Yakın bir zamanda bir komşum, "Çiğdem sende anahtarım var, bir hanım gelip evi temizleyecek, ben gelemiyorum Adaya, rica etsem sen karşılayıp evi gösterir misin?" dedi. Ben de elbette neden olmasın diye düşünerek onayladım.
Ertesi sabah gelecek kişiyi ve ruh halini hayal ettim. En azından bir adalı olarak hiç de zorlanmadan tabiatın kucağında geçirdiğim korona günlerine teşekkür adına gelecek kişiye işe başlamasından önce bari bir kahvaltı hazırlayayım dedim. Ergün Pastanesi'nden poğaça alır, evde domates, salatalık, komşudan taze nane, kendi ürettiğim peynir, kendi üretimimiz yumurta, kaşar peyniri, kendi ürettiğim çilek reçeli ile bir kahvaltı tabağı hazırlarım diye düşündüm. Zevkli bir kahvaltıyla günü selamlar, işine keyifle başlar, ben de yardımcı olabilmenin-hoşnut edebilmenin keyfi ile mutlu olurum diye düşünüp önceden izin aldığım pastanede gelecek hanımı beklemeye başladım.
Karşıma güler yüzlü bir insan çıktı, ayrıntılı bakınca küçük, sevgi dolu, merak duygusu hiç kaybolmamış, her gördüğüne şaşıran ve sevinen, sevincini de hayranlığını da merakını da gizleyemeyen bir insan. Önce yaptığım harekete şaşırmıştı. Sohbet sırasında ben de neden ona böyle bir karşılama yaptığımı anlamış oldum bu defa da ben şaşırdım.
Kimdi bu gelişi neredeyse merasimle karşılanacak kadar güzel insan?
Vapurda sürekli denizi seyretmiş, huzur bulmuş. Denizin renkten renge girişinden etkilenip, vapurun ve Ada yolunda olmanın, tabiatla kucaklaşacağı buluşmanın heyecanıyla içi kıpır kıpır bir çocuk kadar mutlulukla dolmuş.
O anlarda her sabah yaptığı gibi Yaratıcı'ya teşekkür etmiş. "Bana bu işi vesile kılarak beni buralara getirttiğin, günümü zenginleştirdiğin, iş yapacak gücü verdiğin için çok teşekkür ederim" demiş. İskelede bekleyen ben ve hazırladığım kahvaltı da onun teşekkürünün Yaratıcı tarafından duyularak cevaplandırılması olmuş. Bu onun hayatında her sabah tekrarlanıyormuş. Her gittiği evde önce bir kahvaltı sohbeti, felsefi bir düşünce alışverişi, hoş sohbet, güzel düşünme talimi... Bunu benim bilmem imkansızdı ama benim yapmam normal olmaz mıydı? Hepimizin birbirimizi böyle karşılaması "Bize nasıl davranılmasını isteniyorsak etrafımıza öyle davranmak" sıradan bir bilinç değil mi?
Sohbetimiz sırasında insanların çok tercih ettiği ama çoğunlukla hakkı olan saygı ve ilgiyi göstermediklerine inandığım bu "Gündelikçilik" mesleği ile ilgili ufkumu açan öyle şeyler duydum ki inanın her işi bırakıp ben de bu mesleği seçeyim istedim.
Neden mi?
Öncelikle farklı bir kültürde doğmuş ama zihinsel kapasitesi normal bir insan olarak da olsa maddi yetersizliklerin sürüklediği bir durumda ilk bulduğu iş olan gündelikçilik işi ile hayata atılıp üç dünya güzeli çocuk yetiştirmiş.
İşi sorgulamaya başladığında duyduğu mutluluk gün be gün artmış. Öncelikle evinden çıkıp her sabah bizim isyanımız olan trafikte fırsat bulup kitap okuyabiliyor ya da istediği, onu geliştiren bilgiler içeren bir sohbeti İnternet üzerinden dinleyebiliyor olmak sabah keyfiymiş.
Her gideceği ev ve o evdeki insanlarla geçireceği zamanı mutlulukla bekliyor, o insanları özlüyormuş. On beş günde bir gittiği evler olunca neredeyse her günü başka bir özleme gebe kalıyormuş. Özlemin sebebi başka bakış açılarını yaşandığı gerçek yaşam alanlarını içinde yaşayarak deneyimlemesi, her olay ya da davranıştan kendine öğrenebilecek yeni bir fikir ve kazanım çıkarmasıymış.
Açıkça söyleyeyim ben buna çok imrendim. Ahhhhhh ben de istiyorum böyle bir deneyimi. Elle tutulur, gözle görülür, yürekle hissedilir bir öğrenme şekli bu. Neyi mi öğreneceğiz? İNSAN olmayı.
O günkü sohbetimiz ardından bana telefon ederek kendisine gösterdiğim ilgi için teşekkür etti. Kocaman gönlüyle ne zaman temizliğe ihtiyacım olursa gelebileceğini söyledi. O an aklımda bir atasözü beliriverdi: "Balık değil olta ver". Meslek edindirme kurslarında rahatlıkla eğitmenlik ve öğretmenlik yapabilecek bir iş erbabı bu hanımı başka bir şekilde değerlendirmeliyiz diye düşünerek, "Peki" dedim. "Öyleyse siz sadece bana değil tüm okuyuculara bir usta öğretici olarak ders niteliğinde olacak şekilde bir gününüzde neler yaptığınızı anlatın".
Hepimiz için yazıyorum sözlerini: "Sabah kalkarım, öncelikle sağlıkla kalkmaktan mutluluk duyarım. Gideceğim ev zaten heyecan duymamı sağlar dolayısıyla stresten ziyade huzur ve o gün ne yaşayabileceklerimin merakıyla güne başlarım. Yolda internetten dinlediklerim sanki yaşayacağım günde anlamam gerekenlerin rehberi gibi yerinde bir aydınlatma gibidir.
Duyduğum hiçbir söz boşuna gelmez yerini bulur, eve gelince o evin sahiplerini kendi ailemin birer üyesi gibi gördüğümden samimi bir selamlama ile karşılar. Ben yokken neler olmuş az çok sohbetiyle de eksik bilgimi tamamlarım. Evin sahibine acil yapabileceğim bir iş olup olmadığını sorarım. Yoksa önce çalışma alanım olan eve bir bakarım. Üzerime yorgunluk veren bir enerjinin sindiğini düşünür bu enerjiyi yükseltebilmenin hayalini önce kafamda kurarım. Evin temizlendikten sonraki görüntüsü ve kokusu beynimin içinde büyük bir haz duymamız sağlar. Evin bu hali miskin ve ağır bir his duyurur bana. On beş günde bir gidince sadece kaba temizlik için vakit oluyor. İş bitene kadar yemek de yemem, çalışırken sadece işime odaklanırım.
Salondan başlarım çünkü salon evin en zor iş alanıdır, çok eşya barındırır, enerjinin diplerde olduğu bir hali var gibidir, benim en çok enerji harcayacağım alandır, büyük canavarı alt etmek gibidir. Camları, kapıları, elektrik düğmelerini silmekle başlarım. Daha sonra eşyaların tozlarını alırım, yerleri süpürürüm, eşyaları çeker atlarını silerim salonda işim biter.
Aynı şeyler yatak odalarında, mutfakta devam eder. Günün son bölümü banyodur. Lavaboyu, aynayı, fayansları, duşu, tuvaleti ovup yerleri kurularım.
Günün sonunda hissettiğim duygu mutluluktur, sabah hedef olarak belirlediğim tüm eylemleri akşam iş bitiminde gerçekleştirebilmiş olmak beni bir insan olarak çok mutlu eder. Ruhum tatmin bulur çünkü işe ilk giriştiğim andaki ev ile işin bittiği ev aynı değildir hiçbir zaman. Yükseltilmiş bir enerji o evi kaplar ve tüm ev sahiplerini ferahlatır. Her şeyin temizlenmiş ve düzenlenmiş halini görmek, göremediğim eşya altlarının dahi temiz olduğunu bilmek içimi ferahlatır. Sanki ruhumdaki her duyguyu düzenlemiş, bir şekle koymuş içimdeki kötü düşünceleri atmış gibi hisseder, aslında temizlediğin kendi duygu ve düşüncelerime yapıldığına inanırım.
Temizlik için yaklaşık otuz yıldır gittiğim evlerde büyüyüp geliştiğimi, hayata çok daha güven ve hayranlıkla baktığımı söyleyebilirim. Her aile beni daha da zengin bir aile üyesi yaptı. Yıllardır görüştüğüm dostlarım olurken bir yandan da geçim derdimin dermanı oldular. Bir iş ancak onu seven insanları geliştirir, ne iş olursa olsun. Ben iş bitimlerimde kendimi bir doktor ya da mühendisten ya da bir hemşireden farklı görmüyorum. Hoş okusaydım zaten hemşire olmak isterdim ama temizlik işinin insanların sağlığına katkısı da yok mudur sizce?
Çok ünlü isimlerin de evlerine gidiyorum. Onları magazinden sizler evdense ben takip ediyorum. İnanın öyle farklı anlatılıyorlar ki medyadan duyup okuduklarım içimi parçalıyor. İnanın sizden bizden farklı insanlar değiller, öyle saygı ve sevgi dolular ve toplumun değerlerine ters düşmeyen bir hayatları var ki anlatılanları yalanlar gibi yaşıyorlar. O insanların içlerinin bilinmeden ahkam kesilmesi, yargılanması bu topluma büyük zararlar veriyor."
Güneşin doğuşu onun için yeni başlangıçları ve çok yorucu bir geçmişin insana armağan gibi olan meyvelerini anımsattığı için her sabah gün doğumuna duyduğu hayranlığın sembolüymüş. İlerde kendi yazın eserini verince eminim kendini çok daha zengin bir dille anlatacaktır. Ben sadece Maşallah diyorum çünkü benim duygularımdaki birçok çeri çöpü de süpürdü bu vesileyle.