Pazartesi, 02 Kasım 2020 21:08

Bir mümin geçti bu dünyadan, bilin istedim

Ögeyi değerlendirin
(5 oy)

Cenazeden...

20 yıl önceydi. Koray'la yeni tanışmıştık. Beni hemen en kıymetlisine, mihenk taşına, hayat arkadaşına, danışmanına götürmüştü. O sabah gördüğüm insan ilk bakışta ışık saçan bir mücevher gibi görünmüştü gözüme. Kahvaltıdan sonra yalnız kalmıştık. Yemek için bir taraftan taze fasulye ayıklarken fasulyeyi göstererek "İşte bu bir melek. Varlığıyla insanlara ve tabiata hizmet etmekten başka bir şey yapmıyor, tüm tabiat melektir, insanlar kanatlı bir varlığı melek sanırlar oysa bu en güzel örneklerden biridir" demişti.

Akşam öğrenci yurduna döndüğümde arkadaşlara. "Ben aşık oldum " dediğimde kızların yüzlerindeki ifadeyi hala hatırlıyorum. "Bir yaşlı kadına nasıl aşık olunur?" gibiydi.

Hayatım boyunca hep yer değiştirmeliyim hep burada olmamam gerek diye düşünmüş hiç huzur bulamamıştım, taa ki o sabaha kadar.

Sanki son durak bu yaşlı kadının yanıymış gibi hissetmiştim. Varlığıyla yabancısı olduğum dünya hayatımın rehberi olmuştu.

Uzun yıllar birlikte düşünmüş birlikte hayatı yorumlamıştık.

Hayatta tanıdığım en doğru, en güvenilir, en nazik, en bilge kişilikti. Tüm isyanlarımın altından başarıyla kalkabilmiş, her düşünceme ya da eleştirime en güzel cevabı bulabilmişti.

Onun kişiliği bir önceki yazımdaki kadın mevhumunu anlatırken anlaşılabilir.

Biz burada onun imanını sorgulayalım

Cenazeden...

Hocanın cenaze namazında sorguladığı "Merhumenin imanlı bir kişilik olduğuna şahitlik eder misiniz?" sorusunun cevabı olsun. Bu soruya katıldığım cenaze törenlerinde yıllarca çok kızmıştım ama bu gün bu cevabı vermek için burada can atıyorum.

20 yıl önce ateist olarak yaşamıma devam etmeye karar vermiştim.

Kayınvalidemse sürekli Kur'an okur bir de üstelik ayetleri araştırıp notlar alırmış. Gregoryen bir ailede dünyaya gelmiş, gençliğinde kilise korosunda çalışmış, yaşlılığında her pazar aksatmadan kiliseye giden, sıkı bir bağışçı olan hacı bir babanın, bir müminin kızıydı. Annesi Kur'an'daki kıssaları Hristiyan bir inançla çocukluğunda ona masal gibi anlatmış, her davranışlarını Allah'ın rızasını kazanmak için sorgulamış bir anne babanın çocuğu olarak gençlik çağına ulaşmış. Baba 13 yaşındayken hayata veda etmiş anne 26 yaşındayken. Tek çocuk olarak hayatta yapayalnız kalmış.

Allah'tan başka kimsesi yokken Müslüman arkadaşları vesilesiyle az çok Kur'an'a ilgi duymuş ama içine girmeden etrafında dolaşmış. Girip çıkmadığı ne tarikat ne gurup kalmış. Anlatırken bile tebessüm ettirirdi.

Sonunda gelip dayandığı en son dayanak Kur'an ve onun temsilcisi Yaşar Nuri Öztürk olmuş. Onun tefsiri elinden düşmez, gece gündüz yazılanları anlayabilmek için kafa patlatırmış. Ben onunla tanıştığımda on seferi çoktan bitirmişti.

Fasulyenin melek kabul edildiği bir Kitap'ın bana neler söyleyeceğini merakla ben de onunla okumak için sürekli peşine düştüm. Kısa zaman sonra Koray'la evlenince artık daha çok vaktim olmuştu.

İki yıl sonra da kanser olup eve kapanmak zorunda kalmıştı. Çocuklar doğdu, hastalık düşünce üretimi ve paylaşımı için en büyük vesile olmuştu.

Peki ne mi yapıyorduk bu süreçte.

O düşünüyor, birlikte yorumluyorduk.

Bir kaç düşüncesini ve yorumunu paylaşayım isterim ki sizler de onun müminliğine şahitlik edebilesiniz.

"HİÇ KİMSENİN BAŞINA BELA GELMEZ BOŞUNA" İnsanlar başlarına gelenleri tesadüf sanmamalı, her şey bir düzenin parçası, öğreteceği bir şeyler mutlaka vardır, ders alabilmesi ancak üzerinde derin derin düşünerek mümkün. Kader hem elimizde hem değil demek isterdi. Davranışımız değişmeden kaderi değiştirmenin mümkün olmadığına inanırdı.

"AİLE TARLA GİBİDİR, BUĞDAY, GELİNCİK, DEVE DİKENİ AYNI TOPRAKTA BİTEBİLİR”. Teğabün Suresi 14. Ayetin kendi zihnine yansımasıydı. Sabrın önce en sevdiklerimizle sınandığını, o sınavı geçebilenlerin gerçek huzura kavuşacağını söylerdi.

"ALLAH'IN SESİ VİCDAN, ŞEYTANIN SESİ NEFS, İNSANDA İKİSİ DE MEVCUT" insanın pozitif değerlere saygılı olması, zihnini hayır ve barış için işletmesi, Yaratan'ın yarattıklarının varlığının devamı için çabalamasını Allah'ın sesine kulak vermek olarak değerlendirir, arzularımızın şuursuz taleplerini de şeytanın sesi olarak değerlendirirdi.

"İNSAN ALLAH'IN KULU OLACAĞINA NEFSİNİN KÖLESİ OLDU" diyerek, tüm insanlığı benliğinde hissetmenin, herkes kadar hak sahibi kalabilmenin, sürekli üretmenin, sürekli paylaşmanın, sürekli düşünmenin gerekliliğine inanmayan insanlığın kendi arzularının peşinden başka bir rota bilmediği inancındaydı.

"CEHALET, EN BÜYÜK FELAKET" diyerek tüm dünyayı ve haberleri cehalet üzerinden değerlendirir, hiç kimsenin bilerek bir kötülük yapamayacağına inanırdı. O nedenle İsa Peygamberin " Rab, affet onları, ne yaptıklarını bilmiyorlar " sözünü çok kullanırdı.

"HER İNSAN KENDİ ŞEYTANINI KENDİ YARATIR (Nefs)" demekle, sınırsız arzularımızın bizleri istemeyeceğimiz işlere sürükleyerek, istemeyeceğimiz bir karaktere nasıl dönüştürebileceğimizi anlatırdı.

"TEKAMÜL, HİYEROGLİFTİR" derken, insanları derin duyarlılığı olmadan asla düşünce ve davranışlarını değiştiremeyeceği inancındaydı.

"ŞEKİL İBADETİ, GÖNÜL İBADETİ, BİLİNÇ İBADETİ" ile anlatmak istediği, bilincin bile öğrenmek ve değişmek ihtiyacıyla sürekli gelişim gösterdiğine olan inancıydı. Her bir kademe aşılıp yerini daha gelişmiş ve işlevsel olarak verimli kılıyordu.

"CENNET DENİLEN, HUZUR VE ERİNÇ" sözü, cennet tarifini bilimsel ve ruhsal olarak en güzel haliyle bizlere sunuyordu.

"EKTİĞİNİ BİÇMEKLE YÜKÜMLÜSÜN " derken verdiği ümit yüreklere serpilmiş bir huzurdu. İyilik yapanın mutlaka ektiği iyilikleri biçmekle yükümlü olduğunu söylerdi. "Yavrum mecbursun bu güzelliğin karşılığını biçmek zorundasın mutlaka, elin mahkum " derdi. Oysa tersi de varken onu dile getirmeyerek güzelliğe yol açardı.

"KARIŞMA, KONUŞMA, BULAŞMA " sözü çok ama çok ağır gelse de anlamı öyle derin ki üzerine kitap yazılır. Ben hala bu sözün çözümlemesini yapmaya çalışıyorum. Hala onu anlayamıyorum bu konuda. Ama iki lafının biri bu sözdü.

Gidişi de çok ilginç oldu.

Ama asıl ilginç olan iki dinin temsilcisinin, cenaze töreninde büyük bir nezaketle davranmalarından dolayı bu günlerdeki Ermenistan ile olan Azerbaycan savaşının gölgesinde zarafetleriyle çok güzel bir ülke olduğumuza inanmamıza vesile olmasıydı.

Cenaze namazı canı gönülden kılınan bu güzel gönüle, ana babasının müminliğine yakışan bir de Gregoryen ilahiler okundu.

Merasimlerdeki din görevlileri ve hizmetlilerinde gördüğümüz içtenlik, Yaratıcının, "Ektiğini biçmekle zorunlu “ bu yüce gönül için uygun gördüğü şefkat ve neşenin yansımasını gözler önüne sermiş oldu.

Son değişiklik Salı, 03 Kasım 2020 19:12
Yorum yapmak için oturum açın