Bu kış İstanbul beyazı gördü. Pamuk pamuk kar yağdı İstanbul’a. Özlemiştik kar yağışlarını. Gerçi biraz çekinerek ‘özledik’ diye yazdım; çünkü her karlı havada biraz da içim burkulur. Sobası tütmeyen, ocağında sıcak aşı bulunmayan nice evler var. Son zamanda yağmur çamur demeden kaldırımlarda dilenenler benim insanım olmasa bile, onlar da candır, onların da bir kalbi, bir hayali var.
Tüyleri buz tutmuş kediler, köpekler sokakta barınacak yer ararken, boynunda tasması, karnı tok, uçuşan kar taneciklerini pencereden seyreden bir tekir kedi, acaba ne kadar şanslı olduğunun bilincinde midir ki sahibine naz yapar?
Her taraf bembeyaz. Şehri bir sükûnet, bir sessizlik sarmış. Bazı insanlar telaşlı. Haksız da değiller. Ya trafik canavarı yolları kapatırsa, ya sürekli yağış olsa, melek yüzlü kar tanesinin çehresi bir anda değişiverir.
Kar her yeri örtmüş. Her yer tertemiz. Çocuklar neşeli, yer yer ufak tefek kardan adamlar adeta bizleri selamlar gibi. Aman dikkat, ansızın omzunuzda bir kartopu patlayabilir. Kızar mısınız? Hayır canım, adetti
Karla örtülmüş ağaçların üstünde uçuşan minik kuşlar çok gizemli. Yollara sanki beyaz çarşaf serilmiş, üstüne keyifle basıp ayak izlerimizi bıraktığımız karlı yolların çamur yığınına dönüşeceğini düşünmeyerek ne de güzel yürürüz.
İstanbul’un manzarası muhteşem, şimdi Adalar’dan karşı sahil ne de güzel görünür, tüm çarpık yapılaşmaların çirkinlikleri beyazın sihriyle örtülür. Her yer bembeyaz, vasıtalar, açık alanlar, tüm doğa beyaz giyinmiş, mezarlar bile kardan yorganla örtülmüş. Ufuk bembeyaz.
Kar her tarafı örttüğüne göre biraz insafa gelse de doğa güzelliği olmaktan bir an için çıksa ve tüm kötülükleri öyle bir güzel örtse ki bir daha görünmeseler, kanayan yüreklere, kanayan yaralara merhem olsa, sevgi, aşk ve hayat yolunda, beyazı ancak layık olana gösterse.