Avusturyalı ünlü İstanbul fotoğrafçısı Othmar Pferschy 1930’ların sonunda Heybeliada Limanı’nda balıkçıların fotoğrafını çekmiş. Kayıkları önde, kendileri arkada... Ağlarını tamir ediyorlar. Balıkçılar henüz motor kullanmaya başlamamış. Liman mendireği eski halinde, şimdiki uzantılar da yok. Diğer fotoğraf 1959 sonbaharında çekilmiş.
1950 - 60 yıllarında Heybeliada’da iki ünlü balıkçı reisi vardı: Koca İbrahim ve Aristo. Kırmızı şeritli kayık Koca İbrahim’in, diğer ikisi ise Aristo’nun idi. Bu iki reis yaz - kış balığa giderlerdi. Genelde hedef Büyükada’nın arkasındaki Neandros Adası’nın voli yeri idi. Reisler gidişte 4 - 5 çifte kürek kullanır ve bazen yelken açarlardı. Gidiş kolaydı ancak dönüş yalnız kürek ile olduğundan epey zorlanırlardı. Denize çıkarken kürekçi tayfası toplarlar ve onlara balık satışından ‘kürekçi payı’ verirlerdi.
Balıkların Adalar’a sarktığı zamanda, ekseri kış aylarında, önde motorlu teknesi arkada iki büyük kayığı olan reisler Boğaz’dan Heybeliada Limanı’na gelirlerdi. Reisler çevirme ağları ile avlanırlardı. Lodoslu havalarda balıkçılar limanda bekler, hava güneşli ise ağlarını boş rıhtıma sererek kuruturlar ve tamir ederlerdi. O zamanlar sentetik ağ olmadığı için kurutma - tamir işi önemli idi ve eni 40 metreyi, boyu yaklaşık 400 metreyi bulan rıhtım bu iş için mükemmel alanı sağlardı. Ağlar serildiğinde rıhtım boydan boya kına rengine bürünürdü. Çünkü o yıllarda ağlar sadece kına renginde idi.
Torik, palamut, uskumru başlıca av balıkları idi. Bazı reisler ara sıra içme suyu aldıkları evlerin bahçelerinde, 10-15 adet gaz tenekesine torik lakerdası kurarlar, ayrılırken bir teneke lakerdayı eve hediye ederlerdi.
Reislerin adadan ayrılmaları Mart ayını bulurdu. Nisan ve Mayıs aylarında limana sardalye ve kılıç balıkçıları gelirdi. Sardalye balıkçılarının motorlu ama ufak tekneleri olurdu. Teknede büyük bir lüks lambası bulundururlardı. Denizin sakin olduğu gecelerde lambaları yakarak ‘ateş balığı’ da denilen sardalye avına çıkarlardı.
Kılıç balıkçılarının tekneleri motorlu ve orta büyüklükte idi. Teknelerin burnunda 4-5 metre uzunlukta, en uçta oturma yeri ile son bulan tahta uzantı takılı olurdu. Burada zıpkıncı otururdu. Zıpkıncının güneşli ve durgun havada kılıç balığı yüzeye yakın sularda dinlenirken veya uyurken- onu gafil avladığı söylenirdi. Bu olay son derece trajik olduğundan yaşlılar “böyle balıkçılık hayır etmez” derlerdi.
Heybeliada - Maltepe arasında deniz tabanının ovaya benzer bir bölümü vardır. Bu alanda ıstakozlar yaşardı. Balıkçılar ıstakoz avlamak için 15 - 20 sepeti uzun bir ipe dizer ve yemlerlerdi. Yemli sepetleri gizlice kerteriz alıp dibe bırakırlar, birkaç gün ara ile kontrol ederlerdi. Kontrol işi için ipe diklemesine çapa atarlar, dibi tarayarak sepetlerini bulup yukarı çekerlerdi.
Diğer balıkçılık türleri olta, parakete ve küçük ağlar ile yapılırdı. Bazı meraklılar balıkçılar ile denize açılır, şimdi soyu tükenmiş veya tükenmekte olan balıkları bol miktarlarda avlarlardı. Troçki Büyükada’da kaldığı beş yıl boyunca Haralombos isimli bir Rum balıkçı ile sık sık balığa çıkmış. Yazları Heybeliada’da oturan Hazım Körmükçü’nün ise Recep adlı ünlü bir balıkçısı vardı. Neandros Adası ise çapari ile balık tutmak isteyenlerin hedefi idi. Burada yaz aylarında dahi kolyoz olur, sonbaharda ise uskumru başlardı.
Bugünlere gelirsek, o zamanki balıkçılık, balık türleri ve balık meraklıları kalmadı. Hepsi tarihe karıştı. Bugün Marmara ve Adalar’da deniz türleri - canlıları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı...