Adalar'ın tarihinde çok olumsuz bir dönemeçteyiz. Bugün dünyanın birçok bölgesinde doğal ve kültürel hayatın ekolojik dengesini daha fazla bozmadan sürdürülebilirliğini sağlamak için motorlu araçların nasıl azaltılacağı, giderek hayatımızdan çıkarılacağı ciddiyetle tartışılıp adımlar atılırken bizim İstanbul Büyükşehir Belediyemiz (İBB), Türkiye'deki tek motorlu araçsız yerleşim olan Adalar'ı "yasal kılıf uydururarak" motorlu araçlar cehennemine çevirmektedir.
Öne sürdükleri sebepler
İBB ve Adalar Belediyesi'nin tüm yetkilileri, faytonların kaldırılma sebepleri olarak; ruam hastalığından her yıl 100-150 civarında at öldüğünü, ruam mikrobunun toprakta 25-30 yıl kaldığını, Adalar'daki ruam sebebiyle ülkemizin uluslararası müsabakalardan men edildiğini, fayton atlarının bakımsız ve sağlıksız olmalarını, kötü muamele gördüklerini, coğrafyanın yokuşlu olmasını, yaşlı nüfusun fazla olmasını, gelen ziyaretçilerin rekreasyon alanlarına topluca taşınması gerektiğini, fayton mafyası olduğunu, fayton sisteminin kangren olduğunu, ulaşımda kaos olduğunu, 2019'da yapılan Adalar Ulaşım Kurultayı'nda bu yönde karar çıkmış olmasını, faytoncuların faytonların kaldırılmasını gönül rızasıyla kabul etmelerini sebepler olarak öne sürüyorlar.
Üç sebep de ben ekleyeyim; Cumhurbaşkanı ve İstanbul Valisinin de benzer gerekçelerle bunu istemeleri, hayvan sever namlı pet severlerin her yıl 400-500 atın öldüğü gibi yalanlarla 10 yıldır medyayı teslim almaları da sebepler arasında sayılmalıdır. (Burada şunu söylemeden geçmemek gerekir. Kanal İstanbul gibi tehlikeli ucube proje konusunda Cumhurbaşkanı'na karşı çıkmakta tereddüt etmeyen İBB başkanı, isteseydi bunda da aynı tavrı gösterebilirdi; demek ki kendileri de aynı görüştedir.)
Cevaplar
Bu konularla ilgili olarak Adalıların görüşünü sadece 30 dakika dinlemesi için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'ndan randevu almaya aracı olmasını Adalar Belediye Başkanından rica etmiştim. Maalesef bu girişim akim kalmıştır. Oysa pet sever camiasının istediği zaman görüşebildiklerini bilmekteydik.
Öne sürülen sebeplere hemen çok kısa bir cevap vereyim. Bu sebeplerin hiçbirinin, gerekçe yaratmaktan öte bir geçerliliği yoktur. Çünkü doğru değillerdir.
Söylemeliyim ki, BAŞTA İBB OLMAK ÜZERE konuyla ilgili HİÇBİR KAMU İDARESİ YASAYLA KENDİLERİNE VERİLEN GÖREVLERİ YERİNE GETİRMEMİŞLERDİR. Bugün faytonların kaldırılması için sebep göstermeleri hem yasa tanımazlıklarının hem acizliklerinin delilidir.
Bu sebeple cevabı hak etmemelerine, açıklamaya gerek olmasa da bu tehlikeli ucube projenin gerçekleşmesi için öne sürülen gerekçelerin ne kadar sudan olduğunu, nasıl bir "post-truth"(*) anlayışın ürünü olduğunu sadece adalıları muhatap alarak tek tek açıklayacağım.
Böylece ortaya çıkacak ki, hiçbir geçerli sebep olmaksızın, "ben yaptım oldu" anlayışsızlığıyla ADALAR, TEPEDEN İNME BİR DARBEYLE YASAL KILIF DA UYDURULARAK MOTORİZE EDİLİYOR.
Aynen 2013 yılından itibaren yasak olmasına rağmen (1), her büyüklükte her motor gücünde her isteyenin aldığı elektrikli-akülü olarak anılan MOTORLU ARAÇLARIN KULLANILMASINA GÖZ YUMDUKLARI GİBİ (2-3).
Tek tek verdiğim cevaplar
- Ruam hastalığı 2017'den itibaren giderek azalmış ve 2019'un ilk 6 ayında sadece 7 vaka görülmüştür. Sonra aralık ayında, tam da faytonların kaldırılıp kaldırılmaması hararetle tartışılırken, nasıl olduysa bir kere de 105 at ruam sebebiyle bir gece yarısı operasyonuyla öldürülmüş ve daha Adalılar dahi duymadan medyaya servis edilmiştir. Üstelik tedirginlik yaratmak ve faytonların kaldırılmasına toplumsal onay maksadıyla, insanlarda da hayati tehlike yaratabileceği de eklenerek! Hem de bugüne kadar ruam sebebiyle hiç kimsenin ölmediği gerçeği ortada duruyorken!
- Ruam önlenebilir bir hastalıktır. Adalar'da önlenememesinin başlıca sebebinin hiçbir kamu kurumunun görevini layıkıyla yapmamasıdır. Bunun yanı sıra ruamı önlemek yerine, yıllardır at giriş çıkışlarının yasaklanmış olması neticesinde, at giriş-çıkışlarındaki ruam testi uygulamasının kaldırılmış olmasıdır. Bunun sorumluları İlçe Tarım Müdürlüğü, Belediye ile bağlı oldukları kurumlardır.
- Ruam mikrobunun toprakta 25-30 yıl kaldığını iddia etmekse bilim dışı olduğu için abesle iştigal sınıfına girmektedir. Bundan anlayan hakiki bir bilim insanına sorsalardı doğrusunu öğrenirlerdi.
- Adalar'daki ruam hastalığı sebebiyle uluslararası yarışlara katılınamadığı da T. Jokey Kulübünün iddiasıdır. Oysa Türkiye'nin uluslararası statüden çıkarılmasının sebebi şudur:
- 2018'de Adalar'da ruam görüldüğü ve Türkiye’deki ilgililerinse resmen ruam yoktur diye Dūnya ve Avrupa federasyonlarına gerçek dışı bilgi vermesi ve Ruam olduğunun anlaşılması sebebiyle yasak ve karantina cezası verilmiştir. Yoksa Adalar'da Ruam görüldüğü için değil.
- Biraz araştırılırsa görülecektir ki, aynı sene Paris'teki Avrupa şampiyonasının yapılacağı kulüpte de ruam görülmüştür. Burada gerekli prosedür harfiyen uygulanmış ve kulübün ruam çıkan "işletmesi" karantinaya alınmıştır. Milyon avroluk atlar o tesise getirilmişler, müsabaka beynelmilel olarak tam katılımla yapılmıştır. Yani ülkemize verilen ceza hastalıktan değil yönetim zafiyeti sebebiyle olmuştur. Uluslararası atçılık camiası Türkiye'nin değil Fransa'nın söylediğini güvenilir bulmuştur.
- Fayton atları ne bakımsız ne sağlıksız ne kötü muameleye uğruyorlardı. Bu uzaktan hiçbir bilgiye sahip olmadan pet severlerin uğursuz propagandasının etkisinde kalınarak okunan gazeldir. Uzun süre “gelin atların tamamını koşarlarken inceleyelim, kendi gözlerinizle görün” çağrılarımıza ne Adalar Belediyesi ne İBB yetkilileri cevap vermemişlerdir. Elbette atları çalışırken görmek yerine, birkaç kendini bilmez faytoncunun, sürücüsünün uygulamalarını faytoncuların tamamına teşmil edip bunu sebep olarak göstermek ve pet severlerin bu yöndeki propagandasına inanmak kolaydır ama yanlış olduğu kadar bilimsel etiğe de uymaz.
- Adalar'ın coğrafyası sert, yokuşlu diye bir sebep öne sürmek de manasızdır. Adalar'ın coğrafyası dünden bugüne değişmedi. Fayton, yokuşların bir yerine kadar gelir sonrasına çıkmaz, bundan sonrası yürünürdü. Bu gerçeği yokuşta evi olup da faytona binmiş herkes bilir.
- Adalar'ın yaşlı nüfusunun çoğunlukta olduğunu söylemek hangi veriye dayanmaktadır, sayım mı yapılmıştır, bilmiyorum. Yapılsaydı herhalde haberimiz olurdu. Kaldı ki öyle bile olsa onlar için kamusal bir çözüm niye akla getirilmezdi ki? Bugün bile ambulanstan bozma derme çatma bir minibüsle verilmeye çalışılan bu hizmet, niye geliştirilerek sağlanmadı.
- Adalar'ın turistik bir bölge olduğu söylenerek gelen ziyaretçilerin rekreasyon, lokanta ve plaj ihtiyaçlarını gidermek için toplu taşıma yapmak gerekiyor, gerekçesiyle faytonların kaldırılmasını söylemek de bizleri saf gibi görmek olmuyor mu? Bugüne kadar olduğu gibi parası yeten taksi niteliğindeki faytona biner, yetmeyen de Adaların geleneğine uygun şekilde yürürdü. Sahiden siz çocuk mu kandırıyorsunuz?
- Adalar bugün olduğu gibi dün de turistik bölgeydi. Dün toplu taşım yoktu diye ziyaretçiler söylenen alanlara gidemiyorlar mıydı? Yoksa bugün Adalar'ın yüzölçümü mü arttı? Şüphesiz yürüyerek gidiliyordu.
Yoksa, 17 milyonluk İstanbul'un rekreasyon ihtiyacını Adalar ile karşılamak mı düşünülüyor? Yoksa, faytonculara verilen paraların birkaç sene de amorti edilerek kara geçilmesi mi düşünülüyor? Bugüne kadar olduğu gibi, kaç kişi gelirse gelsin istedikleri yere yürüyerek gitmeliydiler. Adalar'ın en önemli özelliklerinden biri de yasa ve kurul kararlarında belirtildiği gibi, yayalara öncelik tanınması değil miydi? - Seyahat hürriyeti adına her isteyenin gelmesinin Adalar'a ne maliyet getirdiğinin hala anlaşılmamış olması da cahillik ötesidir. Şüphesiz Adalar sadece adalıların değildir. Fakat böyledir diye Yalova, Bursa, İstanbul'un uzak yerlerinden 3-4 katlı motorlarla ve vapurlarla istiap haddi gözetilmeden sınırsızca gelinmesinin Adalar'ın ekolojik, kültürel hayatına ne gibi bir katkısı olabilir? Adalar'ın değerlerine ait hiçbir şey bilmeden gelip, yiyip içip hiçbir öğrenmeden giden bir kalabalıktan Adalar'ın ekolojik, tarihi, kültürel hayatına fayda beklenebilir mi?
Eğer Adalar'ı Mahmutpaşa Çarşısı olarak görüyorsanız, sadece çerçöp içinde kalmasını istiyorsanız, tabii ki "bırakınız geçsinler bırakınız yapsınlar" dersiniz. Dünyanın tarihi kültürel ekolojik değeri olan turizm merkezlerine böyle sınırsız doldur boşalt uygulamasıyla ziyaretçilerin alınmadığını bilmiyor musunuz?
- Adalar bugün olduğu gibi dün de turistik bölgeydi. Dün toplu taşım yoktu diye ziyaretçiler söylenen alanlara gidemiyorlar mıydı? Yoksa bugün Adalar'ın yüzölçümü mü arttı? Şüphesiz yürüyerek gidiliyordu.
- Ağustos 2019 tarihinde yapılan Adalar Ulaşım Çalıştayı’nda ilgili gruplarında, etkileşim içinde çalışıp ortak akılda birleşerek "faytonların kaldırılması, ulaşımın elektrikli araçlarla sağlanması" görüşü asla ağırlık kazanmamıştır. Aksine kişisel kullanımdaki elektrikli araçların tamamen kaldırılması, FAYTON SİSTEMİNİN REHABİLİTE EDİLMESİ GÖRÜŞÜ AĞIRLIK KAZANMIŞ VE GRUP SÖZCÜLERİYLE AÇIKÇA BEYAN EDİLMİŞTİR!
Bu o kadar böyle olmuştur ki, hayvan sever gruplar adına katılmış zevat, faytonların kaldırılması görüşü benimsenmediği için protesto edip çalıştayı terk etmişlerdir. Çalıştayın gruplarında yönetici olan üç Prof. Dr. ünvanlı bilim insanı Haluk Gerçek, Murat Aslan bu söylediklerimi teyit edeceklerdir. Diğer sözcülerden biri olan ve İTÜ'den tanışıklığım bulunan Prof. Dr. Alper Ünlü ile yaptığımız uzun telefon görüşmesinde söyledikleriyle bunu teyit etmiştir.
BU KONUDA İBB VE ADALAR BELEDİYESİ BAŞKANLARINI VE DİĞER YETKİLİLERİNİ DOĞRULARI SÖYLEMEYE DAVET EDİYORUM. Ya da çalıştayın bant kayıtlarını göstermelerini istiyorum.
Ayrıca, yerel seçimlerden önce 18 Mart 2019 tarihinde Büyükada Saat Meydanında yaptıkları seçim mitinginde İBB ve Adalar Belediyesi başkanları faytonların kaldırılmasından asla bahsetmemişler, denetimli adil bir çözüm bulacakları sözünü vermişlerdi. Fakat ne olduysa 10 gün sonra da pet severlere faytonları kaldıracaklarına dair söz verdiler. Buna en hafif tabirle, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denebilir ancak! Belki de faytonların kaldırılmasını isteyen 100 binlerce pet severin seçimde verecekleri oyları düşünülmüştür, kim bilir? - Faytoncular faytonların kaldırılmasını asla kabul etmemişlerdir. Asla birlikte ve gönül rızasıyla karar alınmamıştır. İstediğiniz faytoncuya sorun, bunu bize söyledikleri gibi soranlara da söyleyeceklerdir. Bir ay karantina, üç ay fayton koşmama cezasına, geçinme zorluklarına rağmen, mesleği bırakmaları karşılığında 300 bin lira verilmesini kabul etmeyen faytoncular, sonuna kadar bu kararlarından dönmemişlerdir.
İBB ve Adalar Belediyesi, İstanbul Valisinin Adalar'da bir tane at kalmayacaktır, emrine gönüllü olarak uymuşlar, bu doğrultuda beyanat vermeye başlamışlardır. Hatta bazı ilgililerin faytonculara, ya bu paraları alıp da mesleği bırakacaksınız ya da almadan, diye tehditvari beyanları olduğunu biliyoruz. Nihayet pet severlerin ve diğer yetkilileri algılayamayacağı türden bir ıstırap içinde hakiki mesleklerine son vermek, fayton ve atlarını satmak zorunda bırakılmışlardır. HANİ FAYTON MAFYASI VARDI?
Gelelim bugünkü uydurmalara...
1225 at varmış ve gayet iyi durumdalarmış. 24 saat veterinerlik hizmeti veriliyormuş. 50 seyis işe alınmış. Padok alanı yapılmış. Mış mış mış...
- Aralık 2019'da yapılan gece yarısı operasyonundan önce, eksiği var fazlası yok, 1700 civarında at vardı. Ruam sebebiyle 140 at öldürülmüştür. Şimdi İBB kendisinde 1225 at olduğunu söylüyor. Demek ki yasak süresince 300'den fazla at hapsoldukları, hareketsiz kaldıkları için ortaya çıkan komplikasyonlar sebebiyle ölmüşlerdir, yani bir bakıma öldürülmüşlerdir. Çünkü böyle olacağı bilgisi kendilerine söylendiği gibi, yetkililerin hem kurumsal hem kişisel sosyal medya adreslerine gönderilmiştir.
- Atların ne kadar iyi olup olmadığı süreç içinde öldüklerinden belli olmaktadır. Her atın günde en az iki saat istediği gibi koşmak, dolaşmak ihtiyacı vardır. Yeni yapılan küçük bir padok alanında 50 seyisin 1225 atı iki saat dolaştırması fiziken imkansızdır. Bu sebeple atlar hala kalıcı arazlarla ve ölüm riskiyle karşı karşıyadırlar. Zaten 300'den fazla atın ölmüş olması da bunun delilidir.
Galiba İBB'ce "Ölen ölür kalan atlar gayet iyi durumdadırlar" felsefesi revaçtadır. 24 saat veterinerlik hizmeti verildiğine inanmak zor olsa da, bu hizmet tecrübeli at veterinerleriyle mi veriliyor endişesi, bizim danıştığımız iki tecrübeli at veterineri tarafından da paylaşılmaktadır.
Gelelim diğer uydurmalara...
Atların sahiplendirilmesini ciddiyetle ele alıyorlarmış. Atları sahiplenecek kurum, kuruluş ve kişilerin yerleri, donanımları ilçe tarım müdürlüklerince ciddiyetle incelenecek, uygun bulunanlara atlar bedelsiz olarak verilecekmiş. Sonra da 6 ayda bir ziyaret edilerek denetim yapılacakmış, -bir türlü hazırlayamadıkları- yönergedeki şartları yerine getirmeyenlere ağır cezalar vereceklermiş. Miş miş miş...
- Ciddi iş yapanlar sahiplendirme yönergesini üç günde yaparlardı, bunlarınkiyse üç ayda yapılamayan seviyede bir ciddiyet içerdiğine göre, sonrası da bunun gibi olacaktır demekte hiçbir sakınca görmüyorum.
- İstanbul'da ve diğer illerde bedelsiz sahiplendirilen atların bakımlarının 6 ayda bir ehil kurumlarca, üstelik İBB yetkilisinin de dahliyle denetlenebileceğine inanacakların yaşı herhalde en fazla 7-8 olmalıdır. Adalar'da biz bu gibi söylemlere "at terli bu yokuşu yemez" deriz.
- Hiçbir kurum, kuruluş ve kişi çalıştırıp da gelir elde etmeyeceği veya "faydalanmayacağı" atı bedelsiz de olsa almaz. Niye almaz? Cevabını İBB yetkilisi Orhan Demir 26 Mayısta katıldığı bir radyo programında, bugüne kadar sadece yem gideri için 3 milyon lira harcadık, diyerek vermiştir. Neymiş efendim? Sadece yem gideri dahi tahammül edilemez boyutlardaymış. Elin adamıysa aldığı bedava ata para harcayarak iyi bakacak ve hiçbir şekilde "faydalanmayacak" öyle mi? Buna da “anlat anlat heyecanlı oluyor” diyebilirim ancak!
Adalar'daki motorlu araç kullanımı tarihi
(Draje hap şeklinde kısacık sunuyorum.)
Adalar'da 20. Yüzyılın başından 1950'lere kadar az sayıdaki itfaiye araçları dışında yasal olarak kullanılan motorlu araç yoktu.
Adalar'a motorlu araçlar ilk kez kamu idarelerinin kullanmaları maksadıyla 1957 yılında getirilmiştir. Bu tarihte askeri lojmanların yapımında kullanılan kamyonlar işleri bittiğinde geri gönderilmişlerdir.
Bunun dışında inşaatlara malzemeler uzun süre eşeklerle ve at arabalarıyla taşınmıştır. 1950'lerin sonuna doğru Terkos suyu pompalanmaya başlanmasına kadar içme suyu da sakalar marifetiyle eşeklerle ve sonra at arabalarıyla dağıtılmıştır. (Heybeliada'dan Adem Amca'yı ile Zekeriya Amca'yı şükranla anıyorum.)
Aynı tarihlerde at arabalarıyla toplanan çöplerin dökümü esnasında arabaların uçuruma düşmesi gibi kazalar sebebiyle sınırlı sayıda motorlu çöp kamyonları getirilmiştir. Bu arada emniyet teşkilatına jip, sanatoryuma ve Dz. K. Komutanlığı’na sınırlı sayıda motorlu taşıma araçları da getirilmiştir. Fakat aynı zamanda katana atlarının çektiği arabalar da kullanılmaya devam edilmiştir.
12 Eylül 1980'e kadar kamu idarelerin kullandığı motorlu araçlar kısmen yenilenmişse de fazla artırılmamıştır, hepsi budur. 1980'den sonra kamu idaresinin aklına motorlu araç sayısını artırmak gibi "çağdaş teknoloji"den yaralanmak geldi?
Adalar 1984'de bir yandan SİT bölgesi ilan edilirken diğer yandan -müteahhitlerin hakkını unutmayarak- imar planı yapılıncaya kadar 'geçiş dönemi yapılaşma şartları' gibi ucube bir karar almıştır ilgili koruma kurulu.
Bu tarihten itibaren hafriyat ve malzeme taşım hizmetlerinin büyük motorlu araçlarla sağlandığı inşaatlarla "çağdaş beton kimliğine" kavuşturulmuştur Adalar.
Şimdi de ulaşımın otobüs, minibüs ve taksilerle motorize edilmesine kafalarına göre karar veren hakim zümre, herhalde Adalar'ın modernleşmesinde çağ atlanacağını düşünüyorlar. Post-truth dediğimiz dönem tam da budur işte!
(*) Post-truth: Belirli bir konu üzerinde nesnel hakikatlerin, doğruların, olguların önemsizleştirilerek kişilerin, zümrelerin kanaatlerinin, düşünce ve duygularının galebe çalınması.
(1) İstanbul III numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 16.06.1999 tarih ve 11012 sayılı kararında şöyle deniyor:
"İstanbul İli Adalar İlçesinde, motorlu araçların kullanımı ile ilgili Kurulumuzca daha önceki tarihlerde alınan kararlarda vurgulandığı gibi Adalar’daki bütün yolların prensipte yaya yolu olması öngörüldüğünden motorlu araçların kullanılamayacağına, ancak Belediye ve Kaymakamlığın sağlık, itfaiye temizlik, orman hizmeti, emniyet hizmetleri için kullanılmak üzere kısıtlı miktarda araç kullanılabileceğine, İl Trafik komisyonunun bu konudaki 25.12.1998 gün ve 1998/138 sayılı kararının bu kararın ışığında yeniden gözden geçirilmesine, bu karara aykırı hareket edilmesi durumunda 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa göre işlem yapılmasına karar verildi."
(2) İstanbul V numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 25.06.1999 tarih ve 1310 sayılı kararında şöyle deniyor:
"İstanbul İli Adalar İlçesinde fayton, yaya, bisiklet trafiğine ilişkin, Adaların genel turistik değeri göz önüne alındığında söz konusu alanın sit alanı olması ve Adalar’ın genel anlamda sit alanı ilan edilirken tarihi ve pitoresk yapısına dikkat çekilmesi taşınmaz kültür varlıklarının muhtelif olarak korunmasının yanı sıra Adalar’ın bütüncül olarak tarihi yapısının korunmasının esas olması Adalar’ın tescilli yapıları ile tarihi yapısının devamının sağlanması ve gelecek nesillere aktarılabilmesi amacıyla bir takım tedbirlerin alınması gerekmesi nedeniyle bütün yolların prensipte yaya olarak belirlendiğine, bu nedenle ilçenin kültür kimliği ve diğer özelliklerinin korunmasının bir gereği olarak Adalar genelinde motorlu taşıt trafiği olamayacağına ve Adaların bu önemli özelliği kısmi bile olsa bozulamayacağına, ....... Adaların tümünde ulaşım sorununa daha kalıcı çözümler üretmek amacıyla ilgili yerel yönetimleri ile işbirliği içinde ulaşım mastır planının hazırlanmasının istenmesine karar verildi." demektedir.
"Sağlık sebebiyle aciliyet arz eden durumlarda tam teşekküllü sağlık kurumlarından alınmış heyet raporu ile ihtiyacı tespit edilmiş ve Adalar’da ikamet eden vatandaşlar için 250 kg ağırlık ve 20km/sa hıza sahip, 3 veya 4 tekerlekli akülü elektrik şarjlı araçların Belediye’nin yazılı izni ile kullanılabileceğine" kararını vermiştir.
(3) 2863 sayılı Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma Kanunu Madde 61-(Mülga:17.06.1987 3386/18 md.; Yeniden düzenleme: 14.07.2004--5226/13 md.)
"Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, Koruma Yüksek Kurulu ve koruma bölge kurullarının kararlarına uymak zorundadır.”