Pazartesi, 01 Ağustos 2016 12:31

Nostalji Müzesi

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)
Nostalji Müzesi’nin 2002 yılındaki açılışından bir anı fotoğraf. kıyafetler de nostaljik... Nostalji Müzesi’nin 2002 yılındaki açılışından bir anı fotoğraf. kıyafetler de nostaljik... Fotoğraflar Viktor Albükrek arşivinden

02 muzenin acilisi 280xAçılıştan hoş bir görüntüMüze de nostaljik oldu

Nostalji, geçmişteki mutlu bir ana duyulan özlemdir. Yunanca, (geliş) ve (acı) kelimelerinden oluşmaktaymış. Romantizm akımının geliştiği devirlerde, melankolinin bir türevi olduğu düşünülüyordu.

Bugünlerde, yurt, sıla, baba ocağı özlemini ifade etmek için evseme, yurtsama; geçmiş bir çağa veya geçmişteki yaşama duyulan aşırı sevgi ve özlemi ifade etmek için de hasret, çağsama sözcüklerini kullanmaktayız.

Nostalji duygusunu ise, geçmişte kalan güzelliklere olan özlemi ve bu özlem duygusunun baskın bir duruma geldiği durumları ifade etmektedir.

Çocukluk günlerimizde, aile büyüklerimiz tarafından şımartılmış olarak yaşadığımız mesuliyetsiz günlerin huzurunu, ileriki yıllarda tekrar bulamadığımızdan dolayı, o günleri hatırladıkça, o günleri ararız, özleriz, o mesut günlerin anılarıyla birlikte yaşadığımız muhiti, görüştüğümüz kişileri özleriz...

Ya o günlerde etrafımızı saran ve birlikte yaşadığımız bunca eşyayı?

Bir şarkı, bir sabun kokusu, eski bir anımıza çağrışım yapabildiği gibi beş duygumuz sayesinde en çok karşılaştığımız duygusal hasreti, yani nostaljiyi, eskiden kullanmış olduğumuz eşyaları, hatta benzerlerini gördüğümüzde hissetmiyor muyuz?

Birilerine nostalji yaratan ses, koku, eşya veya görüntü, şahsa göre farklı çağrışımlar yapar, hatta birileri için hiç bir uyarıya, hiç bir heyecana sebep olmayabilir.

Dolayısıyla her eski eşya, her kişiye aynı duyguyu vermez ve her bir kişi, aynı eşyaya baktığında aynı özlemi algılamaz. 

Bu ölçeğe itibar edersek, doğum tarihimizden çok evvel kullanılan eşyalar, bize bir özlem yaratmaması gerekir. Nitelikli bir eşya ise, müzelik bir eser konumunda olabilir. 

***

07 nostalji muzesi 280xÖrekeli dikiş makinası Apartman devrinden evvel yaşanılan evlerin bodrum katında veya tavan arası denilen çatının altında, sandık odaları vardı. Şimdiki konutlarda minimum alanda maksimum konfor arandığından, kullanılmayan eşyaları depolayacak yer bulunmuyor, onları saklamamız imkânsız hale geliyor.

Büyüklerimizden kalmış ve modası geçmiş mobilya ve sair eşya, ileride bir gün tekrar lazım olacaksa, her an bitpazarlarından satın alabilmekteki ümidimiz sayesinde, duygusallığa kapılmadan, kolaylıkla birer atık olarak evden uzaklaştırmaktayız. Attıktan sonra da: “Oh, ne güzel yer açıldı!” nidalarıyla bir de neşeli çığlık atarız.

Avrupa’nın pek çok şehrinde, hatta köylerinde, yörenin eski yaşam şeklini canlandıran özel şahsa veya mahalli yönetime ait “eski eşyalarla komple donatılmış ev” müzeciklerine rastlamaktayız. Hatta dünyanın birçok yerinde Profesör Hazelius tarafından 1891’de ilk olarak İsveç’te, Skansen’de açılmış açık hava müzesine benzer, değişik devirlere ait geleneksel evler, bütün teferruatlarıyla birlikte, ‘Mahalli Eserler’ olarak ziyaretçilere sunulmaktadır.

Bunlara ‘Müze’ diyemeyiz, çünkü müze, kazılarda bulunan yapıtların, sanata ve bilime ilişkin nesnelerin, sanat ve bilim yapıtlarının, bir arada ya da ayrı ayrı sergilendiği, saklandığı, korunduğu yapıya verilen addır.

Ancak ‘Etnografya’ diyebiliriz, çünkü etnografya, insan topluluklarının yaşayış şekillerini tasvir eden, meydana getirdikleri maddi kültürleri, kullandıkları giyim, süs eşyası, ev aletleri, avcılık, yapı maddeleri, tarım aletleri, halk sanatlarına ait aletleri ve edevatı kapsar. Memleketimizde yaygın olan etnografya müzelerimiz, bu vazifeyi üstlenmektedir.

Acaba bugün kaç ailenin evinde el yordamıyla et doğrayan kıyma makinesi veya mangal kömürüyle ısıtılan, ağaç kulplu ütü duruyor?

Benim burada bahsettiğim, belirli bir zamana ait ve belirli kişilere heyecan uyandıran eşyaların sergilendiği mahaldir ve buna ancak: ‘nostalji müzesi’ veya ‘nostaljik eşyalar sergisi’ diyebiliriz. 

Bugün hayatta olan kişilerin nostalji ile seyredeceği nesneler, evvelce gördüğü veya kullandığı, tahminen 1930-2000 yılların arasını kapsayan devirdeki eşya veya malzeme olması gerekir. Bugün hayatta olan kişilerin diyorum çünkü o kişiler vefat ettikten sonra bu nesneleri nostalji ile seyredecek başkası bulunmayabilir.

Yaşıtlarım için, ilk radyonun evlerde kullanıldığı günlerden itibaren henüz plastik malzemenin imalatlara girmediği devre kadar yapılmış nesneler nostalji yaratabilir. Zira çocukluğumun devrinde yalıtım malzemesi olarak plastik yerine pişmiş kauçuk ile kükürt karışımı ebonit veya seramik malzeme kullanılıyordu.

03 nostalji muzesi 280xTozluk
04 nostalji muzesi 280xSigorta
06 nostalji muzesi 280xKörüklü fotoğraf makinaları
 

***

On dört yıl evvel, annemden, babamdan dedemden kalma, sağda solda bulduğum ve çocukluğumda kullanmış olduğum muhtelif eşya ve edevatlarımı, Büyükada’daki evimin alt katında ‘Nostalji Müzesi’ adı altında sergilemiştim. Dört yaz mevsimi müddetince dört yüz kadar dostuma tanıttığım sergimi, ilgi azaldığında, kapattım ve eşyaları kutulara istifledim.  

Benim için çok değerli olan, başkaları tarafından ise hurda denilebilecek bu eşyaların, birer çöp olduğunu sanmama rağmen Nostalji Müzesi Ziyaretçi Defterimde yazılmış bazı misafirlerimin izlenimlerine dikkatinizi çekmek isterim: 

05 nostalji muzesi 280xTraş takımları “- Yaşam, yaşanılan her şeyi eser’e dönüştürmektir…

- Senelerdir görmediğimiz bu objeler, içimizi ısıttı…

- Şimdi eve döndüğümde, ilk yapacağım, eskileri aramak…

- Kişiyi geçmişteki yolculuğa götürüyor…

- Değişik bir dünyada dolaştım…

- Nostalji duygusunun ne olduğunu ve her insanın bu kültürü çocuklarına da aşılaması gerektiğini gösterdiniz, serginizle hatırlanacaksınız…

- Bize bu tatlı hüznü yaşattığınız için büyük teşekkürler…

- Gezmekten büyük zevk aldım, ancak bir o kadar da her seferinde, elden çıkarmış olduğum eski eşyalarım için üzüldüm…

- Geçmişe saygı ile bakan, gelecekte saygı ile anılacak…

- Hep gelecek endişesi ile yaşarken, bu zaman tüneli, bizi geçmişin sıcaklığına götürdü…

- Çocukluğumu, gençliğimi yeniden yaşadım…”

Başka bir neslin insanı, bu eşyaları seyrettiğinde, bu türden sözcükler kullanır mıydı?

Kanaatim odur ki, hurdalarım, ancak yaşıtlarıma ve benim gibi eşyaların birer ‘can’ı olduğuna inanan kişilere hitap etmişti.

Acaba bugün kaç ailenin evinde el yordamıyla et doğrayan kıyma makinesi veya mangal kömürüyle ısıtılan, ağaç kulplu ütü duruyor? Veya kuyudan su çekmeye yarayan bir galvaniz kova, bir emaye maşrapa veya körüklü foto makinesi veya örekeli dikiş makinesi?

Bunları “müzelik eşya” olarak telakki etmemiz için herhalde ‘nostaljik devrini’ aşması gerekecek.

Babalar günü için yazmış olduğum yazımda, aile soy ağacının ehemmiyetinden bahsediyordum. Evlerimizin bir köşesinde, soy ağacımızın yanında, büyüklerimizin fotoğraflarıyla birlikte aile yadigârı bir iki eşyayı teşhir etsek, atalarımızı yâd etmeye vesile olmaz mı? Bu eşyalar, kaybettiğimiz yakınlarımızı aramızda hissettirmez mi?

10 Ağustos 2002’de “Nostaljik” Müzemin açılış gecesinde misafirlerime hitaben yaptığım konuşmamı aynen naklediyorum:

08 nostalji muzesi 280x Eskilerden bir radyo“Eski ve mekanik eşyalara
Olan sevgi ve aşkımdan
Yakınır hep yakınlarım.

Kullanılmış asırlık bir edevata
Sıcak bir bakışla yaklaştığımda,
Ona hayat verdiğimi
Hep hayal etmişimdir. . .                    

Vim, Kaol, gazla okşanmaktan
Son derece hoşlanan
Bütün bu nesnelerin,
Ruh sahibi olduklarına
‘Delice bir düş’ olsa da
İnananlardanım.                                                  

Hep de yakınır yakınlarım
Çeşitli hobilerimden.

Son çılgınlığım ise dostlarım,
Şimdi size sunacağım:
Minik Nostaljik Müzem.”

Tatlı hatıralar eşliğinde, mutlu ve sağlıkla kalmanız dileklerimle… 

Son değişiklik Pazar, 14 Ağustos 2016 01:14
Yorum yapmak için oturum açın