Yazın son dolunayını 10 Ağustos’ta geride bıraktık...
Ay tanımı aslında biraz da yalnızlığın tanımıdır. Gökyüzü denilen kubbede öyle tek başına asılı duran görüntüsüyle doğadaki canlıların yüreğinde mutlak bir etki yaptığı da muhakkaktır...
Dolunay dönemi hem romantik hem de hüzünlü, geçmişi sorgulayan duyguları ön plana çıkarıyor.
“mehtaplı gecelerde hep seni andım / belki gelirsin diye boş yere yandım…” dizelerinde olduğu gibi...
Fakat Dolunay her şeye karşın yaşam coşkusunu arttırıyor. Belki de bu nedenlerle geçmişte dolunay günleri bir festival edasıyla kutlanmıştır. Kim bilir?
Mehtabın en görkemli kutlandığı kentlerin başında, bir zamanlar İstanbul geliyormuş. Boğaziçi mehtapta sihirli bir görüntüye bürünüyormuş. Yüzlerce kayıkla, şarkılar söyleyerek koy koy dolaşıyorlarmış. İşte geçmiş yıllarda İstanbul’da “mehtabiye fasılları” son elli yıla kadar böyle şatafatla kutlanmış. Son elli yılda ise bu fasıla verilmiş... Bir tarihin içinden günümüze gelen Mehtap Faslı yarım yüzyıl kadar ara verildikten sonra Heybeliada Gönüllüleri Derneği’nce beş yıldır tekrar gelenekselleştirildi. Bu yıl 10 Ağustos 2014’te yine muhteşem bir kadro huzurlara çıktı.
biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık / sandallarımız neşe dolar, zevke dalardık,
saz seslerinin sahilde aksettiği demler, / ah o demler / etrafı bütün şarkı gazellerle yakardık,
zevke dalardık
10 Ağustos akşamı Heybeliada iskele caddesinde mehtabın doğuşu izlendi. Ardından Heybeliada Su Sporları Kulübü’ne gidildi. Kulüpte gerçekleşen konserde İstanbul Fasıl Topluluğu tam kadro ile sahnede aldı. Önce Şehnaz Faslı dinlendi. Ardından Alper Ayorak, Hamide Uysal, Yaprak Sayar, Bekir Ünlüataer ve Münip Utandı’dan solo parçalar ile mehtap gecesi muhteşem bir ortamda Heybeli ve Burgaz arası boğaz görüntüsü veren bir manzara eşliğinde sonlandırıldı. Gündemin yoğun ve boğucu atmosferinden biz nebze olsun mehtap eşliğinde nefes alındı. Ruhlar gıdalandı.
Ay, doğuşundan sonraki 14’üncü gününde en muhteşem görüntüsüne kavuşur. Tam bir yuvarlaktır. Doğuş anı muhteşem olur. Dünyanın birçok yerinde bu an kadehler kaldırılarak kutlanır. Âşıklar 14. gecede birbirlerine en sihirli kelimeleri fısıldarlar. Kent ışıkları bu şölenin hakkıyla ya-şanmasını engellese de, mehtaplı geceler insanlığı heyecanlandırır.
Mehtap âlemlerinin en görkemlisinin bir zamanlar Boğaziçi’nde yapıldığını acaba kaç kişi bilir? Kayıklarla mehtap turuna çıkanlar, doğayla müziğin eşsiz uyumuyla oluşan gizemli atmosferde kendilerinden geçermiş. O nedenle Ahmet Hamdi Tanpınar mehtabı, bir “ay ışığı ibadeti” olarak nitelemiş. Yazara göre mehtap âlemi, “zevk tarihimizin en dikkate değer icadı, maşeri bir operaydı.”
Bu Boğaziçi masalı, II. Abdülhamid zamanında engellenmeye başlanmış. Jurnalciler ‘denizde toplanıyorlar’ diye Sultan Hamid’e yazmışlar o da kuşkulanmış, mehtapları yasak etmiş.
O sesler bugüne kadar bir daha hiç duyulmadı. İstanbul renklerini kaybettiği gibi neşeli seslerini de yitirdi. Bir zamanlar İstanbul bir şenlikmiş. Yeniden bu şen sesler mehtapta yine yükselemez mi? Belki Heybeliada Gönüllüleri beş yıldır yaptıkları bu şenliği eski görkemine kavuşturur...