Pazartesi, 28 Mart 2016 13:37

Sanata adanmış bir ömür ‘Mustafa Aslıer’

Ögeyi değerlendirin
(9 oy)
Prof. Dr. Mustafa Aslıer 1932-2015 Prof. Dr. Mustafa Aslıer 1932-2015

02 baski resim calismalari 280xBaskı resim çalışmalarından birkaçı...Mart ayının son günleriydi, koca çınardan bir yaprak daha denize düşmüştü Marmara Adası’nda… Yaşamı eğitmek ve üretmekle geçen Mustafa Aslıer hayata gözlerini yummuş, fiziki yaşamı son bulmuştu. Yılın bir bölümünde çok sevdiği Marmara Adası’nda vakit geçiren Aslıer, Kamara Mevkii’ndeki evinin en alt katına bir atölye kurmuştu. 1972’den beri burada özgün baskı çalışmaları yapıp sergilere hazırlanıyor, Ada’nın dinginliği ve temiz havası ile dinleniyordu. Emekli olmasına rağmen boş da durmuyordu hiç; İskele Meydanı’ndaki danışma ofisine bıraktığı bir ilan ile her kim olursa sohbete ve atölyesini ziyaret etmeye davet ediyordu.  2011 yazıydı, Almanya’dan tatil amacıyla Marmara Adası’na gelen, Güzel Sanatlar Akademisi’nden eski bir öğrencisi olan Necmi Balcı ile ziyaretine gitmiştik. Sıcak bir Eylül günü kapısını çaldığımızda bizi büyük bir içtenlikle atölyesine davet etmiş, tek tek bütün eserlerini göstermiş, yaptığı çalışmaları, kullandığı teknik ve malzemeleri ayrıntılarıyla anlatmıştı.

1926’da Bulgaristan’ın Kırcaali kentinde doğan Aslıer, burada Türk İlk Mektebi’ni bitirmişti. 1939 yılında ancak Türkiye’ye göç edebilmişler, anavatana geldikten üç yıl sonra ancak soy isimlerini alabilmişlerdi. Henüz dokuz yaşında olan Mustafa, nüfus memurunun soy isimlerinin ne olması gerektiğini sorduğunda; Kurtuluş Savaşı’nda cepheden cepheye koşan ve şehit olan, hiç görmediği dedesine ithafen “Aslımız asker, soyadımız ‘Aslıer’ olsun” demiştir.

Bursa’da ortaokulu birincilikle bitirince başarısının karşılığında, Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu’nda yatılı okuma hakkı kazanır. Fakat yoksul olan babası Mehmet Bey Mustafa’yı bir lokantaya çırak olarak verir. Bir gün babaannesi Mehmet Bey’i kenara çeker ve elindeki keseyi uzatarak şöyle der; “Bak oğlum, bu altınları al Mustafa’yı okula kaydettir. Bir süre masraflarını karşılar. Baban seni İstanbul’da okutmak için 90 altın biriktirmişti. Savaş yüzünden seni okutamadık. Ama Torunum okuyacak! Eğer onu okula kaydettirmezsen hakkımı helal etmem!” Babaannesini yatılı okuduğu öğretmen okulunda kaybeden Aslıer, resim dersinde yaptığı çalışmalarla öğretmenlerinin dikkatini çekmiştir. Matematik öğretmeni Kemal Denker ve resim öğretmeni Sırrı Özbay’ın telkinleri ile resim-iş yolunu seçmeye karar vermiş ve Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girmek için başvurmuştu.

1932-1933 öğretim yılında, Ankara’da, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü öğrenime açılmıştı. Bölümün amacı orta öğretim kurumlarına resim öğretmeni yetiştirmekti. Öğretmen okulları ve liselerden seçilen yetenekli gençler bu bölümde yoğun bir sanat eğitimine tabi tutuluyordu. Mustafa Aslıer elemeyi geçerek okula girmeye hak kazanmıştı.

03 islik tabelasi 280xİşlik tabelasıGrafik dersi öğretim üyesi Şinasi Barutçu’nun da etkisiyle monotipi ve linol oyma teknikleriyle yüzlerce deneme yapmış ve Halkevleri Genel Merkezi’nin ‘Gençler Sergisi’ne üç resimle katılmıştı. 1949 yılında ‘Rasim Arseven’ adlı ustadan taşbaskı tekniğinin tüm inceliklerini öğrenmiş, ilk taşbaskılarını da ustasından devraldığı bu preste basmıştı. Ardından 1955-58 yılları arasında Devlet adına Almanya’da grafik sanatları uzmanlık öğrenimi görmüştü. Yurtdışında kaldığı müddette özellikle özgün baskı teknikleri ile sürekli ve yoğun olarak çalışmış ilk kişisel sergisini 1957 yılında Stuttgart’ta, iki yıl sonra Viyana’da ardından da İstanbul’da açmıştır. Ülkemiz özgün baskı sanatının ilk sergileri de bunlardır. 1957 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Avrupa’daki kurumlardan örnek alınarak, seçilmiş Türk ve Alman sanatçı öğretmenlerle öğrenime açılır… 1958 yılında bu okulda görevlendirilen Aslıer, çalışmalarına devam eder ve 1971-1977 yılları arasında okulun müdürlüğünü yapar. 1958-1982 yılları arasında öğretim üyeliği yaptıktan sonra, bölüm 1982 yılında Marmara Üniversitesi Güzel sanatlar Fakültesi’ne bağlanır. 1991-1992 yılları arası Marmara Üniversitesi’nde dekan olan Aslıer, 1992 yılında emekli olur.

Sohbetimiz devam ederken Aslıer Hoca’ya;  “Burası bir müzeyi andırıyor” demiştim. O da bana; “İnşallah bir gün Müze yaparlar. Ben öyle hayal ediyorum.” diyerek sözüne devam etmiş, dağın yamacında beş dönümlük bir araziyi ağaçlık yapmak üzere satın aldığını 300 çam 40 adet de servi fidesi diktirdiğini anlatmıştı. Fakat burayı almasındaki esas düşüncesini bir piyango vs. çıkması durumunda bir ‘Müze’ yapmak olarak açıklamıştı. Planlarını dahi çizmişti. Fakat henüz piyango çıkmadığını da söyleyerek hepimizi güldürmüş, bir o kadar da düşündürmüştü.

Aslıer, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde aynı sınıfta öğrenim gören Münevver Hanım’la evlenmiş ve iki çocukları olmuştu. 2003 yılında eşi Münevver Hanım’ı kaybettikten sonra kumaş-basmacılık çalışmaları yaptığı odasının kapısını kapatmıştı. Fakat bir müddet sonra odanın sergi salonu gibi düzenlenmesinin eşini daha mutlu edeceğini düşünmüştü. Önceleri Marmara İlçe Merkezi’nde açtığı işlik-galerinin bir benzerini bu oda üzerinde uygulamış, perdelerini eşinin basma desenli kumaşlarından yapmıştı. Atölyesinde gerçek litografi taşları, iki adet taşbaskı presi, iki çukur baskı presi, yazma baskısı yapacak kalıpları ve gerekli tüm ekipmanı bulunuyordu. En çok dikkatimi çeken ise taş baskı presiydi. Cumhuriyet öncesi kurulmuş olan, Türkiye’nin ilk matbaalarından Ahmet İhsan Abbas’a ait Avusturya’dan alınmış ‘Taş Baskı Presi’ni satın alarak atölyesine katan Aslıer, son çalışmalarını da bu preste yapmıştı. Marmara Adası’yla 1961’de tanışmış, 1972 yılında da üst katını yaşam alanı, alt katını atölye olarak kullandığı evinin inşaatını bitirmişti. Dış duvarlarında mozaikle yapılmış bir büyükçe duvar resmi, giriş kapısının olduğu bölümde ise seramikle üretilmiş resimleri bulunuyordu. Birçok öğrenci ve asistanını burada misafir etmiş birlikte çalışmalar gerçekleştirmişlerdi.

Sanat Köyü Kurma Hayali

04 mozaik 280xMarmara Adası'ndaki evinin duvarında bulunan mozaikMustafa Hoca 1971 yılında Marmara İlçesi’nin 2,5 km uzağında, kendine münhasır bir koyda bağ-zeytinlik karışımı 20 dönümlük bir arazi satın almıştı. D.T.G.S.Y.O müdürlüğüne  atandığı yıl çevresindeki genç öğretim elemanları ile bir sanatçılar köyü kurmak için kolları sıvamıştı. Ada’nın İstanbul’a yakınlığı sebebiyle sanat merkezi olmaya çok müsait olduğunu, dünya çapında nam kazanabileceğini düşünmüştü. Bir kooperatif kurarak, adını “Sanatçılar Köyü” koymuşlardı. Kıt ödeme olanakları yüzünden evlerin yapımı 15 yıl kadar sürmüştü. Yapmak istedikleri bu Köy’de seramik, yontu ve baskı resim işlikleri gibi çeşitli sanat üretim işlikleri olacaktı. Dünyaya açılacak, bir ‘Yaz Akademisi’ hayali gerçekleştirmiş olacaklardı. Ancak, 1986 yılında noter önünde çekilişleri yapılarak 22 ev sahiplerine verilmiş. Üzerinden 1 yıl daha geçmemişken ev sahipleri harcadıkları meblağın yaklaşık 10 katına bu evleri satmıştı!

Emekli olmadan önce üç yıl boyunca sanat teorisi dalında yüksek lisans alan öğrencilere ders vermiş, iki saatlik ders için, arkeoloji ve sanat tarihi kitaplarının tamamını okuyarak üç gün hazırlandığını anlatmıştı. 1960 yılında sanat yazılarını makaleler halinde yazmaya başlamış. Daha sonra bu makaleler, 1980 yılında D.T.G.S.Y.O. tarafından “Varolmayana Biçim Vermek” adı altında kitaplaştırılmıştı. Çalışmalarının odağında Anadolu insanı ve kültürü vardı. Aslıer kendi deyimi ile artık ustalaşmıştı. Kendi için sanatın, sanat eserinin açıklanması gereken bir sırrı-gizemi kalmadığını belirtmişti. Sanatçının ustalık seviyesine ulaştığında gereksinim duyduğu tek şeyin zaman olduğunu, yeni eser yapabilmek için de çok çalıştığını dile getirmişti. Artık gideceği yolun nereye çıkacağının meçhul olmadığını, zevk alarak çalıştığını söylemişti. Bu konu hakkında “Girdiğim yol vardığım yer” başlığı ile bir yazı kaleme almıştı. Aslıer, Ada’da son 5-6 yıl içinde, ilköğretim okulu öğrencileri ile birlikte çalışmalar yapmış, çocukların çalışmalarıyla sergiler açmıştı. Eli yatkın, başarılı öğrencilere kalıp hazırlamada kullanılan “Linol bıçak” hediye etmiştir. Yetenekli öğrencilerin güzel sanatlara yönlendirilmesine ön ayak olmuştu. Mustafa Aslıer yılbaşı ve doğum günü gibi özel günlerde yakınlarına yaptığı eserlerinden bir kopyayı tebrik kartı olarak göndermeyi ihmal etmezdi. 

05 ozlem altug arsivinden 280xÖzlem Altuğ arşivindenBir dönem İlçe Belediyesi tarafından kendisinden rica edilerek bir heykel sempozyumuna öncü olması istenmişti. Hiç düşünmeden kabul eden Aslıer, metruk halde bulunan eski Et ve Balık Kurumu buzhanesini kültür merkezi olarak düşünmüş, konu hakkında fizibilite çalışmaları yapmış, emek sarf etmişti. Yurtiçi ve yurtdışı katılımcıları belirleyerek, davetiyeler gönderilmesini sağlamış, bazı diplomatik işlemler için Ankara’ya gitmiş, üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmişti. Ancak Belediye, söz verdiği koşulları sağlayamamış ve sempozyum ise hayalden öteye geçememişti. Geriye Aslıer’in, Belediye Başkanına sunum amacıyla görsel olarak hazırladığı resimler kalmıştı.

Ev-işliğinin doğuya bakan duvarında büyükçe bir mozaik bulunuyordu. Adalılar tarafından da merak edilen, A ve B harflerinin bulunduğu bu resmin ne anlama geldiğini sormuştuk. Anne-baba figürlerini çokça işleyen Aslıer, bizi yanıltmış ve şu cevabı vermişti: “Alf finikece ‘Sır’ demektir. Mısırlılar hiyeroglifte öküz başı demek için öküz başı kullanmışlar. Finikeliler onu ‘A’nın simgesi olarak kabul etmişler. Öküz başı ‘A’ harfi olunca ne kadar öküz başılıktan çıkıp da bir sembol olmuşsa, benim resimlerimde anlattığım Türk insanları da, ‘A’ harfi kadar Türk insanının simgesi olmuştur. ‘B’, Beta, kapı demek Finike’ce de. Kültürel ve siyasi anlamda Türkiye devrimlerinin başında! Alfabenin A’sında B’sinde…”

Zaman su gibi akıp gitmiş, yaklaşık iki saat süren bu eşsiz sohbeti bitirmenin burukluğu ile yanından ayrılmıştık. Bize kapıya kadar eşlik etmiş ve son sergisine ait kataloglardan birer tane hediye etmişti.

2011 yazında gerçekleştirdiğimiz bu ziyareti öğrencisi Necmi Balcı video kayıt cihazı ile kaydetmişti. Ölümünün birinci yılında sohbetimizin kısa bir özetini paylaşmama izin verdiği için kendisine teşekkür ederim. Prof. Dr. Aslıer, yaşadığı toprakların insanlarını, kültürünü ve adetlerini kendi süzgecinden geçirerek binlerce resim yapmış, yüzlerce öğrenci yetiştirmişti. Hakkında en titiz çalışmayı bitirme tezi olarak ‘Levent Tosun’ kaleme almıştır. ‘Mustafa Aslıer ve Sanat Anlayışı’ adlı tezini 2008 yılında tamamlamış ve Türkiye’de ilk kez bir sanatçı için yapılan bu araştırma; ‘Mustafa Aslıer Monogrofisi’ olarak kitaplaştırılmıştı. 29 Mart 2015’te aramızdan ayrılan hocaların hocası, vasiyeti üzerine çok sevdiği Marmara Adası’na defnedilmiştir.

Bu yazı hazırlanırken Necmi Balcı, Özlem Altuğ ve H. Can Yücel’in kişisel arşivlerinden yararlanılmıştır.

Son değişiklik Cuma, 01 Nisan 2016 10:16
Yorum yapmak için oturum açın