Gün içerisinde güzel bir haber ya da olay duyduğumuzda hemen başlığını yapıştırırız: ‘Ne güzel!’ Bu nedenle ben de bu yazımızın başlığına çok basit ama anlamlarla yüklü minicik bir cümleyi koymayı uygun buldum.
Şehit Murat Yüksel İlkokulu, çoğumuzun duyduğunu düşündüğüm Adalar Çocuk Orkestrası’nın ikinci çalışma yılına girdi. Bu vesile ile ilkokulda çocuğum olmamasına rağmen her hafta oradayım. Çocuk orkestrası Londra’dan misafir olarak katılan öğretmen Lucy Maguire ve Barış için Müzik Şeflerinden Venezuela’dan katılan öğretmen Samuel Matuz eşliğinde çalışma yaparken çocuklara yabancı bir dili sesli olarak deneyimleme fırsatı da yaratmış oldu. Adalar çocuk orkestrası sorumlusu ve öğretmeni Şule Taşova ile Barış için Müzik Koordinatörü Eren Topal’ın İngilizce-Türkçe çevirileriyle renklenen çalışma müziğin ortak diliyle çocukları rengârenk boyanmış canlı bir atmosferde buluşturdu.
Orkestradaki çocuklarım için hayal edebileceğim en güzel mekânlardan birisine dönüşen okul, ayrıntılarıyla adalıları büyülüyor dersem doğru olacaktır.
Pınar Delen Satıoğlu’nun Adalar Kent Konseyi projelerinden birisi olan, okulda toprak üretimi için aileleriyle çocukların birlikte katılım sağlayarak topladıkları ev çöpü atıkları, yıl sonlarında işlevini kaybetmiş okul defterleri ve kitaplarıyla karışık eski gazete ve dergileri toplayarak oluşturulan kâğıt atıkları, eğitim yılı içinde toplanan pil atıkları ki bunları en fazla toplayabilenlere çevreye verilen zararı önlediği için ödül bile veriliyor, ülke ekonomisine katkı sağlamak ve engelli vatandaşlara yardım konusunda denizde bir damla olabilmek adına toplanan mavi kapaklar da Şehit Murat Yüksel İlkokulu’nun çocuklarımızın ve velilerimizin duyarlılıklarına büyük katkısıdır.
Ne zaman görsem dolu olan müdürün odasına her girdiğimde çocuklarla ilgili bir etkinliğin planı ya da öğretmenlerin çalışma düzeni ya da çalışanların okul müdürüyle olan sohbetlerine şahit oluyorum.
Geçen yaz, arka kapının önünde ve arka bahçenin yan tarafındaki dağ gibi büyük atık kâğıtların arasından kitap ayıklayarak geçirdim zamanımı. Hatta çok enteresandı 1991 yılına ait özel bir bankanın sanat bülteninde gördüğüm Balkan Naci İslimyeli’nin eserleri ve öz geçmişi şaşırtmıştı beni. Çünkü hem Burgazada’dan komşumuzdu hem de büyük bir ressam olarak ülkenin değerlerinden biri olabilmeyi başarmış sanatçımızın eserlerini tanıma imkânını çöpten bulmuştum.
Ailelerin eski olduğuna kanaat getirdikleri kitapları ve dergileri atık kâğıt yığınlarından ayıklayarak adalardaki iskelelerden birine yolcuların görüp alabilecekleri bir konumda koyarak da birçok kişinin can sıkıntılarına bir nebze çare oldum da diyebilirim. Teşekkür edenler mi, minnet duyanlar mı, şaşırıp ne yapacağını bilemeyenler mi ya da ders kitabı olarak alanlar mı ararsınız? Ben en çok eskiciye şaşırdım. Bir gün hepsini birden toplayıp almak istediğinde fark ettim ki o kişi sanat eserlerinin sergilendiği kitap ya da dergilerin satış değerleri hakkında fikir sahibiydi. Oysa bizler için birer çöptü.
Hatta bir sanat dergisini açıp anlamaya çalıştım. Baktım anlayamıyorum yolculardan resim kursuna giden genç bir kıza ‘Ben bu eserleri yorumlayabilmek için nelere dikkat etmeliyim?’ diye sorduğumda üşenmeden bana uzun uzun resimlerin ayrıntılarında yolculuk yaptırdı. Hepimizin zevk duyacağına inandığım bir yolculuktu ve ilk işim bir resim sergisine çocuklarımı alıp gitmek oldu.
Meğer nelerim eksikmiş hayatımda. Bir an kendimi öksüz gibi hissettim. Sanat, anne babammış.
Balkan Naci İslimyeli’nin 45. sanat yılını kutladığı Tophane-i Amire’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin sergi mekânlarından birinde, ülkeleri karıştırdığım (Çünkü benim ülkemde olaylara ve insanlara bu kadar basit ama derin bir farklılıkla bakılabileceği aklımın ucundan geçmezdi. Bu nedenle sosyal medyadaki sayfasını tavsiye ederim -https://www.facebook.com/balkannaciislimyeli-. Sanatta yüzmeyi bilmeyenlerin dahi rahatlıkla suyun yüzünde kalabilecekleri ama büyük keyif duyarak aydınlanabilecekleri eserlerle dolu.)
Balkan Naci İslimyeli’nin “Hatırla” adlı sergisini sol kolum dediği (çünkü kendisi solakmış) ve kendisini en iyi anlayan ve anlatabilen Gülfem Dedeoğlu’nun aydınlatan rehberliğinde izleme olanağım oldu. Gerçekten çok ama çok şaşırdım ve duygulandım. Boğazım düğüm düğümdü. Gördüğüm eserler onları üreten ve düzenleyenlerin rehberliğinde koca koca felsefelere, bakış açılarına, fikirlere, anlayışlara, idraklere dönüşüyordu.
Bana yazık edilmişti tıpkı ülkemdeki halkıma edildiği gibi. Oysa sanatın kollarında büyümeliydim ben, ülkemin tüm çocukları ile birlikte. İşte bu nedenledir Şehit Murat Yüksel hayranlığım. Recep Kızılırmak ve Fatma Bozkurt adlarını her nefeste zikretmeye çalışmam.
Sanat kadar çocuklarımızın hayatın temeli olan ilkokullarında da geri dönüşümün gerekliliğini anlamak ve idrak etmek için yapılan etkinlikler her yıl tekrarlanırken birçok çevrecinin birleştiği ortak mekâna dönüşme yolunda ilerleniyor.
Hayranlık uyandıran bu projelerden birisi de bu ay Yani Galici’nin ilkokula gelerek ortak projede yer alması. Bay Galici bütün yaz Burgazada’da topladığı atıklarla çevrenin yüzünü güldürdü. Çok basit düşünerek kendisine, atıklar zaten bir merkezde ayıklanıyorken neden bu zahmete girdiğini merak ettiğimi sorduğumda verdiği cevap bana göre şaheserdi: ‘Çünkü kirleniyorlar ve değerleri düşüyor.’ Doğruydu. Bir çöp kamyonu bulup içinin resmini çektim hemen. Sabah üyesi bulunduğu Burgazada Su Sporları Kulübü’ne yüzmeye giderken bana heyecanla gösterdiği işlerinin de resimlerini çekmeyi ihmal etmedim. Daha önceki yazımda hakkında birçok konuda bilgi verdiğim için burada tekrar etme gereği duymadığım ama takipçisi olduğum kendine özgü bir aydın kişilik.
Bir yükseköğretim kurumunda görmeyi normal bulabileceğimiz inşaat yüksek mühendisi çevreci aydını, devletimize ait ve çoğu zaman imkânsızlıklarıyla yakındığımız adalarımızın ilkokulunda görmek gözleri yaşartması gereken bir güzellikti.
Gerçekten de NE GÜZEL! Değil mi?