Istakoz; bu isim nerede geçerse geçsin akıllara ilk gelen, bir deniz mahsulleri lokantasının menüsünde bulunan, en özel, en pahalı, kısacası en itibarlı deniz ürününden bahsedildiğidir. Bunda gerçekçilik payı da yok değildir. Eğer Istakoz, bir sofrada varsa, o sofranın bir statüsü vardır. Bu nedenle ıstakozlar denizlerimizin ekonomik değeri en fazla olan canlıları arasındadırlar. Aslında, etinin lezzeti tartışılmaz ise de akrabası olan pek çok canlı, örneğin pavurya, karavida, böcek diye bilinen kabukluların lezzeti, ıstakozun etinin lezzetinden aşağı olmamakla birlikte ıstakozlar sofraların en kıymetli ürünü olma unvanını ellerinde tutar. Belki de iki büyük kıskacın verdiği güçlü görüntü, onlara bu liderliği vermiştir. Ama bütün bunlar ıstakozların üzerlerinde büyük bir av baskısı yaratır. Bu öylesine bir baskıdır ki, onların denizlerimizden nerdeyse yok olmalarına neden olacaktır.
Denizlerimizde akrabaları bol olmakla birlikte bildiğimiz ıstakozun bilimsel ismi Homarus gammarus’dur. Atlantik Okyanusu’nun Avrupa kıyıları ile birlikte Akdeniz’de de yayılım gösterdiği için bu türe “European Lobster” adı verilmiştir. Ancak kıyılarımızda genellikle Ege’nin kuzeyine doğru daha sık rastlanır, en bol olduğu denizimiz ise Marmara’dır.
Ancak “bol” olduğu şeklinde bir tarif ıstakozlar için günümüzde artık geçerli değil. Özellikle Marmara’da, her gün bozulan çevre şartları onları seksenli yılların başında adalar denizinden yok olmalarına neden oldu. Ancak ne olduysa doksanlı yılların ortasından itibaren adalar denizinde yeniden görülmeye başladılar. Tabii kıyı balıkçılarının ağlarında da. Artık ıstakozların yıllar öncesinden kalan geleneksel yöntemlerle (örneğin sepet ile) avcılığı özellikle İstanbul çevresinde yapılmamaktadır. Ama bir balıkçının ağına takıldığında, hatta bir dalgıç su altında karşılaştığında ıstakozları bekleyen akıbet bellidir. Öncelikle bilinmesi gereken, örneğin balıklar gibi bizlerin ana besin kaynaklarından olmadıklarıdır. Onları kıymetli kılan insanların damak tadına çok fazla hitap etmeleridir. Yoksa yaşamı boyunca ıstakozu tatmamış biri için eksik bir beslenme söz konusu değildir. Istakozları diğer deniz canlılarından ayrı tutmamız, onları avlarken bir kere daha düşünmemizi gerektiren bir olgu vardır. Bu da onların yaşam süreleridir. Istakozların ortalama yaşam süresi 30 yıldır. Bazı kaynaklara göre 40 hatta 50 yılı bulan bir yaşam süresi vardır. Bu süre doğadaki birçok canlının yaşam süresinin üzerindedir. Neredeyse bir insanın yaşamı kadar! Düşünün canlı olarak bir lokantaya gelmiş ve müşterisini bekleyen bu canlı, çok geçmeden kaynar suya atılarak yaşamı sona erdirilecek ve sofranın bir süsü ve statüsü olarak insanlara sunulacak. Eğer yaşınız onun yaşıyla tutuyorsa, yaşamınızı bir göz önüne getirin! Siz doğduğunuzda o da aynı günlerde yaşama başlamıştı. Yürümeye başladığınızda o da avlanmayı hayatta kalmayı öğrenmişti, okula başlayıp uzun eğitim hayatınızı, hatta üniversiteyi bitirip hayata atıldığınız günü düşünün. O günleri bu canlı su altının çetin şartlarını atlatarak geçirmişti. İş hayatınızın yoğun günlerinde o da aynı saatleri günleri sizinle paylaşmıştı. Birkaç kuşak da kendi türünün sürdürülmesini sağlamıştı. Birçok acı tatlı anınızı yaşarken o da deniz altında bir yerlerde bir şeyler ile meşguldü. Yıllar geçti kendinizi bir sofrada buldunuz ve sofraya kıpkırmızı rengi ile bu ıstakoz cansız size sunulmayı bekliyordu. Diyelim ki, günün birinde bir lokantada böyle bir seçim yapmak durumunda kaldınız, bunları bilerek bu ıstakozun siparişini verebilir misiniz? Bu nedenle bazı canlılara işin insani boyutuyla yaklaşmak lazım. Istakozlar da bu canlılardan biridir. Aynı gezegeni paylaştığımız doğal anlamda bizden hiç de farklı olmayan bu canlıların yaşamlarına da saygı göstermelidir, onların yaşamları için fırsat tanınmalıdır. Onları sofra mezesi olarak görmek en hafifinden duyarsızlıktır.
Aslında ıstakozlara olan bu ilgi, dünya çapında da onların korunması için bir dizi önlemler alınmasına neden olmuştur. Birçok ülke avlanmaları için boy sınırı getirmiştir. Ayrıca yumurtalı dişilerin avlanmaları kesinlikle yasaklanmıştır.
Istakozları daha iyi tanımak için onların biraz da yaşamlarından ve özelliklerinden kesitler vermek gerekir.
Istakozlar, omurgasız hayvanlardır. Balıklar gibi solungaçları ile solunum yaparlar. Vücutları “ketin” ismi verilen bir kabukla kaplıdır. Kabuk, deniz suyundaki mevcut kalsiyum karbonat tuzlarının karışımı ile çok kuvvetlenir. Bu kabuk 21 parçadan oluşur ve baş ile göğüsün üstü yekpare tek bir kabukla kaplıdır. Göğüs kısmında beş çift eklemli bacak vardır. Öndeki çift ayak, ıstakozun kıskaçlarını oluşturur. Bu kıskaçlar aynı boyutta olmayıp, biri diğerine göre daha büyüktür. Büyük olan bazılarında sağda, bazılarında ise soldadır. Bu kıskaçlar ıstakozun savunma ve av silahlarıdır. Küçük olanı rakibini yakalamaya, büyük olan ise yakalanan canlıyı parçalamaya yarar. Bu güçlü kıskaçlar sizi yakalamaz da, siz ıstakozu su altında iki yandan kıskaçlarından yakalarsanız nasıl olduğunu anlamadan elinizde iki kıskacın kaldığını görürsünüz, ıstakoz ise çoktan mağarasında gözden kaybolmuştur. Ancak bu kopan, adeta ıstakoz tarafından bırakılan kıskaçların yerine yenileri çıkacaktır. Ama kıskaçsız günler ıstakoz için zor ve riskli geçecektir. Büyük kıskaçlardan sonra gelen ikinci çift ayakların uçları makas şeklindedir. Bunlar kıskaçlar tarafından parçalanan avın parçalarını ağıza götürmeye yararlar.
Istakozların gözleri başının ucunda ve üst taraftadır. Çıkıntılı olup projektör gibi hareketlidirler. Göz etrafındaki sert ve sivri çıkıntılar onları korur. Bu gözler onun en mükemmel duyu organlarıdır. Onlar sayesinde geceleri bile çok rahat görür. Gözler dışında, baş bölgesinde bir çift kısa, bir çift te uzun anten bulunur. Uzun antenler neredeyse boyları kadardır. Antenler onların koku alma organlarıdır.
Ayrıca özellikle bacaklarda yer alan kıl ve tüyler de onların duyu organları arasındadır.
Istakozlar bir defada yaş ve boylarına göre 6.000- 90.000 arası yumurta dökerler. Yumurtadan çıkan larvalar, ıstakozdan çok kurtçuklara benzerler. Gündüzleri deniz seviyesine yükselirler, geceleri de dibe inerler. Ancak, gerek yumurtaların, gerekse yavruların o kadar düşmanı vardır ki, yumurtalardan yetişkin ıstakozların çıkma oranı on binde birdir. Yani bu adetlerdeki yumurtalardan ancak 6-9 adet ıstakoz denizlerde yaşam sürebilir. İşte bu nedenle ıstakozlar sayıca fazla olamazlar ve doğal şartlarda su altının ender karşılaşılan canlılarıdır.
Istakozların yumurtadan çıktıktan, yetişkin hale gelinceye kadar olan evresi doğanın harikalarından biridir. Onların kabukları bir koruyucu dış iskelet rolü oynar. Fakat aynı zamanda hayvanın gelişmesindeki en büyük engeldir. Bu nedenle gelişebilmeleri için bazı dönemler bu kabuktan sıyrılmak zorundadırlar. Her kabuk değişimlerinde %7-15 oranında büyür, %40-80 oranında ağırlaşırlar. Hayvan yaşlandıkça, beslendikçe, su sıcaklıkları değiştikçe, kabuk değiştirme şartları oluşur. Yavrular, bir yıl içinde yedi defa kabuk değiştirirler. Bu nedenle çabuk gelişirler. Yaklaşık 3 yaşlarında yılda iki veya üç, beş yaşlarına geldiklerinde kabuk değişimi yılda bir defaya düşer. Yaşlı bir ıstakozun kabuk değiştirmesi ise üç-beş yılda bir defaya düşer. Dişi ıstakozlar, erkeklere göre daha az kabuk değiştirirler. Çünkü taşıdıkları yumurtalar için zamana ihtiyaçları vardır. Istakozlar kabuklarının sert olduğu dönemlerde çok hareketlidirler ve düşmanları ile çok rahat çatışmaya girebilirler.
Kediler adalarımızın nasıl sembolleri arasında sayılıyorsa, ıstakozlar da ada denizlerinin sembolleri olarak görülmelidir. Onları, sıradan su ürünleri olarak görmemek gerekir.
Yerleri, lokantaların vitrinleri değil, denizin derinliklerindeki kayaların kovuklarıdır.
Yavruyken planktonlarla beslenen ıstakozlar, erişkin hale geldiklerinde, canlı ve ölü balıklarla, küçüklü büyüklü midyeler ile beslenirler. Güçlü kıskaçları midye kabuklarını kırarken hiç zorlanmaz. Kumluk diplerden hoşlanmazlar, kayalık dipler onların yaşam alanlarıdır. En fazla 300 metre kadar derinde yaşayabilirler. Karanlıktan hoşlanırlar ve yuvalarını sadece gece karanlığında terk ederek avlanmaya çıkarlar. Bazıları kısa seyahatler yaparlar, bazıları ise bulundukları yerleri uzun zaman terk etmezler. Bu nedenle bu ıstakozların kabuklarının üzerine “kekamoz” denen kıvrımlı kabuklar yer edinir. Bu ıstakozlara “Taş ıstakozu” adı verilir.
Onların uzun ömürleri bu denli ilginç ve zorludur.
Son söz şu olmalıdır; kediler adalarımızın nasıl sembolleri arasında sayılıyorsa, ıstakozlar da ada denizlerinin sembolleri olarak görülmelidir. Onları, sıradan su ürünleri olarak görmemek gerekir. Yerleri, lokantaların vitrinleri değil, denizin derinliklerindeki kayaların kovuklarıdır.