Geçtiğimiz günlerde Hollanda’nın önde gelen üç müzesinde her biri ayrı öneme sahip üç sergi açıldı.
Bunlardan birincisi Rotterdam Boijmans -van Beuningen Müzesi’ndeki “Bosch’dan Bruegel’e Günlük Yaşamın Keşfi”, ikincisi Amsterdam Rijks Museum’daki “Asya- Amsterdam, ‘Altın Çağ’da Lüks Hayat”, üçüncüsü ise yine aynı şehirdeki Van Gogh Müzesi’nde “Vincent & Edvard ile Tanışın” isimli, Van Gogh ve Munch’un sanatlarını karşılaştırmalı olarak sunan sergi.
Bütün sergiler aynı tarihte, 17 Ocak 2016’da sona eriyor. Sergi bileti ile aynı zamanda müzelerin son derece zengin kalıcı koleksiyonlarını da izlemek mümkün. Bu sayımızda sadece ilk sergiye yer vereceğiz. Diğer sergileri ise daha sonraki sayılarda ele alacağız.
16. yüzyılın başlarında, bugün Hollanda ve Belçika’nın birlikte kapsadığı bölgede, resim sanatında devrim sayılabilecek nitelikte bir değişiklik ortaya çıktı. Daha önceleri sadece İncil’de yer alan hikâyelerin ya da Aziz’lerin yaşamlarının resmedildiği dinsel tablolar, mitolojik konular bir de toplumun önde gelen şahıslarının portrelerinin yapılması ile sınırlı olan bu sanatta giderek günlük yaşamdan sahneler görülmeye başlandı.
Söz konusu dönem Orta Çağ sonu ile Erken Modern Çağ’ın kesiştiği, burjuvazinin serpildiği, Hümanizma ve Reform hareketlerinin ortaya çıktığı bir dönemdi. Böylece daha önce resim sanatında kendilerine pek yer bulamayan sınıf ve tabakaların insanlarının yaşamlarından hikâyeler, çoğu zaman eleştirel ve mizahi bir dil ile de olsa, bu sanatın başlıca konularından biri haline geldi.
Bu tarza önderlik eden başlıca sanatçılardan olan Jheronimus Bosch (1450-1516) semboller ve kinaye içeren bir tarz olan Alegori ile gündelik yaşamdan hikâyeleri bir araya getirdi.
Serginin en ağırlıklı resmi olan ve Madrid’in ünlü Prado Müzesi’nden bu sergi için getirilen (Prado’nun tarihinde ilk kez müze dışına çıkarıldı) üç parçalı (Triptik) “Saman Arabası” tablosunda Bosch, ‘saman’ ile simgelenen, aslında bir değer ifade etmeyen dünya nimetleri için birbirlerini yiyen, aralarında İmparator ve Papa’nın yanı sıra her sınıf ve tabakadan insanın bulunduğu bir kalabalığın emin adımlarla cehenneme doğru ilerleyişlerini resmeder.
Serginin diğer bir önemli resmi olan “Kayıp Evlat” ya da “Serseri”de ise Bosch, geçmiş ile gelecek, kendisine acı ve sefalet getirmiş bir yaşam ile yoluna devam etmek arasında bocalayan, ne yapacağı belirsiz bir kişiyi resmeder. Çağdaş insanın resim sanatında ilk yer alışlarından biridir bu tablo.
Mükemmel bir baskı resim tekniğine sahip olan Alman sanatçı Albrecht Dürer’den (1471-1528) etkilenmiş olan, diğer bir öncü ise Lucas van Leyden idi. Askerlerin, dilencilerin, flört eden çiftlerin, müzisyenlerin, şarlatan hekimlerin, tefecilerin, bankerlerin, dolandırıcıların yer aldığı konu zenginliği ve çeşitlilik içeren resimlerindeki yaratıcılık ve empati ile van Leyden sanat tarihinin en büyük hikaye anlatıcılarından biridir.
Sergide ‘Altın Çağ Hollanda Resmi’nden 19. yüzyıl Fransız gerçekçiliğine ve çağımızın sanatına kadar önemli gelişmelere öncülük eden kuşaktan Quentin Massijs, Jan Sanders van Hemessen, Jan Vermeyen ve Pieter Artsen gibi birçok önemli sanatçının da eserleri bulunuyor. Ancak Bosch ve eserlerinin yanı sıra serginin diğer zirve noktası da, şüphesiz ki Pieter Bruegel (1525-1569) ve eserleri.
Sanatçının “Kuş Tuzaklı Kış Manzarası” (Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Brüksel), “Köylü ve Kuş Yuvası Hırsızı” (Sanat Tarihi Müzesi, Viyana)’ “Sarhoş Domuz Kulübesine!” (Özel koleksiyon-ilk kez sergileniyor), “Sakat Dilenciler” (Louvre Müzesi, Paris) ve “Üç Asker” (Frick Koleksiyonu, New York) isimli tabloları ile “Simyacı”, “Köy Düğünü Dansı”, “Dinlenen Askerler” ve “Yaz” gibi ünlü gravürlerinin kopyaları görülebilir sergide.
Hayatının son yıllarında İspanyol yönetimine karşı isyan, seksen yıl süren Hollanda Bağımsızlık Savaşı (1568-1648) ve mezhep savaşları gibi büyük siyasi çalkantıları yaşayan Bruegel; bir yandan halkının günlük yaşamını bazen mizahi bazen de doğayı ve insanı yücelten bir üslup ile yansıtmış, diğer yandan ise yaşanan tüm felaket, acı ve katliamları İncil’de var olan bazı hikayeleri alegorik bir tarzda anlatarak, kendi çağının ‘İnsanlık Durumu’na tanıklık etmiştir. Sergideki eserler arasında yer almayıp müzenin kalıcı koleksiyonda görülebilecek ünlü “Babil Kulesi” ise insanoğlunun engel tanımayan tutku ve azmini, özlemlerini simgeliyor.
Not: Yine 17 Ocak 2016’da sonuçlanacak bir diğer sergide ise Belçikalı sürrealist sanatçı Rene Magritte’in (1898-1967) eserleri müzenin zengin modern sanat koleksiyonundan örneklerle birlikte sunuluyor.Ayrıca 22 Kasım’a kadar Türkiyeli Ermeni sanatçı Sarkis’in enstelasyonlarını da müzenin 49 nolu galerisinde izleyebilirsiniz.