Çarşamba, 05 Eylül 2018 18:20

Leyla Tilav’ın Koyunadası hatıraları

Ögeyi değerlendirin
(4 oy)
Koyunadası’nda grubu izlerken Koyunadası’nda grubu izlerken

koyunadasi bir grup ev 280xKoyunadası’nda bir grup ev

Adalar kültürünü bir bütün olarak ele alıyorum. Yaşadığımız coğrafyanın yeryüzü cenneti adalarımız her geçen gün kaos ortamına dönüşen büyükşehirlerden kaçanların sığınağı başka türlü bir yaşamın anahtarı. Belki de dört tarafı denizle çevrili kendine has bir yaşantısı, iklimi ve zorlukları olan Adalarda şekilleniyor. Bunun yanında ada kültüründeki bozulmalar insanların konformist yaklaşımları gözle görülür bir yozlaşmayı ve doğal ortamın tahribatını da birlikte getiriyor. El değmemiş, bakir koylarda insandan ve onun getirdiği kirlilikten uzak yaşama hayali tüm yorgun ruhların geleceğe dönük umutlarını tarif ediyor. Her şeyi ardında bırakıp gitmek, sıkıntılarından bir nebze dahi olsa uzaklaşmak isteyenler ise tatil programlarını deniz kültürüyle harmanlanmış adalara doğrultuyor. Ada yaşantısı ve yerel tarih araştırmaları her geçen gün bozulan ve unutulan ada kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarabilmek için çok önemli... Bu sebeple yola çıkan Bozcaada’nın tek dergisi ‘Mendirek’ Ada Rüzgarı yazı dizisiyle Türkiye’deki tüm adalara elini uzattı ve ada kültürünün ortak yaşamını birbirinden kilometrelerce uzaklıktaki adalılarla buluşmasını sağladı. Marmara Adası’nı kendim yazmakla beraber Burgazada, Kınalıada, Avşa, Paşalimanı, Ekinlik Adaları makalelerini yazacak kişileri organize etmiştim. Orada yaşayan veya yılın büyük bir bölümünü adada geçiren sakinlerinin gözünden kendi adalarını anlatabildikleri bu platform, çok değerli bir çalışma oldu. Ancak bir ada eksik kalmıştı...

Koyunadası ile ilgili araştırmalara başladığımda ‘Leyla Tilav’ Hanımefendi’nin kişisel blog sayfasında Koyunadası hatıralarına rastladım. Hemen irtibat kurdum ve makalenin içeriğinden bahsettim. Leyla hanım memnuniyetini çok zarif bir mesajla bana iletmiş akabinde komşusunun torunu ile beni irtibatlandırarak onun yazmasının daha güzel olacağını söylemişti. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı bölümü öğrencisi Pınar Gezgen 20 yıldır tüm yaz tatillerini Koyunadası’nda ailesiyle birlikte geçirmişti ve Mendirek Dergisi Ağustos-Eylül sayısında kendi penceresinden adasını anlatarak yazı dizisine katkıda bulunmuştu. Ancak Leyla hanım ve rahmetli eşi Adnan beyin hatıralarını Adalı Dergisi Takipçileri için kaleme almam gerektiğine karar verdim.

1953 kis 280xLeyla & Adnan Tilav Çifti

7 Mart 1928 de dünyaya gözlerini açan Leyla Tilav’ın anne tarafı Mevlana’nın soyundan gelmekteydi ve kendisi de 21.batından torunuydu. Çocukluğu İstanbul’un Beylerbeyi ve Kadıköy semtlerinde geçmişti. Adnan beyle 1953 senesinde evlenmişler ve 1958 yılında kızları Serap dünyaya gelmişti. 1970’li yılların sonunda Adnan beyin ağabeyi Koyunadası’nda bir arsa alır ve üzerine bir ev inşa eder. Leyla hanım da hiç görmediği bu adadan bir arsa alır. Ancak Koyunadası’nın ne direkt bir ulaşım aracı vardır, ne de iskelesi. Ada, 1,7km2‘lik yüzölçümüyle Güney Marmara Adaları’nın üzerinde yaşam olan en küçük adasıdır. Su, kanalizasyon, telefon, elektrik hatları ve yolu dahi olmayan ıssız bir karaparçası görünümündedir. Fakat adanın güney ucundaki alçak tepe üzerinde yıllar içinde 19 yazlık inşa edilmiştir. Adnan bey ve Leyla hanım ağabeylerini ziyarete geldiklerinde, terasın manzarasına tutulmuş ve adaya aşık olmuşlardı. Emeklilik hayallerini süsleyen bu ıssız kara parçası onların cenneti olmuştu adeta. Arsa hazırdı ama bir sorun vardı! Yolu, ulaşımı ve hatta elektriği olmayan bu adada evlerini nasıl inşa edeceklerdi? İlk yapılacak iş damla suyu olmayan adada sarnıç inşa ederek yağmur sularını biriktirmek ve kuyu açmak oldu. Paşalimanı Adası’ndan motorla adaya inşaat ustası ve işçiler gelirdi. Kimisi kum çeker, kimi duvar örer kimi de sıva yapardı. Havalar elverişli olduğu müddetçe inşaat devam ederdi. Ancak fırtına çıktığında ve soğuk geçen kış aylarında Paşalimanı ile irtibatı sağlamak için eski zamanlardaki gibi ateş yakarak haberleşirlerdi. Her ne pahasına olursa olsun açlık çekmesinler diye bir motor gerekli erzakı Tilav çiftine ulaştırırdı. Bu sayede Paşalimanı sakinleri ile çok sıcak ilişkiler kurmuşlardı. Kısıtlı olanaklarıyla evleri bir türlü bitmek bilmez ve her sene bir bölümünü inşa ederler. Ustaları izleye izleye kendileri de usta olmuşlardır, duvar nasıl örülür sıva nasıl yapılır hepsini öğrenmişlerdi. Ve kolları sıvayarak hep birlikte evlerinin yapımına katkı sunmuşlardı. Çok yorulurlardı ama sonuçta kendi evlerini inşa etmenin mutluluğuyla yorgunluk çaylarının içer, gün batımını büyük bir keyifle seyrederlerdi.

Ancak evlerin bahçeleri adada başı boş dolaşan koyunlar tarafından hep işgal edilir, özenle hazırlanan çiçek ve çeşitli bitkiler zarar görürdü. Hatta komşularıyla aralarındaki şakalaşmalara konu olurdu bu durum; “Bakalım bu sene hangimizin bahçesini beğenecekler?” diye gülüşmeler yaşanırdı. Leyla hanım büyük bir özveriyle her yıl bir sıra taş örerek evlerinin arsasını çevirir ve bahçe duvarını inşa eder. Bunun yanında merdivenler, kapı girişi ve bir de serinlemek için(jakuzi boyutlarında) küçük havuz inşa eder. Adnan beyle birlikte tahtadan bahçe kapısı ve çitleri kurup düzenlemeyi bitirmişlerdi. Kapı ve pencereler ise Erdek’ten bin bir uğraşla adaya gelen marangozları vasıtasıyla yerlerine takılmış, uygun bir yere jeneratör yerleştirilerek elektrik ihtiyaçlarını giderebilmişlerdi. Fakat ada yaşamı için gerekli birçok alet edevat, jeneratör ve malzemenin bir korunağa ya da depoya ihtiyacı vardır. Bu sebeple ustaları izleyerek ustalaşan Leyla hanım evlerinin müştemilatının duvarlarını örmeye başlar ve ertesi yıl çatısını ve süslemelerini yaparak evlerinden bile şirin olan bu binayı bitirirler.

 
ev insaatinda 280xEv inşaatında
leyla hanim duvar orerken 280xBahçe duvarını ören Leyla hanım
evin bitmis hali 280xEvin bitmiş hali
 

Komşuları ile sıcak ilişkileri, yardımlaşma ile adeta komün bir yaşam alanı oluşturmuşlardı. Yapacak işleri hiç bitmezdi. Her yıl badana-boya işleri, su elektrik tesisatı ile ilgili sıkıntılar çatının bakımı derken ilerlemiş yaşlarına rağmen canla başla çalışır, yorulunca denize girerlerdi. Akşamları komşuları ile buluşur, gaz yağı lambası altında veya loş karanlıkta saatlerce sohbet eder şakalaşır hoşça vakit geçirirlerdi. Televizyon yok radyo yok! Dolayısı ile sakin sıkıntısız bir hayat. Adanın havasını Altınoluk’un havasına benzetirlerdi. Kapıdağ Yarımadası’nın zeytinliklerle kaplı dağlarından esen poyraz rüzgarı, denizin iyot kokusuyla harmanlanarak adalara ulaşır, bol oksijenli havasıyla şehirden hasta vaziyette iki büklüm gelenleri bile iki günde kendine getirir sanki diriltirdi. Öyle ki Adnan beyin ağabeyi 104 yaşına kadar yaşamış ölmezden iki sene öncesine kadar adaya gelerek çok uzun bir süre Koyunadası’nda kalmıştı. Yardımcısı olsa da evin çatı tamiratını hep kendi yapardı. Bir miktar ada tavşanı ve yabanileşmiş koyun-keçiden başka hayvan yoktu adada. Bir gün zayıf bir eşek adanın otları ile beslenip kuvvetlensin diye sahipleri tarafından adaya bırakılmıştı. Ve adanın çöp toplayıcısı olmuştu. Artık yemekler onun hakkıydı. Öyle ki hangi evin ne zaman yemek yediğini bilir, saati geldiğinde kapısına gidip beklerdi. Diğer çöpleri kıyıda biriktirip yakar, geri dönüşümü olan atıkları ise Avşa veya Paşalimanı’na taşırlardı. Evinde yiyeceği kalmayanlar balık tutar, midye toplardı. Altın gibi kumu berrak deniziyle gelenleri kendine hayran bırakırdı ada... Eş dost akraba gelirdi hep ziyaretlerine. Güneşin doğuşunu mehtabın batışını birlikte izlerlerdi. Kızları Serap da adayı çok severdi. Komşuların çocuklarıyla birleşip bir sandala atlar gece eğlencesi için Avşa Adası’na geçerlerdi. Öylesine özgürdüler ki bu adada yaramazlık yapmaktan geri kalmazlardı. Bir gün bahçede yetiştirdiği karpuzları satmaya karar veren komşularıyla birlikte karşı adaları sandalla dolaşarak pazarcı esnafı gibi tüm karpuzları satmış ve çok eğlenmişlerdi. Bütün yaz tatilini burada geçiren Tilav ailesinin yaramaz kızlarının yani, Prof. Dr. Serap Tilav’ın gün gelip Antarktika’ya giden ilk Türk Bilim kadını olacağını kim bilebilirdi.

kucuk havuz 280xSerinlemek için yaptıkları küçük havuz. Leyla Hanım sıvaları ıslatıyor…

Koyunadası’nda Robinson hayatı yaşanıyordu adeta. Tüm zorluklara göğüs gerip emeklilik düşünü gerçekleştiren veya yaz tatilini adada geçiren ev sahipleri Avşa’lıların gözünde deliden farksızdı! Onlarsa bu velinimetin farkında huzur ve mutlu yaşamalarının bozulmaması için ellerinden gelen gayreti gösteriyordu. Ada içindeki ulaşım yollarını yapıyor, teknelerin rahatça yanaşabileceği bir iskele inşa ediyorlardı. Yenilenebilir temiz enerji kullanmak için kolları sıvamış, güneş panelleri ile evlerini donatmıştı. Bu sayede elektriğe daha rahat erişmiş, tüp gaz ile çalışan salonun tam ortasında terazide durmak zorunda olan buzdolaplarının yerini yenileriyle değiştirebilmişlerdi. Küçük Atv araçlarıyla yükte ağır eşyaları tepedeki evlerine kolayca taşıyabiliyor, ot biçme makineleriyle yollarını temizleyebiliyorlardı.

Bugün tam 90 yaşında olan Leyla hanımefendi, Adnan beyin kaybının ardından Adası’ndan çok uzakta Gebze’de bir huzurevinde yaşıyor. Geçmişin acı tatlı hatıralarıyla yoğrulmuş yaşamı ve ada sevgisini içinde taşıyan Leyla hanım, tüm yaşanmışlıklarını kendi oluşturduğu blog sayfasında okuyucuya sunmuştur. Türkiye’nin son yüz yılı içindeki gelişmeleri, toplumdaki ve ülkedeki dönüşümü anlatan bu satırlarda, Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze görüntülerini canlı tanıklığı ile dile getiriyor. Haftalık harçlıklarını biriktirip kitap satın alan bir nesilden 12 Eylül sonrası yozlaştırılan gençliğin dönüşümünü bizlere çok güzel özetliyor... Benim yaşıtlarımın ve sonraki kuşakların Cumhuriyet’in ilk yıllarını yaşamış bu cefakar insanlardan öğreneceği çok şey var. Leyla Tilav’a sağlıklı, mutlu nice seneler diliyor, hatıralarına dokunmama izin veren bu Ulu Çınar’a huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum...

Yaşadığımız coğrafyanın yeryüzü cenneti adalarımız gün gelecek hak ettiği değeri görecek buna hiç şüphem yok. Bize düşen ödev umutsuzluğa kapılmadan çalışmak, üretmek, doğaya ve farklı yaşamlara saygılı olmak, değerlerimize sahip çıkmak ve mutlaka okumaktır. Toplumumuzun öz yapısında buna benzer nice hikayeler var. Popüler kültür dayatmalarına karşı içimizdeki insanı, adalıyı bularak, bir an için bu tüketim çılgınlığından vazgeçebilmeliyiz...

İş bu yazı hazırlanırken Leyla Tilav’ın hatıralarından, ve kişisel blog sayfası http://leylatilav.blogspot.com‘ndan ve Pınar Gezgen anlatımlarından yararlanılmıştır.

 

Son değişiklik Salı, 18 Eylül 2018 16:44
Yorum yapmak için oturum açın