Salı, 05 Temmuz 2016 14:53

Ekip Çalışması

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)
Ekip Çalışması Fotoğraflar: Viktor Albukrek

Değerli Adalı Dostlarım;                                                                                                     

Geçen gün, akşamüstü, Büyükada’da, vapurdan çıkıp evime doğru yürürken, saat kulesi önünde, yere çömelip çalgı çalan bir grup insan gördüm. Bir an müziği dinlemek için durduğumda, birileri elime bir kâğıt tutuşturdu. Kâğıtta yazılı olan metin, ‘Basına ve Kamuoyuna’ cümlesiyle başlıyordu. Şüphesiz, bu bir eylemdi. Lakin kâğıtta belirtilen toplantı saati, tam o saat olmasına rağmen, ortalıkta ancak bir düzine kadar insan vardı.

Son yıllarda, adalarımızda onlarca dernek, oluşum, girişim, kol, birlik, kurul, konsey, komite, kuruluş, forum, blok, platform, çalıştay, gibi değişik isimler taşıyan gruplar, mantar gibi türemekte… İyi niyetli adalılarımız tarafından, doğru ve güzel yolu göstermek niyetiyle oluşturulan bu faaliyetlerin çoğu, kısa zaman sonra unutuluyor veya şikâyet edilecek yetkili merci tespit edilemediğinden buharlaşıp yok oluyor. Yapıcı olabilecek birçok değerli fikir, iz bırakmadan kayboluyor. Başlanıp da bitirilemeyen bu tür faaliyetler için verilen zaman ve uğraş heba oluyor. Neticede, bir çay partisinde buluşup dertleşen meraklı dedikoducular misali, toplantılar, heyecanlı birer olay olmaktan ileri gitmiyor.

Bu kadar çok faaliyetin alevlenip sönmesinin sebeplerini ararken, genelde fikir sahibi kişinin bu teşebbüsünün başkanı olmak ve başkanı kalmak hevesinden, başkanlığı başkasına kaptırabilir korkusuyla, değerli kişilerle ekip kurmak istememesinden kaynaklandığını gözlemlemekteyim. Zamanla, müteşebbis kişi, yorgunluğuna mağlup olduğunda ise, olay, kendisi için tatlı bir hülya olarak kalmış oluyor. Hani sultanın biri içki sofrasında, yakın arkadaşına vekillik sözü verdikten sonra, ertesi sabah kahvaltıda geri adım atınca: “Daha ne istersin kardeş, dün gece vekil olarak uyudun ya, bu kadarı sana yeter” demesi gibi…

Ciddi olmak gerekirse, olayların rayına oturması için, ekip çalışması şarttır. Kayıtlı bunca derneğin güçlerini birleştirerek adedin azaltılması, icraatlarını verimli kılmak için kişilerin takım çalışmasını benimsemeleri ve bunun organizasyonundan korkmamaları gerekir. Gayeye ulaşmak için ekibin tüm elemanları konuya odaklanırsa, hedefe ulaşılır. Bu anlamda, takım arkadaşları arasında uyum yaratılmalı ve kişiler arasında üstünlük taslama, kıskançlık, diğerinin fikrine devamlı itiraz etme alışkanlığının, kavgalara ve hüsrana sebep olabileceği, devamlı göz önünde tutulmalı.

Son zamanlarda, mahalle bakkallığı, ısmarlama terzilik gibi şahsi teşebbüse dayanan birçok meslek kollarının azaldığını görmekteyiz. Bunun sebebi, ekip çalışmalarının daha verimli olduğu bilincine varılmasındandır. Aynı çatı altında gördüğümüz mağaza toplulukları, süpermarketler, hazır giyim atölyeleri, hatta bunların dahi birleşimini teşkil eden AVM dediğimiz büyük alış veriş merkezleri, malumumuzdur.

Birleşerek uyumlu biçimde genişletilen ticari faaliyetlerin daha ekonomik olduğu yadsınamaz. Bu tür ticari müesseselerin devamlı olmaları, inkişaf edip büyümeleri için de birçok müessese, elemanlarını özel kurslara tabi tutmaktadır. Bilhassa ilmi araştırmalarda ve spor takımlarında ekip çalışması çok önemlidir.

Aynı düşüncem, siyasi oluşumlar ve hayır müesseseleri için de geçerli. Burada hizmet bekleyen insanların her biri, daha da fazla ilgi arzuladığından, tümünü memnun etmek imkânsızdır. Ekiple çalışma terbiyesini bilmeyen, ekip çalışması eğitimini almayan, organizasyona önem vermeyen oluşumlar gelişemez. Hele de yöneticilerin her biri fikirlerinde inatlaşırsa, kısa zaman sonra çatlaklar belirir ve gün gelir, faaliyet yok olup dağılır.

Ekip içindeki çalışmayı baltalayan en belirgin sebep: “-Ben her şeyi yaparım, çünkü en iyisini ben bilirim, akıl hocasına, başkasının fikrine, danışmana, yardımcıya ihtiyacım yok!” türünden bencil düşüncelerdir.

Otuz yıl kadar evvel siyasi sol kanat gruplarının, aralarında birleşerek birlik teşkil edemedikleri bilinmesine rağmen, bugünlerde dahi, güçlü ve gerekli addettiğimiz muhalefet partilerinin üst kadroları, bu tür sebeplerden dolayı çalkalanmaktadırlar.

Yarım asır kadar evvel edinmiş bir tecrübem var: Sekiz kişi ortak olup bir imalat işine girişmiştik. İşin sırrını bize öğreten Avrupalı iki kardeşe ilaveten, imalatı yöneten bir teknik eleman, bir piyasa satıcısı, iki kardeşten oluşan toptan satış teşkilatı ve başka iki kardeş finansman ve muhasebe birimlerini yönetiyordu. Sekiz ortak haricinde 65 kişinin çalıştığı işletmemizde, sürtüşmeleri en aza indirmek için her birimizin gayreti takdire değer seviyede idi ve bunun sayesindedir ki, çeyrek asırdan fazla bir zaman içinde bu ürünün en iyi kalitesini imal etmiş ve modası geçene kadar, başarılı bir şekilde satmıştık.

Daha dar bir saha olan aile bireyleri arasında dahi, sürtüşmeleri en aza indirebilmek için aklıselimle hareket etmek, ailenin selameti ve mutluluğu için gerekli. Dönen tekerleklerin arasına birileri çomak soktuğunda durum daha da vahim olmakta. Lakin dönen çarkta olabilecek çapakları görmezden gelip, sevgi ve anlayışla ortam yatıştırılabilinirse, birçok anlaşmazlık ortadan kalkar.

***

 

 

02 bodrum yalikavak 280x
03 bodrum yalikavak 280x
04 bodrum yalikavak 280x
 

 

Birkaç yıldır adalılar, ilkbahar ve sonbaharlarda, birkaç günlüğüne güneye iner. Talih oyunlarını sevenler Kıbrıs’a, deniz mevsimini erken açmak isteyenler ise Bodrum’a giderek ‘sayfiye arası’ modasına uyarlar. Biz de bu modaya uymak fiyakasından geri kalmayıp, Mayısın son haftasında ailece Bodrum’a gidiyoruz.

Yaşıtlarım bilir, coğrafya öğretmenimiz: “-Bodrum’un ekonomisi üç özel ürününe dayanır” derdi. “-Çekirdeksiz mandalina, sünger avcılığı ve köseleden mamul sandalet imalatı”.

Yıllardır bunlardan hiçbirine rastlamadık. Mandalina bahçeleri otoparklar tarafından, sünger ve sandaletler de plastik sanayi tarafından ezildi, yok edildi, bitti.

Sosyetik Bodrum’un koyları ise kalabalıktan kirlenmekte, sahil ve tepeleri de günden güne betonlaşmakla, sayfiyeden ziyade beyaz kartondan yapılmış maketlere benzer ruhsuz, zevksiz, cansız kasabalar halinde gelişmekte… Ufuktaki siluetlerini, Mısır Çarşısı baharatçılarının çuvallar üzerinde sergiledikleri Edremit sabun kalıplarına benzetmekteyim.

Olumsuzlara rağmen oraya kadar uzanmanın en güzel yanı, Bafa Gölü’nde mola vermektir. Hele şimdi ‘duble yol’ olarak inşaatı biten, Akbük-Milas yolunun sahilinde, gidişte ikindi kahvesi, dönüşte de sabah kahvaltısı için durmak, cennete uğramak gibi bir şey.

“Bedava uçak milim var” diyerek hava yolunu tercih edenler bu keyfi bilemez; bu zevki tadamaz. Gidiş-dönüşteki bu molalar,  bin beş yüz kilometre direksiyon sallamaya değer.

Bafa gölü kıyısından etrafınıza baktığınızda, bir masal âlemindesiniz. Karşınızda Kapıkırı (Herakleia) harabeleri, çepçevre, sivri ve genç Beşparmak (Latmos) dağlarıyla çevrili masmavi bir su. Suda dağların ters görüntüsü ve sulardan fışkıran eski manastır kalıntıları…                   

Dinlendirici hafif bir hava esintisi ve gölün sahillerine vuran ahenkli dalgacıkların şırıltısı... Daldan dala konan minik kuş cıvıltıları… Çayırlardan gelen değişik böcek vızıltıları… Gölün sularının altında süzülen yılan balıkları ve üzerinde gezinen mesut ördek aileleri… Ve havanın sürüklediği naneli-kekikli nemli toprak kokusu…

Buralara plastik mefruşat henüz ulaşmadı. Çam ağacından mamul, cilalanmış masa ve sandalyelerin belirgin budak düğümleri ve damar hatları, Ulu Yaradan’ın şah eseri olarak seyre, hatta okşanmaya değer nitelikte. Tahtanın damarları, canlı gibi duruyor elinizin altında… Onları okşarken, parmaklarınız ucundan ağacın özünün aktığının hissedersiniz. Ağaç kesilmiş, lakin yaşıyor. Yalınız tahta değil, etrafınızdaki her şeyde hayat var, tabiat beş dokunuzu uyarıp sizin de huzur içinde yaşamakta olduğunuzu hatırlatıyor…

05 ordek ailesi 840x

Kahvemi yudumlarken biraz ötede gördüğüm ördek ailesi örnek bir ekip çalışması! Anne çayırdan inip göle girmiş, suları yararak yolu tayin ediyor, beş yavrusu, şımarmadan ona itaat ediyor, baba da en arkada pür dikkat gelebilecek tehlikelere karşı koruyucu vazifesini üstleniyor.

Grubu motive eden anne, yemek yenecek yerlerde yavaşlarken, lokanta şefi oluyor; baba etrafı kolluyor; yola devam kararı alınırken beraberce hareket ediliyor; çığlık atmak gerektiğinde, ana en önde, orkestra şefi bageti misali gagasını havaya kaldırıyor; vakvaklıyor ve koro başlıyor!

Bir yaygara kopuyor ki, sormayın!

Karaya çıkmak gerektiğinde ise baba kumandayı ele alıp yavruları iteliyor.

İşin sırrı odur ki, ailenin fertleri güvenle, şeflerine inanıyor!

Ne mutlu onlara!

Son değişiklik Salı, 05 Temmuz 2016 15:15
Yorum yapmak için oturum açın