Ailenizde veya arkadaş çevrenizde fotoğraf çekmeye meraklı birkaç kişi var ise evinizde sayısız fotoğraf birikmiştir. Belki fotoğrafların bir kısmı zarflarda istiflenmiş tozlanmaktadırlar.
Bir kısmı ise yarım kalmış fotoğraf albümlerinde, yapışkanı gitmiş sayfaların arasında birbirileri arasına karışmışlardır.
Hayatın en özel anlarını yakalayan birkaç fotoğraf dışında kalanların unutulmuş olması muhtemeldir.
Kesin olan, hepimiz için, fotoğrafların çekildikleri günlerde verdikleri heyecanı ve sahiplerinden gördükleri ilgiyi kaybetmeleridir. Bu kaybın sebepleri nelerdir? Daha da önemlisi, kaybın biraz olsun önüne geçerek içinde yaşadığımız günlere ufak heyecanlar katmak mümkün müdür? Uzun süredir aradığım cevapları yirmili yaşlarımdan kalma eski bir ada fotoğrafında buldum. Siyah-beyaz fotoğraf 1957 yılından bir gün batımını, 57 yıl öncesinden bir ânı dondurmuş. Tam iki yıl önce aramızdan ayrılan Kosta Usta, Erdoğan ile ağ temizliyor, insana alışık bir martı kayığın yanına tünemiş onları seyrediyor, belki biraz balık umudu ile. Kayı-ğın içi de, denizin yüzeyi de balık pulu ile yanıp sönüyor. Havada deniz ve balık kokusu.
Fotoğrafı olmayan hava, koku ve sesler hatırasına hiç unutulmayan bir örnek: 1956 yılı Şubat ayında sabah 8-9 gibi, yazdan kalma gibi sıcak bir gün. Yer Heybeliada Büyükada arası, Heybeliada vapur iskelesi açıkları. Deniz göl gibi. Heybeliada’ya doğru hafif bir esinti var, Büyükada’nın Heybeliada’ya bakan yamacı sapsarı, bütün mimozalar açmış ve mimozaların kokusu denize yayılıyor. Kosta Ananyadis, Erdoğan Topçu ve Hayri Arhon Kosta’nın kayığında, iki beygirlik Archiemides takma motoru, kendine has motor sesi çıkararak, Kosta dümende mimozaların kokusu, hafif deniz kokusu, kayığın çıkardığı ufak dalga sesleri ile Niandros’a balık tutmaya gidiyorlar.
Mimoza kokusu Yörükali Burnu’na kadar devam etti. Büyükada arkasını geçerken kıyıya doğru denizde kabarmalar fark ettik ve kesif bir balık kokusu duyduk. Bu kabarmaların ve kokunun kaynağı yunusların sahile sürüp sıkıştırdığı sardalye sürüleriymiş. Bir süre sonra Niandros Adası’nın Yalova’ya bakan tarafına vardık. Burada sinaritmercan balıklarının yuvalandığı, yalnız çok az balıkçının bildiği, kerteriz ile yeri bulunabilen bir taş varmış. Kosta kerteriz ile bu yeri bularak oltasını yemledi, Erdoğan kürekte, oltasını attı, sonuçta bir iri sinarit ve iki orta büyüklükte mercan yakaladı ve güzel bir yolculuk ile Heybeliada limanına geri döndük.
O günden kalan somut bir obje bugün Haliç’teki Koç Müzesi’nde görülebilir. Kosta’nın Archiemides iki beygirlik motoru müzede korunuyor. O yılları hatırlamak hafızalarından canlandırmak isteyen Adalılara ise siyah-beyaz fotoğ-raflarını sakladıkları yerlerden çıkarıp bakmalarını öneririm. Ama sadece şöyle bir bakmalarını değil; geçmişteki o âna ait duyguları, sesleri, özellikle de kokuları hatırlayarak dikkatlice bakmalarını... Her geçen gün hayatımızı değiştiren teknolojik gelişmelere rağmen kokuları kaydedebilen fotoğrafçılık mümkün değildir. Oysa insan beş duyuyu birlikte kullanarak hayatta kalmayı öğrenmiştir ve tüm duyuların arasında, evrim sürecinde hayatta kalmayı sağlayan en önemli duyu koku olmuştur. Anlarımızın, anılarımızın içinde koku önemli yere sahiptir. Fotoğ-raflara duyduğumuz ilginin yıllar içinde azalmasının en önemli sebebi de fotoğrafların sadece görme duyumuza hitap etmesidir. Diğer duyuları tamamlamak bize düşmektedir. Biz Adalılar için ise bu kolay bir iştir. Zira Adalar hızlı şehirleşmeye rağmen kendilerine has kokuları korumaktadır.
Kosta Usta 2012 yılının Eylül ayında ve Erdoğan epey önce aramızdan ayrıldılar. Yıllar süren dostluğumuzun anıları ve unutulmaz balık avlarının kokuları benimle kaldı.