Tıbbın sanata yansımaları
Geçmiş çağlardan bugüne resim, heykel ve edebiyat gibi sanatın pek çok dalında hasta, hastalık gibi olgular sıkça işlenmiştir. Rembrandt’ın “Anatomi Dersi”, Brugel’in “Körler” konulu tabloları, Moliére’in “Hastalık Hastası” veya Türk edebiyatından “34. Koğuş” ilk akla gelen örneklerdir.
Anatomi bilgisi güzel sanatlar akademisinin kaçınılmaz temel öğesi olduğu gibi, sibernetik ilmi, biyolojik fenomenleri ilim ve sanata uygulamayı üstlenmektedir. Sanat tarihinde bunun en çarpıcı örneklerinden birisi de Leonardo da Vinci’nin St. Pietro Katedrali’nin kubbesini inşa ederken, kafatası yapısını model alarak değerlendirmiş olmasıdır hiç kuşkusuz.
Sanatın tıbba katkıları
Daha antik çağlarda Bergama Asklepion terapiasında ruh hastaları flüt ve lirle yapılan müziğin sağaltıcı etkisiyle tedavi edilirlerdi. Bir zaman sonra Selçuklu Dönemi şifahanelerinde su sesi refakatinde uygulanan saz ve ney nağmeleri bir tür terapi yöntemi olarak değerlendirildi. Günümüzde resim psikoterapi ve rehabilitasyonda uygulanmakta, psikodrama ise psikanalize yardımcı olmaktadır.
Tıbbın uygulamalarında kullanılan tıbbi apareyaj ve protezler, tıbbi teknik tablo ve fotoğraflar, birer sanat ürünüdürler. Sanatla tıbbın birbirlerine en çok yakınlaştıkları alan şüphesiz estetik ve reconstructive cerrahidir. Daha da ileriye gidip, bugün uygulanmakta olan endoskopik cerrahi prensibinin, şişe içine monte edilen maket gemiciklerin yapımından kaynaklandığı söylenebilir.
Sanatçı ve hastalık
Sanatçı, hassas yapısı dolayısıyla hasta olmaya yatkın yaşantısı ve uğraşısının bu duruma çoğu kez körükler niteliği nedeniyle tedaviye ve iyileşmeye refrakterdir. Genç yaşta hayata veda eden sanatçıların sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur. Ayrıca sanatçıların meslek hastalıkları da söz konusudur. Ressamlar kullandıkları boyalardan dolayı alerji ve romatoid artrit, kemancılar boyun artrozu, şarkıcılar ses tellerinde rastlanılan çeşitli rahatsızlıklar, piyanistler ise sırt ve bel deformasyonlarından şikâyetçi olurlar.
Bazı durumlarda da hastalığın varlığının sanatçıyı yönlendirdiğini görürüz. Chopin, tüberkülozu sırasında içli nameler bestelemiş, Van Gogh sarası sırasında ilginç tablolar resmetmiş, Camille Claudéle ise psikozları sırasında eşsiz heykeller yaratmıştır. Ayrıca hastalığa ‘kafa tutan’ sanatçılar da vardır. Beethoven’in sağırlığı, J.S. Bach’ın ileri devrelerindeki körlüğü, Sarah Bernard’ın kesik ayağı, bu kişilerin sanatlarında doruğa çıkmalarında engel olamamıştır.
Hekimin sanatsal eğilimleri
Hekim, mizacı gereği sanatla ilgilenir. Eski çağlarda tıp ile sanat aynı kişiler tarafından icra edilirdi ve sırası ile filozof, ulema, hümanist gibi isimlerle zikredilmişlerdi. Çağımızda bu meslekler zorunlu olarak birbirlerinden ayrılmışlarsa da hekim genelde sanattan vazgeçmemiştir.
Tıp ile sanatın ayrıca teknik benzerlikleri de vardır. Örneğin keman ile cerrahiyi karşılaştıracak olursak, her ikisinde de metot ekol, manipülasyon (duatepozisyon), hafıza performansı, kondisyon, stres, heyecan, kritik satisfakyon gibi olgular sayabiliriz.
Hekimi sanata yaklaştıran bir diğer şey de, yorucu ve bazen üzücü bir mesaiden sonra sanatla relaksasyona erişmesidir. Ayrıca perfonksiyonist kişiliğinin tatminini tıpta olduğu kadar sanatta da bulur. Hekimin sanatla uğraşmasının bir başka nedeni de kalıcı olma isteğidir. Hekimin eseri olan hasta fani olduğu gibi metotlar ve bilgiler de çok kısa ömürlüdür. Tıpta değişiklik ve yeniliğin kaçınılmaz oluşu sevindirici olmakla birlikte, hekim kalıcı eser bırakma ve ileride hatırlanma isteğini bir nebze de olsa sanatla dile getirir.
Hekimler arasında profesyonele yakın düzeyde eserler veren sanatçılara rastlanmasının bir diğer nedeni de, aslında sanatçı olmak için küçük yaşta kendini hazırlamış ve sanata oldukça yetenekli gençlerin, zamanında ailenin veya çevrenin ‘aç kalır’ korkusu ile başka mesleklere yönlendirilmesindendir ve genelde sanatın yerine tıp önerilir.
Tüm bunlardan sonra tarihte sanatla uğraşmış pek çok hekime rastlanmasına şaşmamak gerekir. Viyolonselist cerrah Dr. Bilroth, organist cüzam hekimi Misyoner Dr. Schweitzer, yazar cerrah Dr. Henri Mondor, Türk hekimlerinden şair, cildiye uzmanı Dr. Cenap Şahabettin, ressam, hattat, minyatürcü tıp tarihçisi Dr. Süheyl Ünver, bestekar, nöroşirurjiyen Dr. Bülent Tarcan ve daha niceleri insana duydukları sevgiyi yalnızca hekimlikleriyle değil, kişilikleri ve yapıtları ile de dile getirmişlerdir.