Türkiye’nin elinde fazla ada yoktur. Maalesef olanlar da mevzuat yetersizliği dolayısıyla iyi durumda değildirler.
İstanbul’a yakın Prens Adaları’nı ele alırsak Osmanlı İmparatorluğu devrinde dahi yerel kurumların ciddi yetkileri vardı. Bugün adeta tamamen yetkisiz durumdadır Belediye. Hemen her şey Büyükşehrin elindedir.
Adalar herhangi bir kara ilçesi mevzuatı ile yönetilemez. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2016 yılında verdiği kanun teklifi doğru yönde atılmış bir adımdır. O dahi yeterli değildir.
Çoğu kez özellikle tatil sıralarında Adalar ziyaretçi hücumuna uğramaktadır. Bayram dolayısıyla Avşa Adası’na dahi 150 bin kişinin geldiği haberler arasındadır.
Başka ülkelerin yaptığı gibi özel mevzuat gereklidir. Birincisi gelir konusudur. Bu tür ada belediyelerine özellikle günü birlikçilerden bir tür vergi alma imkanı tanınmalıdır. Ayrıca devletin özel bir biçimde adalara mali katkı yapması zorunludur. İngiltere mesela Jersey Adaları’ndaki şirketleri vergiden muaf tutmakla kalmamış, ona özel imkanlar sağlamıştır. Ayrıca adanın ayrı bir vergi sistemi vardır. Keza Yeni Zelanda kendi adaları için ekoloji ve biyolojik varlıkların korunması yolunda özel hükümler getirmiştir.
Adalar’da resmi araç dışında -ki bunların sayısı maalesef fazladır- motorlü araç bulundurulamaz.. Ancak, ciddi bir trafik sorunu bulunmaktadır. Bisiklet, fayton ve pilli araçlar, dolayısıyla, bu sorun Büyükşehrin yetkisindedir. Niye! Yerel Belediye bu konuda yetkili kılınmalı ve de ceza yazabilmelidir.
Adalar Belediyesi kendine özgü çevre vergisi koyabilmelidir.
Keza Adalar’daki tarihi eserleri onarmak konusunda devlet cimri davranmamalıdır. Yetimhane ve Troçki’nin kaldığı evin içler acısı halleri ortadadır. Devlet elini uzatsa olmaz mı! Adalar Türk topraklarıdır. İlle AB fonları veya UNESCO katkısı mı gerekli?
Bir yeri sit alanı ilan etmekle mesele bitmiyor. Ciddi biçimde sit alanı olması için hem yetki hem devletin özel katkısı gerekir. Ankara’nın mesela Bala ilçesine uygulanan mevzuat ile Adalar’ın mevzuatı aynı olamaz.
Bilirim siyasiler yetki dağıtımından hoşlanmaz. Ama merkezden idare sistemi de görüldüğü gibi hiç iyi netice vermiyor. Bu konu ciddi bir konudur. Her gün Yunan adaları burnumuzun dibinde diye hayıflanılıyor. Peki elimizdekilerin hali!
Komşudan örnek alalım.
2016 yılında TBMM’ye verilen yasa teklifi
CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, 29.07. 2016 tarihinde TBMM’ye “Anakarayla Bağlantısı Olmayan Ada ve Adalar Grubundan Oluşan Yerleşim Yerlerindeki İlçe Belediyelerinin Gelirleri Konusunda Yaşadığı Sorunların Çözümü Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifinde bulunmuştu. İstanbul, Marmara ve Kuzey Ege Adaları bu gruptaydı ve teklif esas olarak olarak İstanbul Adaları’nın “yıllardır çözülemeyen ve giderek artan” sorunları üzerinden gerekçelendiriliyordu.
Önerilen değişiklikler arasında dikkat çeken maddeler şunlardı:
- “Belediye sınırlarının tamamı SİT alanı ilan edilmiş Belediyelere, genel bütçe gelirlerinden verilen pay iki kat olarak uygulanır.”
Teklifin tartışmaya neden olan esas maddesi ise Turist Vergisi olarak formüle edilmişti. 2464 sayılı belediye Gelirleri Kanunu’na eklenmesi istenen madde şöyleydi:
“Anakarayla bağlantısı olmayan ada ve adalar grubundan oluşan yerleşim yerlerindeki ilçe belediyesinin sınırlarında daimi olarak ikamet edenler dışında, ziyaret amacıyla gelen yolculardan İlçe Belediye Meclisi’nin belirleyeceği miktarda bir hizmet bedeli alınır. Bu bedel deniz taşımacılığı yapan kamu ve özel kuruluşlar tarafından bilet fiyatlarına yansıtılmak suretiyle tahsil edilir ve tahsil edilen miktar gelen ayın onuncu gününe kadar aylık olarak İlçe Belediyesi hesabına aktarılır. Alınacak hizmet bedeli yolcu taşıma ücretinin %80’ini aşamaz.”