21 Haziran 2015 ikindiüstü Stockholm Arlanda havaalanından şehir merkezine konforlu bir yolcu otobüsü ile ve neşeli kaptan şoförümüzün keyfince mırıldandığı şarkılar eşliğinde transfer oluyoruz. Otelimize doğru ilerlerken fark ediyorum çok güzel bir şehirde olduğumuzu.
14 adanın birbirine köprüler ile bağlanması ile meydana gelen kent, Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Baltık Denizi şehrin kalbine kadar sokulurken, batıda Malaren Gölü bir kanal ile bu denize bağlanıyor. Şehre Kuzey’in Venedik’i de deniyor.
Otelimiz Esplanade, şehrin en prestijli semti olan Strandvagen Bulvarı üzerinde bulunuyor. Art Nouveau tarzı dekore edilmiş otelin balkonundan kanal, demirlemiş yatlar ve tarihi binalar görülüyor.
Hızlıca üzerimizi değiştirip biran önce kenti tanımak için dışarı çıkıyoruz.
Ertesi sabah erkenden otelimize çok yakın olan limandan bir gezi teknesine atlayıp, şehri suyun üzerinden turluyoruz. Her boyda ve tarzda binlerce tekne şehrin manzarasına eşlik ediyor. Kraliyet Sarayı şehrin merkezinde Gamla Stan’da yer alıyor.
Günümüzde İsveç Krallığı’na dahil olan topraklar MÖ 11.000 yıl önce buzlar ile kaplı imiş. Çeşitli kavimlerden sonra 6. yüzyılda Vikingler hakimiyet kurmuşlar. İsveç Vikingleri Karadeniz’e kadar ulaşarak Bizanslılar ve Araplar ile ticaret yapmışlar. Ortaçağ’da şehre Alman asıllı tüccarlar rağbet etmiş. 1523’de Gustav Vasa isimli kral İsveç hanedanlığını kurmuş.
Eski şehir merkezi Gamla Stan’da inip, Kraliyet Sarayı’nı geziyoruz. Askerlerin nöbet değişimini izliyoruz. Eski şehrin merkezindeki Stortorget Meydanı’nda, tarihi borsa binasının karşısında Ortaçağ atmosferinde bir kahve molası veriyoruz. Binanın ikinci katında Nobel Edebiyat Ödülleri’nin jürisinin görev yaptığı İsveç Kraliyet Akademisi bulunuyor. Stortorget meydanına açılan birçok sokaktan Trangsund ve Storkyrkobrinken sokağından ilerleyerek İtalyan Rönesans tarzında yapılmış Oxenstierna Sarayı’na sonra da Fin Kilisesi’ne gidiyoruz. İsveççe isimleri zorlukla ezberlerken sevimli hediyelikçilerde soluklanıp ren geyikli tasarımlara bakış atıyoruz. Stockholm Avrupa’nın en pahalı şehri sanki fiyatlar bizi şaşırtıyor. Katedral, Alman Kilisesi, Saray Müzesi, Antik Müze ve daracık sokaklar gezimizin devamı oluyor. Çok yoruluyoruz, gözümüze kestirdiğimiz güzel bir restoranda İsveç somonunun tadına bakıyoruz.
Gamla Stan’ı otelimizin olduğu bölgeye bağlayan köprüden geçerek ve yayan olarak dönüşe geçiyoruz. Yılın en uzun 2. gününün gri mavi gecesinde Ortaçağ’dan kalma tarihi binaların arasında ve her tarafımız sular ile çevrili ve etrafımızda tekneler varken ve hızla akıp giden trafiğin içinden çıkıveren sarışın, uzun boylu, güzel yüzlü telaşlı bisikletliler... Caddelerde şık kafe ve restoranlarda şaraplarını yudumlayanlar... Böyle bir Stockholm gecesi yaşıyoruz.
Ertesi sabah ilk işimiz manzara eşliğinde keyifli bir kahvaltı ve sonra da otelimizin bulunduğu prestijli Strandvagen bulvarının sahil şeridinden ilerleyerek ulaşılan Djurgarden’a gitmek oluyor. Burası eski kraliyet av alanı ve 18. yüzyıldan beri halkın en gözde keyif mekânı, yemyeşil bir adacık. Köprüyü geçerken karşımızda masal şatosu görünümünde Nordik Müze, arkada çocuk masal bahçesi ilerde Vasa Müze var (burayı gezmeyi sona bırakarak); biyoloji, deniz ve modern sanatlar müzelerinin önünden geçiyoruz ve Abba Müzesi’ne ulaşıyoruz. Stockholm yüzlerce müzesi ile müthiş bir sanat ve kültür şehri. Günümüzün Eurovizyon efsanesi Abba grubuna ait kostümler, altın plaklar, fotoğraflar ilgimizi çekiyor. Buradan daha ilginci bilet alıp kapısından içeri girdiğimiz Skansen. Burası 300.000 metre kare alanı ile dünyanın en eski Açık Hava Müzesi. Artur Hazelius 1891 yılından itibaren ülkenin yaşam tarzını arşivlemeye başlıyor. Burada İsveç tarihinin çeşitli dönemine ait evler, bahçeler, dükkânlar, kiliseler o dönemin kıyafetleri ile canlı mankenler eşliğinde temsil ediliyor. Hayvanat bahçesi, restoranları ve tiyatroları ile Skansen gerçekten görülesi bir yer. Bugünkü son durağımız Vasa Müzesi oluyor. Burada 1628 yılında 68 metre uzunluğundaki ahşap ve süslemeler ile bezenmiş Kraliyet’in ünlü Vasa kalyonun orijinalini, ilk sefere çıkışının 20. dakikasında aşırı yük ve orantısız yapısı yüzünden batışının ve 300 yıl sonra limandan çıkış hikâyesini seyrediyoruz. Yıllarca üzeri çamurla kaplı bir şekilde batık duran kalyon 20 yıllık bir çaba sonunda 1990’da kendi ismi ile anılan müzede ziyaretçilerin görüşüne açılıyor. Akşam yemeğinde seçenekler Baltık denizi balığı Herring veya Ren geyiği eti...
Son günümüzü alabildiğince değerlendirmek üzere erkenden yollardayız. Gideceğimiz yerlere daha çabuk ulaşırız diyerek otelimize çok yakın Nybroplan limanından tekneye biniyoruz. Kungsholmen ve Södermalm’ı geziyor, suyun hemen kenarındaki tarihi, 106 metre uzunluğundaki muhteşem şehir manzaralı kulesinin üzerinde altından bir taç bulunan, Belediye Binasını rehber eşliğinde görüyoruz. Binanın içi de en az dışı kadar etkileyici. Birinci kattaki mavi salonda Nobel Ödülleri töreni gerçekleştiriliyor. İsveçli kimyager ve mühendis Alfred Nobel, dinamiti bularak dünyada tartışmalı yeni bir dönemi başlatıyor. Vasiyeti ise her yıl barış, sanat, edebiyat ve fen alanında adına ödüller verilmesi oluyor. Türk roman yazarı Orhan Pamuk da Mavi Salon’da ödül alanlar arasında bulunuyor. Belediye Meclisi’nin odasının zarif ahşap mobilyaları diğer ülkelerdeki meslektaşlarını kıskandıracak cinsten. En üst kattaki altın oda, Bizans etkisi ile ve İstanbul Ayasofya’daki altın mozaiklerden esinlenerek düzenlenmiş. Tam karşıdaki duvarda ortasında şehrin antik tanrıçası, sağında ve solunda dünyanın doğu ve batı âlemi yer alıyor. Doğu âleminde Osmanlı dönemine ait figürler yer alıyor.
Şehri turlamaya devam ediyoruz, onlarca müze, yüzlerce park, konser salonları, opera binası, modern binalar, alışveriş caddeleri, şık butikler, marka mağazalar, sanat galerileri, bitecek gibi değil.
Havaalanına doğru ilerlerken bu çok güzel şehre bir kış günü, muhtemelen Noel zamanı gelmeyi, lapa lapa yağan karı seyretmeyi, buz tutmuş kanalların üzerinde yürümeyi, Kuzey Işıkları gökyüzünde dans ederken bir çift ren geyiğinin çektiği kızağımla Kuzey Kutbu’na doğru dolu dizgin yol almayı hayal ediyorum...