Cuma, 01 Nisan 2016 09:52

Çocukları geleceksiz bırakmayalım!

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

koşuyor altı yaşında bir oğlan
uçurtması geçiyor ağaçlardan
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman
çocuklara kıymayın efendiler (nazım hikmet)

 

İlk defa baharın gelişine sevinemiyoruz!

Olması gereken kabilinden dudaklara zorla iliştirilmiş gibi duran bir gülümseme!

Herkesin birbirinin arkasını kollayarak yürümesi!

Sırt çantalı ya da büyük valizli- torbalı kişilere potansiyel bombacı bakışı fırlatılması eşliğinde endişeli süzüşler!

Vapurdan inen herkesin mobeseden hızlı gözle taranması!

Çocukların cıvıltılı sesleriyle dolup taşan iskelelerde minik seslerin cıvıltısız anne-babalarına koşup hızla uzaklaşan ayak sesleri!

Günlerin uzamasıyla dolup-taşan sokakların yerini in-cine bırakması!

Kedi, köpek, martı, karga ve dahi atların bile sokaklardan çekilmesi!

Hoş geldin bahar la laa laaaa!

 

Doğa hayatın ağır yükü, günlerin getirdiği baskı, korku, kaos ve vehamete rağmen canlandı.

Doğanın büyük bir parçası olan insanlarınsa “içindeki canavar” uyandı. İyiye, güzele, bilgiye, sevgiye dair ne varsa zar zor ehlileştirilmiş ilkel benliklerdeki ilkellikler bu süreçte galip geldi.

Değer ve erdem, vicdan yitimi şahlanmış dörtnala koşuyor!

Yaşamaya dair olan tüm moral değerler erozyona uğramakla kalmamış, neredeyse aşınacak malzeme bitmiş!

Evet, pandoranın kutusunu açan Zeus’a rahmet okutacak kötülükler zinciri her tarafımızı sarmış!

“Bir kereden bir şey olmaz!” diyen yöneticilere karşı 2016 yılında söz bitmiş; fütursuzluk arsızca almış başını yürümüş!

İkrardan gelen bir sükût değil, akıl tutulmasından gelen bir durum! Pervasızlığa yürü ya kulum, kim tutar seni der gibi!

Acaba “bana dokunmayan yılan” deme zamanını geçmedik mi? Dokunulmadık hiçbir yer, alan, sınır kalmadığını bilerek üç maymunu oynamanın zeminin yokluğunu algılayamadık mı?

 

02 cocuklar 280xBu cümleleri peş peşe neden sıraladım?

Birkaç gün önce evime gitmek üzere Büyükada’da bindiğim vapurda bizim adanın çocuklarından tanıdık bir kız çocuğu yanıma geldi. “Abla bugün senin yanında oturabilir miyim?” dedi. Suskunluğu ve düşünceli hali gözümden kaçmamıştı.

“Ne oldu canım?” dedim. Ağlamaya başladı. Onu rahatlattıktan bir süre sonra döküldü: “Annem-babam ya beni yatılı okula verirse!” “Okulda ya bize kötü şeyler yaparlarsa!” “cinsel istismar yapıyorlarmış çocuklara, canları yanıyormuş!” “Ne demek cinsel istismar; biz çocukları neden sevmiyorlar?”

Kanım çekildi bu sözleri duyunca. İlk anda diyecek bir şey bulamadım.

Sabi-sübyanlar daha bu yaşlarında, ömürlerinin baharına adım atamadan gelecek kaygısı yaşıyor. Güven sorunu içinde debeleniyor ve okula gitmek istemiyorlar.

 

Ortalık cinsel istismar vakalarıyla kaynıyor!

Sessizlik, hem de en derininden ve en can acıtanından! Sessizlik ve tepkisizlik o kadar büyük ki “çocuklar tecavüze uğrarken susulmaz!” diyen bir gazetecinin sesi büyük bir gürültü çıkararak düşüyor insanlığın üzerine. Ve bir sesin gürültüsü cezalandırılıyor; gazeteci işinden kovuluyor.

Sessizlik! Yokmuş gibi yaşamın idame ettirilmesi!

 

“660 bin çocuk cinsel taciz ve tecavüze uğradı

2206 çocuk mahkûm var

181 bin çocuk gelin var

893 bin çalışan çocuk var

55 çocuk işçi öldü

45 çocuk bir vakfa ait yatılı okulda cinsel istismara uğradı

Sivas’ta bir okulda daha istismar vakası

Çocuk cezaevinde tecavüz…”

Yamalı bohçanın yamaları artık tutmuyor ve her gün taciz-tecavüz haberleri yemek yer gibi günde üç öğün saçılıyor her yere.

Son yılın istatistiki bilgilerini yazarken midem bulanıyor, ellerim titriyor, kir dağı içinde nefes alamaz duruma geliyorum.

 

03 cocuklar 280xToplumda infial yaratması gereken olaylar silsilesi yaşanmıyormuş gibi peş peşe rezilce insani değerlerin zerresine bile sahip olunmadığını ispatlarcasına açıklamalar devam ediyor: “Dinimizde bademleme diye bir şey vardır. Bu oğlancılıktır…” “Peygamberin cemaatinde de bu olaylar yaşanıyordu.” “Altı yaşındaki kızına şehvet duyan babanın karısına karşı nikâhı haram değildir!” “küçük yaşta evlenmek geleneklerimizde aykırı değildir.” “Okumak isteyen kız çocukları fuhuşa ilk adımlarını atıyorlar.” “Hamile kadın sokakta gezmesin.” “Kızlar tecavüz için aranıyorlar, şehvet uyandırıcı kıyafetler giyiyorlar…” “Yaşanan tecavüz olayında çocuğun ruhsal bütünlüğü bozulmadığı için ve sanığın iyi hal ve bir daha yapmayacağına dair kanaat oluştuğu için ceza indirimine; ya da beraatine karar verilmiştir.” “Çocuk 12 yaşında ama rızası vardı…” (İslam dinini referans göstererek yapılan bu açıklamalar inananlara, inançlılara yapılan en büyük hakarettir. Ne İslam’da ne de diğer dinlerde bu saçmalıklara müsaade edilir.)

 

Karaman’da Ensar Vakfı’na bağlı yatılı okulda yaşananlar, halının altının artık kir kaldıramayacak kadar dolu olduğunu gösterdi. Bakan ilk defa yaşanıyor dedi, neredeyse vakfın bütün okullarında sicili kabarık sapık öğretmenler görev başındaydı. Çocuk istismarının bu denli sınırsızlığı ve yaygınlığı abandone etti herkesi.

Süpürecek yer kalmadığı için çıkan her şey ortalıkta ayaklarımıza elimize-yüzümüze bulaşmaya başladı.

İzmit’te şiddet gören ve istismara uğrayan çocukların bulunduğu iddia edilen bir Rehabilitasyon Evi’nde -tabelasız bir merkez- sabah saatlerinde çığlık sesleri yükseliyor. Camlara çıkan çocuklar, “Yardım edin, bize işkence ediyorlar, soyunma odalarında kamera var, ailelerimizle görüştürmüyorlar” diye bağırıyorlar. Dikkat ederseniz istismara uğrayan çocukların rehabilite merkezinde…

 

Ne yaptılar bu insanlığa, kadınlara, çocuklara!

Biz nasıl bakacağız bu çocukların yüzüne, birbirimize; nasıl yaşama devam edeceğiz bir koli basili denizinin içinde? Nasıl devam edeceğiz nefes almaya bu kirli havada?

Nasıl?

Çocuklara, kadınlara daha ne kadar kıyılacak?

Vapurdaki kız çocuğuna bilginin güç olduğunu, eğitimin önemini nasıl izah edeceğiz.

Okulların bir karabasan yuvasına çevrilmesine daha ne kadar müsaade edeceğiz!

Baharı yüreklerimizde, beynimizde bir yenilenme ve ilerleme fırtınasına nasıl çevireceğiz?

 

Zeus, pandoranın kutusunu açıp bütün kötülükleri dünyaya saçmıştı ya! Aslında kutuda hiç kimsenin görmediği bir şey bırakmıştı: Ümit! Kutunun dönen dünyada her açılışında umut çıkıyor içinden ve sabrımızı, harekete geçmemizi erteletiyor bize. Yarın ola hayrola deyip bekliyoruz. Yaşam işkencemiz bu nedenle her daim yeni günlere kendini devrediyor umut sayesinde.

 

Yazıya son noktayı Friedrich Nietzsche’nin sözü ile koymak istiyorum:

“Zavallı İnsanlık! Beyindeki kanın bir damla fazla ya da az olması, yaşamımızı tarif edilemeyecek kadar perişan ve zor hale sokabilir. Öyle ki, Prometheus’un akbabadan çektiği acıdan daha fazlasını bu bir damla kandan çekeriz. Ama insan nedenin damla olduğunu bile bilmeyip, “şeytan!” ya da “günah!” diye düşünürse, en korkunç durum işte o zaman ortaya çıkar.”

 04 cocuklar 840x

Son değişiklik Cuma, 01 Nisan 2016 10:02
Yorum yapmak için oturum açın