Pazartesi, 02 Ekim 2017 17:39

Bir konserin ardından

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Heybeli Ruhban Okulu'nda Heybeli Ruhban Okulu'nda Fotoğraflar: Viktor Albukrek

anadolu klubunde 280xAnadolu Klübü'nde

Sevgili Dostlarım,

Adalarımızda ikamet eden otuz kadar çocuğun, keman, viyola ve çello gibi yaylı sazlar çaldıklarını ve toplu halde “Barış için müzik” isimli orkestrada klasik batı müzik konserleri verdiklerini duymuşsunuzdur; belki de onları dinlediniz ve de alkışladınız.

Ben onları Büyükada Anadolu Kulübü’nde, Aya Yorgi Müzesi’nde dinledim, Büyükada’daki Şehit Murat Yüksel İlkokulu’ndaki çalışmaları sırasında takip ettim ve son olarak Heybeli Ruhban Okulu’ndaki açık hava konserinde bulundum. Müthiş bir başarı!

Bugün dünyanın muhtelif ülkelerinde mevcut bu tür çocuk orkestralarının çoğu, 1975 yılında, İtalyan asıllı, 1934 Venezüella doğumlu piyanist, orkestra şefi, ekonomist, eğitimci, aktivist ve politikacı olan Jose Antonio Abreu Anselmi adındaki idealist adamın, yoksulluk ve suçla mücadele eden sosyal bir sistem olan “El Sistema” adındaki vakfı kurmasıyla gelişti.

Jose Antonio Abreu’nun Venezüella’da başlattığı bu hareketin hedefi, klasik batı müziğini azınlığın elinden alıp halkın her tabakasına sevdirmek idiyse de esas başarısı, gençleri sokaklardaki tehlikelerden uzak tutup, sosyalleşmelerini sağlamak olmuştur.

Şüphesiz ki bu kurumun bütün dünyaya süratle yayılmasının sebebi, sağladığı faydalarındandır ve bunları saymakla bitmez. Aklıma ilk gelen, ailenin çalgı aleti çalabilen evladıyla gurur duyması, çocuğun saygınlık kazanması, kişinin koro ve orkestra içerisinde biri birileriyle uyum içinde yaşamayı öğrenmesi, çocuklara müzik üretmenin hazzını tattırması, sanat anlayışı, genel kültür, daha neler ve neler...

“El Sistema” vakfı, amacının olabilecek kadar çok bireye müzik yapma fırsatı vermek olduğunu ifade etmektedir. Müzikal anlamda mükemmeli yakalama derdinde olmadığını belirtmesini rağmen, kuruluşundan bu yana geçen kırk iki yıl içerisinde, orkestralarında eğitilen çocuklar arasından, dünya çapında ün yapmış birçok değerli müzik eğitmeni, solistin ve orkestra şefinin ortaya çıkması, takdire şayan bir durumdur.

***

Memleketimizde de, sanatın iyileştirici gücüne inanan Mimar Mehmet Selim Baki ve eşi Dr. Yeliz Baki, 2005 yılında, Barış için Müzik projesinin temelini attılar. Amaçları, mümkün olduğu kadar fazla çocuğa karşılıksız müzik eğitimi olanağı sağlamak ve barışın sesini müzikle duyurmak.

2011 yılında ‘Barış için Müzik Vakfı’na dönüştürülen organizasyon, 2014’te imzalanan bir dostluk anlaşmasıyla, uluslararası ‘El Sistema’ ağının resmi bir parçası olarak kabul edildi ve “El Sistema Türkiye” unvanını aldı.

Bu amaçla Venezüella, Türkiye’ye üç eğitmen gönderdi.

Büyükadalı Diş Doktoru Pınar Satıoğlu’nun girişimleri sayesinde, Adalarımızdaki çocuklar da bu çatı altına girdiler ve kısa zamanda sahneye çıkacak seviyede bir çalgı aleti çalmayı öğrendiler.

Şüphesiz ki, bu ilerlemeyi temin eden ilk etken, okullarındaki müzik öğretmenlerinin gayret ve çabaları olmakla beraber, Venezüella’dan gönderilen üç eğitmen olsa gerek. Bu üç uzman kişi, müzik eğitimlerinden başka çocuklara karşı davranış sırlarını öğrenmek için on yıl kadar ek tahsil görmüşler. Benim, provalarda gördüğüm çalıştırma gayretleri ve çocuklardan aldıkları performans, bunu ispatlıyordu.

Genelde seksen kişilik orkestrada çalınan dünyaca meşhur şaheserleri, notasyonlarla, gençlerimizin taze dimağlarına yerleştirebilmek, kolay bir iş değil. Bilhassa kısa zamanda Zorlu Salonlarında çaldıracak kadar ilerletebilmiş olmaları, alkışlamaya değer.

Üç şef ve yardımcı eğitmenler, minnacık parmaklarıyla tellere basan, nazik kollarıyla yayları çeken küçük çocukları büyük bir azimle yöneterek ve müziğe olan aşklarını onlara aşılayarak, çocuklarımıza klasik batı müziğini sevdirmeye ve benimsetmeye muvaffak oldular...

Onların huzurunda saygı ile eğilmemiz gerek! Ben şapkamı çıkararak eğiliyorum!

 
aya nikolada 280xAya Nikola'da
bas kemanci 280xBaşkemancı'nın güzel bir atağı
okulda alistirma 280xOkulda alıştırma
 

***

Adalarımızdaki çocuklar için bu organizasyonu kurup ‘El Sistema’ya dâhil edebilmeye kadar çıkılan her basamakta emeği geçenleri şüphesiz alkışlamak gerek. Çok büyük bir başarı! Nitekim Heybeli Ruhban Okulu’ndaki konser bitiminde, bu uğurda çalışanlar bize tanıtıldı, adı geçen kişi ve kurumlar tek tek zikredildi; teşrif edenlere teşekkür belgeleri dağıtıldı; gelmeyenler dahi dakikalarca, defalarca, uzun uzun alkışlandı, hak de ettiler.

Alkışlamak, alkışlanmak, herkesi gururlandıran, sevindiren, cesaretlendiren bir refleks olmakla birlikte, sanatın ve sanatkârların, bilhassa, alkışlarla yeşerdiğini de kabul edelim.

Eline bir çalgı aleti alıp size bir melodi aktarmış olan bu gencecik istidatlıların adlarını, hiç olmazsa Adalı olanlarının isimleri, ilan edilip halka tanıtılamaz mıydı? Zamandan tasarruf için ise, alışılagelmiş bir konser programı veya ne bileyim, bari çocukların adları ve çaldıkları alet yazılı ucuz kâğıda basit bir liste teksir edilip dağıtılamaz mıydı? Bilseniz, çocuklar ve aileler, nasıl da sevineceklerdi...

Bin dokuz yüz kırk yedi yılından bugüne kadar, amatörce keman çaldığım ve adımın yazılı olduğu bütün konser programlarını, halen gururla sakladığıma inanır mısınız? Buyurun, evime bir kahveye gelin, göstereyim.

Ve bugün, bu konserlerden birini andığımda, ilk aklıma gelen o gün orkestrayı yöneten şef’in siması ve adı olduğuna inanır mısınız? Ne eser, ne lokal ne de organizatörler; yetmiş yıl zarfında, hepsi biri birileriyle karışsa da şefin bakışı unutulamıyor!

Kimler geldi, kimler geçti... İlk keman öğretmenim Yertvart Margosian idi. İlk orkestrada keman çalmam ise 1947 Lise yıllarımda, Şef Silvestro Romano ile oldu. Sonraları sırasıyla şef: Arşam Kavafyan, Orhan Borar, Berç Mardirosyan, Harutyun Hanesyan, William Edmons, Şekip Ensari, Orhan Şallıer ve İhsan Özer orkestralarında keman çaldım.

Koro çalışmalarım da oldu. Koroda ilk şarkı söylemem, henüz on yaşlarında iken Büyükada Hesed Leavraam Sinagogu Kantoru, Şef Rav Elia Eskenazi yönetiminde idi. Sonraları sırasıyla, Muhiddin Sadak, Diana Jameison, Artzieli, Sabine Lütter ve son olarak Kaan Sezerler’in Genç Emekliler Korosu.

***

yabanci sefler 280xÜç Yabancı Şef, sıralarını beyhude beklerken

Şeflerin, orkestra elemanlarına, bilhassa çocuk yaştakilere olan etkisinin perçinlenmesi için, yönetimin şefleri tanıtıp onurlandırmaları ve dolayısıyla halkın da, şefleri alkışlaması ve onlara hak ettikleri saygıyı göstermesi gerekir diye düşünüyorum.

Organizatörlerin hiçbirinin giymediği fakat yalınız bu üç şefin orkestrayı yönettikleri müddetçe sırtlarında reklam panosu gibi taşıdıkları kırmızı zemin üzerinde beyaz yazılı ‘Barış İçin Müzik’ sloganlı tişörtlerini o gece için, onlara yakıştıramadığımı itiraf edeyim.

Gün bitiminde, gece karanlığı basarken, ahalinin acele kalkıp koltukların yerinden kaldırılmasının patırtısı gürültüsü sırasında, sahneye davet edilmeyen üç yabancı orkestra şefinin koşup orta yerde yan yana dizilmeleri ve giden halkı alkışlayarak selamlamaları beni düşündürdü.

Bu kişilerin yaşam masrafları, Venezüellalı ‘El Sistema’ tarafından karşılanmaktaymış... Ve bu üç kişi yok addedildi. Orkestranın lokomotifi sayılan ‘başkemancı’ cici kızımız dahi onurlandırılmadı.

Barış için müzik orkestrasının yapılanması bir özellik arz ediyorsa da hiç olmazsa bu dört sanatçıyı dinleyicilere tanıtmak gerekmez miydi? Onları da azıcık alkışla onurlandıramaz mıydık? Onlar alkış hak etmediler mi? Dünya standartlarının kabul gördüğü gibi, konser bitiminde, şeflere ve başkemancıya birer çiçek verilemez miydi?

Bilmem hatırlar mısınız, ‘Orta Çağ’ Avrupa’sında müzisyenler, hokkabaz ve eğlendiriciler gibi birer müstahdem muamelesi görürlermiş; lakin ‘Aydınlanma Devri’nden sonra ve şimdilerde, “başımızın tacı” addedilmekteler...

Gece vakti evime doğru yokuşu ağır ağır çıkarken düşünüyordum:

Adalı yavrularımızı sevindirmek için alkışlarken, şefkat dolu kucaklarımızı açarken, onlara uzaktan öpücükler gönderirken, aslında, biz sayelerinde gurur duyuyorduk, göğsümüz kabarıyordu. Tıpkı biraz evvel, grup vakti, uzayan konuşmaların bende yarattığı ikilem: Sanatkârlar sayesinde, konseri tertipleyenlere verilen değer!

Ulu Önder Atatürk’ün veciz bir sözü ile bitiriyorum: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatçı olamazsınız.”

 

Son değişiklik Salı, 03 Ekim 2017 15:50
Yorum yapmak için oturum açın