Salı, 31 Ekim 2017 18:46

Adalı Gezginler’in Mısır Gezisi 1 - Piramitlerin gölgesindeki başkent Kahire

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Adalı Gezginler’in Mısır Gezisi 1 - Piramitlerin gölgesindeki başkent Kahire Fotoğraflar: Ayşegül-Nezih Bayraktar

14 Ekim 2017 Cumartesi günü Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Gidiş Terminalinde buluşuyor ve THY’nin 18.40 uçağı ile 2 saat 20 dakika sonra Kahire’ye varıyoruz. Böylelikle unutulmaz anılar ile döneceğimiz Mısır serüvenimiz başlamış oluyor. Otelimiz Steigenberger, Alman menşeili ve Taksim’e benzettiğim El Tahrir meydanında yer almakta.

Hep gitmek istediğimiz ama son yıllarda ülkede yer alan darbe, terör ve iç çatışma dolayısıyla ertelediğimiz seyahatimize cesur dostlarımızla birlikte El Tahrir Meydanı’ndan başlıyoruz. Duayen rehberimiz sevgili arkadaşımız Bülent Demirdurak çekinceleri olanlar için şöyle demişti: 7000 yıllık geçmişi ile dünya tarihini etkileyen, en köklü ve en muhteşem medeniyetlerden birinin mirasçısı olan Mısır’ı görmeden “Gezgin” olunmaz.

Toprağının bereketli bölümü Nil Nehri ile sulanan Mısır’ın kalanı çöl ile kaplıdır. Yaklaşık 6650 kilometre ile dünyanın 1. uzun nehri olan ve Etiyopya, Uganda, Kenya, Tanzanya, Kongo, Ruanda, Burundi, Sudan ve Mısır ile birlikte 9 ülkeden geçen Nil Nehri, güneyden kuzeye doğru akar. Bu yüzden Luksor ve Assuan kentlerinin yer aldığı güney kısmına yukarı Mısır, Kahire ve İskenderiye kentlerinin yer aldığı kuzey bölümüne de aşağı Mısır adı verilmiştir.

muzeden 280xKahire Müzesi'nden

2. gün sabah kahvaltımızı yapar yapmaz otelden ayrılıyor ve kentin caddelerinden sokaklarından geçerek antik dünyanın 7 harikasından biri olan ve Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Giza Piramitlerini, Sakkara ve Memphis şehirlerini görmeye gidiyoruz.

Kahire şehri, 20 milyon nüfusu ile Nil Nehri’nin iki yakasına kurulmuş Afrika ve Ortadoğu’nun en kalabalık şehri. Belki de bundan dolayı çok gürültülü, trafiği sıkışık ve çok kirli. Mısır’a giderken ülkenin pis olduğunu söylemişlerdi de bu kadar pis olduğunu asla düşünmemiştim. En derbeder insanı bile çileden çıkarabilir bu pislik. Kentliler yanı başlarındaki çöp dağlarına aldırmadan yaşayıp gidiyorlar. Tozla kaplı şehrin sokaklarında açıkta satılan yiyecekler insanı hayrete düşürüyor. Nil Nehri’nin iki yakasında yer alan apartmanların çoğunun camı kırık, boyasız, perdeler yırtık, bir iki paralel arka sokaklarda ve merkezden uzaklaştıkça ise pencerelerin çoğunda pervaz yok, apartmanlar bitmemiş, yarım kalmış ama bazı dairelerin sakinleri hiç tınmadan mutlu, mesut oturuyorlar. Kimi evler, burun buruna, dip dibe, kirli çamaşırlar birbirini kucaklıyor. Bu gece uykumda yeni İstanbul’un kentsel dönüşüm çılgınlığını, Kahire ile bağdaştırıp kâbus görmezsem iyidir. Her şeye rağmen inşaat, inşaat...

Boyasız, sıvasız, çerçevesiz kimsenin umurunda değil...

Apartmanlarda yaşama imkânı bulamayan Mısırlılar ise mezarlıklarda hayatlarını sürdürmekteler.

Yol boyunca nakışlı, zarif minareleri ile camiler, heybetli güzel kiliseler gözümüze sokakların viraneliği ile birer tezat olarak çarpıyor. Yüzde 90’a yakın bir bölümü Arap Müslüman, yüzde 9’u Hristiyan Kıpti. Güneyinde ise az miktarda Nubyalı ve başka kökenlerden nüfusa sahip ülke, 1517-1922 arasında Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmiş bir Osmanlı vilayeti idi. Türklerin Mısır’ı idareleri daha eskiye dayanır. 868’de Tolunoğulları, 935’de İhşidiler, 1171’de Eyyubiler, 1250’de Memlukler Osmanlılar gelene kadar ülkeyi yönetmiş.

sfenks 280xSfenks

Bize havaalanından itibaren eşlik eden sevimli, kibar ve saygılı Mısırlı yerel rehberimiz Beşir’in anlatımları eşliğinde ilk durağımız Giza platosunun yanında bulunan Eski Krallığın başkenti Memphis oluyor. Burada yer alan modern müzede Mısır’ın en ünlü firavunlarından 2. Ramses’in yatık vaziyetteki devasa heykelini ve Alabaster taşından yapılmış Memphis Sfenksini görüyoruz.

Buradan Kahire’nin güneyine uzanıyor, antik dünyanın “ölüler şehri” Sakkara’ya varıyoruz. Çölün ortasında bir antik mezarlık olan Sakkara’nın en ünlü mezarı olan ve Kral Djoser için baş veziri İmhotep tarafından yaptırılan basamaklı piramidin önünde fotoğraf çektiriyoruz.

Acıkmışız. Kirli camlarından dünyanın en nefes kesici görüntülerinden birinin seyredildiği lüks restoranda karnımızı doyururken Keops, Kefren ve Mikerinos tüm görkemiyle bize bakmaktalar.

PiramitlerPiramitler

Çölün üzerinde yerel giysili deveciler ve develer fotoğraflarımıza fantastik bir görüntü vermek üzere Piramitlerin dibinde bizi bekliyorlar. Birkaçımız develer ile piramitlerin önünde fotoğraf çektiriyoruz. 230 metre kenar uzunluğu ve 137 metre yüksekliği ile Keops piramidi en büyüğü. Yapımında kullanılan ve ağırlıkları 2,5 tonla 15 ton arasında değişen dev taş blokların 4600 yıl öncesinin olanakları ile nasıl yerleştirildiği artık sır olmaktan çıkmış. Etrafına çakılan odunlar ıslatılıp şişirilerek çatlatılan kireç taşından devasa bloklar binlerce insan tarafından kızaklar ile taşınıp diziliyor, Nil’in çamurundan yapılan rampalar ile tepeye kadar yükseltiliyordu. Nefes kesen bir işçilik...

Beşi, işçilerin birer köle olmayıp para veya yemek için çalışan elemanlar olduğunu ısrarla vurguluyordu. Ne olursa olsun tüm bu zahmetler firavunun öbür dünyada rahat etmesi içindi. Yanına sevdiği yiyecekler, hayvanları ve paha biçilmez mücevherleri de konuyor, labirenti andıran daracık koridorlardan geçerek mezar odasına varılıyordu. Hırsıza kilit dayanmadığı için zaman içinde tüm mezarlar soyulup yağmalanmıştı.

2. Ramsesin heykeli2. Ramses'in heykeli

Bu yüzden piramitlerin içini gezmiyoruz Kefren yani “Khafre”nin koruyucusu insan başlı arslan “Sphinks” (Sfenks) tek parça kum taşından oyulmuş, çok görkemli görünüyor. Dünyanın 7 harikasının ayakta kalan yegane eserleri bu Sfenks ve Piramitler. Mikerinus; Kefren’in oğlu, Kefren de Keops’un oğludur. Sfenks’in yüzü ise Kefren’e aittir. Piramitler bölgesindeki arazi çok büyük. Bölgede bulunan irili ufaklı 9 piramidi aynı kare içinde görebilmek için at ya da deve ile bir gezinti yapılıyor. Firavun’un ölümünden sonraki yaşamında yolculuk yapabilmesi için onunla birlikte gömülen büyük kayık bir bina içinde sergileniyor. Ayrıca burada “Solar Ship” (Keops Piramidinin yanında bulunan Firavunların gemisi) bulunuyor. Bu arada Piramitler bölgesi neredeyse şehrin içerisinde kalmış durumda. Yeni yapılan apartmanlara komşu olmuşlar.

 

adali gezginler piramitler onunde 840x

 

Kahire MüzesiKahire Müzesi

Gezimiz Papirüs fabrikası ve otantik giysilerin satıldığı tekstil ve lotus, papirüs ve sandal ağacı gibi özel ve şifalı kokuların satıldığı mağaza ziyareti ile devam ediyor.

İleride tüm tapınak duvarlarında sık sık karşımıza çıkacak olan papirüs ve lotus bitkisi antik Mısır’ı simgeleyen kutsal iki çiçekmiş.

Akşam yemeği Nil nehri üzerindeki Maxim teknesinde, ışıklar altında Kahire manzarası, folklor gösterisi ve dansöz eşliğinde...

3. gün sabah kahvaltı sonrası programımız dünyaca ünlü Kahire Müzesi’ni, Mehmet Ali Paşa Camii’ni, Selahattin Eyyubi Kalesini gezerek öğle yemeğinde Nil kenarında bir restoranda soluklanarak ve akşamüstü Kahire’nin ünlü çarşısı Khan Halili’de alışveriş, çay, kahve molası vererek devam ediyor. Akşam yemeği şehir merkezinde otantik bir restoranda.

Mısır yemekleri, baharatlar, tahinli soslar ve mezeler ile zenginleştirilmiş et, balık tavuk ve kebaplar olarak karşımıza çıkıyor. Şehrin görüntüsü bize nasıl bir su ile yıkandığı belli olmayan salata ve meyvelerden pek tüketmememizi söylüyor. Gezi boyunca birkaç kişi mide, bağırsak sorunları yaşıyor.

Kahire Müzesi gezisi, rehberimiz Beşir sayesinde çok eğitici oluyor. Antik Mısır tanrılarını, firavunlarını, halkın ve soyluların yaşamını öğreniyoruz. Özel bir odada sergilenen soylu firavunların mumyalarını görüyor, Tutankamun’un som altın ve değerli taşlardan hazineleri karşısında adeta büyüleniyoruz.

mehmet ali pasa camii kahire 280xKahire - Mehmet Ali Paşa Camii

Türbesi, adına yapılmış caminin içinde bulunan, Osmanlı’nın ünlü Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Camii, zarif minareleri, iç avlusu, kubbe ve mihrabındaki kalem işçiliği süslemeleri ile gerçek bir sanat eseri.

Khan Halil çarşısı bizim Mahmutpaşa, Kapalıçarşı ve Tahtakale’ye benzerliği ile Kahire’de en beğendiğim, masalımsı bir yer. Nargilelerin tüttürüldüğü kahvehanede oturup çay, kahve içiyoruz, renkli sokaklardan alışveriş yapıyoruz. Nobel ödüllü ünlü Mısırlı yazar Necip Mahfuz da burayı çok severmiş. Onun daima oturduğu kahvehaneyi fotoğraflıyoruz.

Kahire’de akşam oluyor, her şeyin üzerine sinmiş olan grilik birdenbire ortadan kayboluyor, çarşının rengârenk ışıkları ortama gizemli bir canlılık katıyor...

Bölüm 1’in sonu...

 

Son değişiklik Çarşamba, 01 Kasım 2017 18:36
Yorum yapmak için oturum açın