Dil kelimesini duyan biz Büyükadalılar için aklımıza ilk gelen anlam; tur yolundaki mesire yeridir. Ancak benim anlatmak istediğim bu değil!
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne baktığımızda ise şu açıklamaları okuyoruz:
- Birçok aletin uzunca, yassı ve çoğu hareketli kısımları. Hayır, bunu da demek istemedim!
- Bazı nefesli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince madde. Evet, ama benim anlatmaya çalışacağım bu değil!
- Makara evi içindeki çevresi oluklu küçük tekerlek. Hayır!
- Besinlerin tadını duymaya, bunları ağız içinde evirip çevirmeye ve yutmaya yarayan ve konuşmaya yardım eden organ. Olabilir ama bu da değil!
- Sorguya çekilmek üzere yakalanan düşman askeri! Iıh değil!
- Denizin içine uzanmış dar ve alçak kara parçası. Yok canım, işte o bizim Adadaki dil, onu kastetmiyorum! Sabrınız taştı galiba!
Bir de Mustafa Nihat Özön’ün Osmanlıca-Türkçe sözlüğüne bakalım mı? Farsça kökenli DİL şu şekilde tarif ediliyor:
- Gönül.
- Cesaret, yürek.
- İstek, niyet.
- Yarı.
Benim yazıma konu olan DİL: İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını anlatmak için kullandıkları her türlü işaret ve özellikle ses işaretleri dizgesidir.
DİL üzerine neler söylenmiş, fazla uzatmadan bir de onları sıralayayım:
-İnsan Dilinin altında gizlidir.... Hazreti Muhammed (Hadis-i Şerif)
-Diline sahip ol... Hazreti Muhammed (Hadis-i Şerif)
-İnsanı maskara eden Dilidir... Sadi (Gülistan, sekizinci bölüm.)
-İnsan Dilini dişlerinin içinde korumalı... (Henry Fielding, Tom Jones, 15. kısım)
-Başların belası Dillerden gelir... (Nizami, Mahsen-i Esrar)
-İnsan, Dilinin ve arzularının hakimi değildir... (Spinoza, Etika, 3. bölüm)
-Eyle perhiz, sakın Dilden, her hata Dilden çıkar... (Kul Nesimi, Devriye)
-Dilin müşterisi kulaktır... (Sultan Veled, Maarif)
-Sözün doğrusu, Dilin süsüdür... (Hariri, Makamat, 17. Makame)
-Dizginsiz Dil bela getirir... (Aiskhylos, Zincire vurulmuş Prometheus)
-Erkekte ölen en son organ kalptir, kadında DİL... (George Chapman, Dul kadının gözyaşları, 4. perde)
-Tatlı Dili olanların dostları her gün biraz daha artar... (Hazreti Ali)
-Dediklerine bakılırsa yeryüzünde aramışlar, aramışlar, bir tek Dilsiz kadın bulamamışlar... (Plautus, Esirler, 2. perde)
-Dil ile düğümlenen, diş ile sökülmez... (Kaşgarlı Mahmut, Divan-ü Lügat-it Türk)
-Dil, vücut dediğimiz geminin organıdır... (Thomas Fuller, Gnomologia)
Bu güzel insanların düşüncelerini yazdıktan sonra, toplumumuzda bir de günlük hayatta kullandığımız kimi cümlelerin arasına sıkıştırdığımız DİL’ler vardır.
Bu konuda argo jargonumuz oldukça zengindir. Örneğin aptal, enayi, sersem birini tarif ederken; “o dalgadan çakmaz, DİLgozun biridir” deriz. Gizli bir şeyi şuna buna açmak, işi meydana vurmak, sırrı ortaya çıkarmak anlamında “dillendirmek” kelimesini kullanırız: “o dalgayı yalnız ikimiz bileceğiz, dillendirme ha!” DİL’i en güzel anlatan sokak insanı da şu tümceyi bulmuştur: DİL, yerine göre kısa veya uzun menzilli füzedir.
Gelelim bu yazıyı yazma nedenime. DİL düşüncelerimizin anlatılmasında çok önemli, önemli olduğu kadar da hassas bir araçtır. Bu hassas aracı kullanan da insandır. Trafik kazalarının yoğun olduğu ülkemizde, ne yazık ki DİL kazaları da çok oluyor. Kaza sonrası yapılan açıklamalarda “haklısınız, maksadını aşan konuşma yapmışım” gibi özürler de ne yazık ki kaza yapanı kurtarmıyor ama kazazedeleri yaralıyor. Son söyleyeceğimizi ilk başta söylemek, bilmeden ve düşünmeden konuşmak, en çok ta topluma hitap edenlerde görülüyor. Söz söylemeyi öğrenmek, kılıç kullanmayı öğrenmekten zordur.
Saygıdeğer okur, on seneyi aşkın uzun bir zaman diliminde sizlerle söyleştim. Ara verdiğim kitap yazmaya tekrar başlamak niyetimle çocuğum gibi sevdiğim Adalı dergisindeki yazılarıma ara veriyorum. Yetmiş yaşımı aşmış, hedeflediğim birkaç kitabımı bitirebilmek için enerjimi o konuya vermek niyetiyle hepinize sevgilerimi, saygılarımı, başarı dileklerimi sunuyor, sağlık diliyorum.
Yazıma destek olarak aldığım yukarıdaki özdeyişler için, Ertuğrul Saraçbaşı’nın 1982 yılında Sander Yayınları’ndan çıkan Unutulmaz Sözler Antolojisi kitabından yararlandım.