İstanbul’u İstanbul yapan pek çok şey var. O şeyler arasında şehrin doğal güzellikleri de var kuşkusuz. Ve doğal güzellik denince de, Boğaz’dan sonra aklımıza gelmesi gereken ilk şey İstanbul’un adaları. Şehrin kıyılarında, altısı büyükçe, ikisi ise minik sekiz tane ada var. Bunlardan sadece biri, Kaşık Adası özel mülkiyette. Büyükçe olan adalardan ikisinde ise yerleşim yok. Yani Yassıada ve Sivriada’da. (Tabii, yakın zamana kadar İstanbul Üniversitesi’nin Deniz Bilimleri Enstitüsü'nün kullandığı Yassıada’da bir otel ve konferans merkezi ile demokrasi müzesi hizmete girdi. Dolayısıyla yakında bu ada yerleşime değilse de insan trafiğine açılacak.) O yüzden İstanbul’da “Adalar” denince akla Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada gelir. Küçük bir ada olan ve çok az sayıda insanın evinin bulunduğu Sedef’e ayak basan insan sayısı çok azdır. 70’li yılların sonuna kadar, hatta 80’lerin ilk bölümünde de İstanbul’un pek çok semtinde 'fayton' adı verilen at arabaları yolcu taşımacılığı yapardı. Ama tabii, motorlu araçların artması, özellikle dolmuş ve taksi işletmeciliği, zamanla Yeşilköy, Bakırköy gibi semtlerden faytonların silinmesine neden oldu.
Sorun yeni değil
Ama gelenek Adalar’da yaşadı. En çok da Büyükada’da. Çünkü Adalar'a motorlu taşıtların girmesi yasaktı. Ancak polis arabası, ambulans, belediyenin çöp kamyonu gibi motorlu araçlar vardı Adalar’da, yolcu ve eşya taşıması hep at arabalarıyla yapılıyordu. Artık öyle değil. Bu yılın ocak ayında, salgından hemen önce Adalar’da faytonlar yasaklandı. Bu yasak kararından kısa süre sonra da Adalar’daki faytoncuların plakaları belediye tarafından satın alındı, atlar Adalar’dan uzaklaştırıldı ve bir tarihin sonuna gelindi. Aslında Adalar’daki fayton sorunu yeni değil. 22 yıllık bir geçmişi var. Kayıtlara göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü’nün (UKOME), 25 Aralık 1998 tarihli kararı, fayton konusunda alınan ilk resmi karar. Buna göre, Adalar ilçesinde 98/138 sayılı İI Trafik Komisyonu kararlarına uygun olarak motorsuz alternatif ulaşım aracına geçilmesine karar verildiği belirtiliyor. Uzun yıllar bu konuda hiçbir bir adım atılmıyor. Ancak belediyenin adım atmaması hiçbir şey olmaması demek değil. Arada Adalar birden bire 'moda' semtlerden biri oluyor, özellikle hafta sonları şehirden onbinlerce insan Adalar’a gitmeye başlıyor. Tabii bu da fayton talebini patlatıyor. Faytoncular, kalabalığı bir fırsat görüp atlarına çok yüklenince de bu manzaralar tepki çekmeye başlıyor.
Ve birden fayton konusu, atlara eziyet edilmesi bağlamında tartışma gündemine giriyor. Büyükada’da meydanın hemen yanı başında 1963 yılından bu yana açık bir dükkân var. Yalovalı Kardeşler Şarküteri. 62 yaşındaki Ferruh Güngör o kardeşlerden biri. Fayton meselesini “Adalı olmak eskiden bir ayrıcalıktı” diyerek başlıyor anlatmaya: “Şimdi 2 bin liraya ev tut Adalı ol. Artık Adalı olmak çok kolay oldu. Eskiden tam tersiydi. Burası lükstü, pahalıydı ama bir kalite vardı. Şimdi o kalite kalmadı. Ada özelliğini kaybetti. Esas Adalılar Ada’ya gelmek istemiyor.” “Faytonların kalkması da çok isabet oldu” diyerek sözlerine devam eden Güngör, şunları anlatıyor: “Eski keşmekeş, kalitesizlik ortadan kalktı. Çünkü bir kargaşa vardı. Aşağı yukarı 10 yıl önce bu değişim başladı. Kravatlı, beyaz gömlekli, şapkalı Rum faytoncular vardı. Onlar insana değer veriyordu. Şimdi biniyorsun kimse değer vermiyor yolcuya. Aslında faytonların değil, faytoncuları değişmesi gerekiyordu. Faytoncuların kalitesizliği yüzünden bu hale geldi. Adanın bir özelliği vardı, simgesiydi. Fayton bir özellikti, şimdi bu yok oldu. Onun için de üzgünüm...” Fayton meselesinin çözümünü hızlandıran konu atların üç yıl önce yaşadığı ruam hastalığı oldu. Bulaşıcı bir hastalık olan ruam nedeniyle atlar ölmeye başlayınca karantina kararı alındı. Fayton seferleri durduruldu. Atlar ahırlara kapatıldı. İstanbul, ‘salgın’ ve ‘karantina’ gibi kavramlarla daha önce tanışmıştı. Ancak insanlar değil atlar ölüyordu.
2017’de sınırlandırma kararı
19 Aralık 2017’de ruam nedeniyle Adalar Kaymakamlığı İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü bünyesinde toplantı yapıldı. Toplantıya İBB’ye bağlı, Zabıta, İspark, UKOME, Veterinerlik Hizmetleri, Toplu Ulaşım Hizmetleri, Adalar İlçe Belediyesi, Adalar ilçe Emniyet Müdürlüğü, Adalar İlçe Sağlık Müdürlüğü, Adalar orman İşletme Şefliği gibi pek çok kamu kurumu ve Arabacılar ve Motorsuz Kara Taşıt Vasıtaları Esnaf Odası Başkanlığı katıldı. Adalar Kaymakamı Hikmet Degeşik başkanlığında yapılan bu toplantıda önemli kararlar alındı. Adalara hayvan girişi çıkışı yasaklandı. Atlar İBB kontrolündeki ahırlara kapatıldı. Sağlıksız koşullardaki ahırlar yıkıldı. Adaların yokuşlu olması, faytonların ulaşım aracı olarak pahalı olması, atların idrar ve dışkılarının yolları dökülmesi nedeniyle Adalar’da koku oluşması gibi pek çok neden sıralanarak faytonların ulaşım aracı olmaktan çıkarılmasına bir kez daha karar verildi. Ancak turistik amaçlı sınırlı sayıda fayton kullanılması da alınan kararların arasındaydı. En önemlisi ise bu kararlar alınırken 25 Aralık 1998 tarihli UKOME’nin Adalar ilçesi için aldığı karara atıf yapılarak ‘motorsuz alternatif ulaşım aracına’ geçilmesine karar verildi. Ruam hastalığı için alınan bu kararlar adım adım uygulanmaya konuldu. Faytoncular ile İBB arasında uzun süren bir pazarlık başladı.
Bir yandan adalılar diğer yandan hayvan hakları savunucuları konuyu sıkça gündeme taşıdı. Geçen yıl Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildikten sonra faytonlarla ilgili pazarlık da son şeklini aldı. Ocak 2020’de İBB Meclisi’nde alınan karara göre, kayıtlı 277 adet tescilli fayton plakası 300 bin TL karşılığında satın alındı. At başına da 4 bin TL ödendi. Peki bunca yıldır uygulanmayan faytonları kaldırma kararı neden alel acele Ocak ayında uygulandı acaba? Bu sorunun cevabı da siyasette yatıyor aslında: İzmir’e Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Tunç Soyer göreve başladıktan kısa süre sonra şehirde faytonları “atlara eziyet ediliyor” gerekçesiyle yasakladı. Ekrem İmamoğlu geride kalmak istemiyordu, yerine ne koyacağına karar vermeden ve gerekli prosedürlerin hiçbirine girmeden alel acele faytonları kaldırdı. Evet, “kervan yolda düzülecek”ti.
Bu araçlara nasıl karar verildi?
Tamam faytonlar yasaklandı, faytoncular paralarını alıp Adadan gitti, atlar da gönderildi ama birdenbire Adalar’da yolcu taşıması da yapılamaz oldu. Neyse ki kış sezonuydu; Adalar’ın yerlileri bile çoğu zaman şehirdeydi, bu konu fazla bir dert haline gelmedi. Bu arada belediye de faytonların yerine yolcu taşıması yapacak, içten yanmalı motoru olmayan araçlar arıyordu. Yani önce fayton yasaklanmış, sonra yerine alternatif aranmaya başlanmıştı. Türk usulü “kervan yolda düzülür” diye düşünüyordu belediye herhalde. Tabii acil olarak araç aranınca elinde mevcut aracı olan firmalar avantaj elde etti. Belediyenin bir de seçtiği aracın üretilmesini bekleyecek zamanı yoktu çünkü. Elinde yeterince elektrikli araç bulunan Çinli bir firma ile hızla anlaşıldı. İlk etapta 60 araç sipariş edildi. Bunların 40’ı 13 yolcu kapasiteli, 20’si ise taksi gibi kullanılacak 3 yolcu kapasiteli araçlar. Tatil köylerindeki golf araçlarına benzeyen bu elektrikli taşıtlara renkli giydirmeler yapıldı. Araçların sorumluluğu İETT’de. Bu araçların benzerlerinin Türkiye’de de üretildiği biliniyor. Peki acaba neden yerli üreticilerden alınmadı araçlar? İETT yetkililerinin verdiği bilgilere göre, ilk uygulamanın ardından duruma göre yeni araçlar da sipariş edilecek; ilk olarak yerli üreticilerle görüşülecek. İETT’den verilen bilgiye göre araya salgın sürecinin girmesi, adalarda yaşlı nüfusun olması ve özellikle yaz dönemine yetiştirilmek istenmesinden dolayı araç seçimi geniş katılımlı yapılmadı. Yani belediyenin acelesi vardı. Yalnız bir sorun vardı: Bu araçlar, karayollarında yolculuk yapmak, hele yolcu taşımak için gereken “yola uygunluk belgesi”ne sahip değildi. Zaten, bu belgeye sahip olmadıkları için ucuzlardı. O belgeyi almak ne ucuz bir şeydi ne de kolay. Belediyenin aklına bu araçları Adalar’da kullanabilmek için bir “cinlik” geldi. Acaba Adalar’daki yollar, belediye kararıyla “kara yolu” olmaktan çıkarılamaz mıydı? Şubat 2020’de belediye, İstanbul’daki her türlü trafik konusunun bir numaralı patronu olan UKOME’ye gitti. UKOME’nin yönetmeliğinin 18. Maddesinin d bendinde şu ifadeler yer alıyor: “Karayolu taşımacılığına ait mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları ile bu taşıtların teknik özelliklerini tespit etmek, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek, bunlara izin ve çalışma ruhsatı vermekle...” Yani UKOME bu konuda da yetkiliydi ve UKOME bu maddeden hareketle 6 Şubat 2020’de Adalar ilçesindeki tüm yolları ‘Yaya Yolu’ ilan etti. Yani elektrikli araçların çalışması için herhangi bir trafik tescil, plaka, izin vs gibi “formalite”lerle uğraşmayacaklardı. Ancak Şubat ayında tüm Türkiye’deki UKOME’leri etkileyecek bir mevzuat değişikliğine gidildi. 19 Şubat’ta UKOME'lerde belediye üyelerini azınlığa düşüren, dolayısıyla inisiyatifi fiilen valiliğe geçiren bir karar alındı. Artık yaya yolu kararını uygulamakta büyükşehir belediyesinin inisiyatifi yeterli olmayacaktı.
İBB Ocak ayında faytonları satın alarak Adalar projesine başlarken, yaya yolu kararını uygulamakta güçlük çekmeyeceğini hatta başka türlüsünü akla getirmemişi olmalı. Şimdi inisiyatif valilikte. Tabii valilik yolları tekrar karayolu sayacaksa belediyenin uğraşmak istemediği formaliteler gündeme gelecek. İşte böyle bir durumda “formalite” denen şeyler o kadar da önemsiz değil. Mesela, “yola uygunluk belgesi” araçlar için bir nevi güvenlik sertifikası da aynı zamanda. Acaba Adalar için alınan araçların güvenliği ne kadar? Mesela fren mesafesi ne? Sonra, işte o “formalite” denen şeylerden biri de her taşıt sahibinin bildiği “zorunlu trafik sigortası.” Sigorta, aracın bir kaza yapması halinde zarar göreceklerin zararını tazmin eden bir mekanizma. Yaralanan olursa tedavisi bu sigorta sayesinde yapılıyor; ölen olursa tazminat buradan ödeniyor. Ama belediyenin araçlarının ne yola uygunluk belgesi var ne plakası. O zaman bu araçlar ölümlü veya yaralamalı bir kazaya karışacak olursa sorumlu kim olacak, büyük bir soru işareti. Ve belediyenin acele edip ta Şubat ayında Adalar’daki yolları “yaya yolu” ilan etmesinden anlıyoruz ki, aslında belediye bu sorunların hepsinin farkında ve arka kapı açıp o sorunlardan kurtulmak, yaz aylarında Adalar’ın ulaşımsız kalmamasını sağlamak istiyor.
İmamoğlu’na protesto
Geçen cuma, yani 19 Haziran 2020’de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberindeki İBB’den birçok üst düzey yetkili Büyükada’ya yeni alınan araçların test sürüşü ve açılışı için gitti. Bu salgın başladığından bu yana İBB’nin yaptığı ilk basına açık organizasyondu. Haftalık Gazete olarak biz de oradaydık. Özel bir tekneyle gidilen Büyükada’ya ayak basar basmaz ilk şok yaşandı. Ellerinde pankartlarla bir grup İmamoğlu’nu protesto etti. Faytonların adalarda kalmasını isteyen grup üyeleri ile İmamoğlu bir süre konuşmayı denedi. Ancak atların ölümünden sorumlu tuttukları İmamoğlu’na ‘katil’ diye bağırmalarıyla ortalıkta buz kesti. Diyalogda sona erdi. İmamoğlu ‘Ayıp ediyorsunuz’ demekle yetindi.
Öyleyse nedir bu izin alamama meselesi?
İmamoğlu yeni araçları tanıtırken Adalar İlçe Kaymakamlığı’nın kararı duyuldu. Bu herkes için ‘son dakika’ydı. Kaymakamlık yeni araçların izin başvurusuna verdiği cevapta araçların Trafik Kanunu’na uymadığını söylüyordu. İki kurum böylece karşı karşıya gelmiş oldu. İmamoğlu bu durumu şöyle açıkladı: “Bugünkü bu tescille ilgili süreci, yani son dakika olacak şekilde herhalde Kaymakam’ın az meşguliyeti vardı bugün. Ama fazla meşguliyet istiyorsa, biz, kendisini buraya davet ettik. Keşke aramıza katılsaydı.” İBB Ulaşım Dairesi yetkilerine göre “aslında bu araçlar için izin başvurusuna gerek yoktu. Çünkü UKOME’nin ‘Yaya Yolu’ kararına istinaden araçlar Adalar’da çalışabilirdi.” Ama işte Kaymakamlık izin vermiyordu. İmamoğlu sorunu küçük göstermeye çalıştı, valiyle görüştüğünü söyledi, birkaç güne elektrikli araçların faaliyete başlayacağını anlattı. Ama aradan bir hafta geçti araçlar hizmete giremedi.
Rafine zevk vardı
Ada sakinleri özellikle son 10 yıldır yaşanan gelişmelerden çok rahatsızlık duyuyor. Turist akını beraberinde birçok sorunu da getirdi. Gelen yabancı turistler çok para harcıyordu. Esnaf değişmeye başladı, restoranlara ‘Arap mönüler’ geldi. Sonra faytonların sayısı arttı. Fayton sahipleri ve sürücüleri değişti. Takım elbiseli, kravatlı Rum ve Ermeni faytoncuların hiçbiri kalmadı. 26 yıldır Büyükada’da yaşayan ve gazeteci Oral Çalışlar yaşananları şöyle özetliyor: “Arap turistler sanırım faytonlar nedeniyle geliyor. Ada bir anda faytoncuların ve lokantacıların yatırım yaptığı bir yer haline geldi. Bu ikisinden para kazanılıyordu. 277 kayıtlı fayton ve 1000 civarında at ve her gün 14-16 saat koşturuyorlar. Yarısı da yollarda ölüyordu. Eskiden Ada faytonu, akşam sefasında, müzik eşliğinde keyif çattığın bir keyif aracı iken bir anda bir sektörün önemli bir parçası haline geldi. Atlar nereye gömülüyor, pislikleri nereye gidiyor, bilmiyoruz. Ada kirli bir hale geldi. Son değişimse kahvehanelerde oldu. Eskiden Ada’da kahve sayısı çoktu. Sahilde artık her yer lokantaya dönüştü. Lokantalar da yabancı turistlerin öğlen karnını doyurduğu bir yer haline geldi. Son değişimse her yerin işportacı olması. Çin’den gelen ucuz hediyelik satanlar ortaya çıktı. Eskiden Ada’da kaliteli bir yaşam varken bugün günübirlikçilere hizmet eden ucuz bir yer haline geldi. Eskiden adalarda rafine zevk var. Eski Rumlar bize anlatırdı bunları. Ben son zamanlarına rastladım.”
Ailemiz bizi faytonculara emanet ederdi
Emekli Yüksel Aydın da doğma büyüme Adalı. Yaz kış Ada’da kalıyor. “Biz faytonlardan memnun değildik” diyen Yüksel, sözlerine şöyle devam etti: “Aslında atlardan değil faytonculardan memnun değildik. Onların düzene sokulması lazımdı. Sokulmadı. Çok fazla şikâyet olunca faytonları kaldırdılar. Yerine elektrikli araçları yaptılar. Bana göre Adaya yakışmıyor bu araçlar. Minibüs gibi arabalar. Yakışmıyor buraya. Faytoncuları rehabilite edip belediyeden adamlar yetiştirebilirlerdi. Yapmadılar. Çok kötü durumlarla karşılaştık. Bir gün eşimle alışveriş yapıp İstanbul’dan Ada’ya geldim. Faytona bindik. Kâhya geldi. ‘Kalkamazsın’ dedi faytoncuya. Çok kuyruk varmış. Bir kişi daha almadan kaldırmadı faytonu. Yanımıza birini daha oturttu. Bizden de 20 TL, ondan da 20 TL aldı. Bizim yolumuz 20 TL’lik bir yoldu. 40 TL kazandı. Son zamanlarda hep böyle oluyordu. Ondan sonra faytoncular burada isyan ettiği zaman da ‘Adalılar arkamızda durmadı’ dediler. Adalı olarak sen benim arkamda durmadın ki ben senin arkanda durayım.” Kendi çocukluğunda annesinin babasının kendisini faytonculara emanet edebildiğini belirten Yüksel, “Şimdi kendi çocuğumuza evden çıkarken dikkatli gidip gelin diyoruz” diyerek içinde bulunduğu durumu özetledi. Faytonların asıl tartışması atlara yapılan eziyet olarak dile getirildi. Ancak Adalılar yıllar öncesinde faytoncuların atlara eziyet etmediğini, herkesin çok memnun olduğunu belirtiyor. Asıl sorunun ise atlarda değil faytoncularda olduğunu da yineliyor. Konuştuğum tüm ada sakini atların tamamen Ada’dan kopacak olmasından dolayı büyük üzüntü içinde. Ancak değişen ve para hırsı içinde olan faytoncuların da Adalar’dan uzaklaştığına son derece memnun. Herkesin tek dileği elektrikli araçlara rağmen sembolik de olsa ada faytonlarının yine ‘Adalar’da olması...
Bu yazı ilk olarak Haftalık Gazete’de yayınlanmıştır.