Geçtiğimiz ay içinde Adalar Kent Konseyi Çelik Gülersoy Merkezi’nde bir sunum eşliğinde gösterdiğimiz “Toprağın Tuzu” belgeselinin yönetmeni ünlü Alman sanatçı Wim Wenders. Yaşamı filme konu olan Sebastiao Salgado’nun oğlu Julio Ribeiro Salgado ise belgeselin ortak yönetmeni.
Wenders’in filmde söylediği gibi; “burada bir fotoğraf sanatçısının yaşamından çok daha fazlası var...” Salgado’nun epik yaşam öyküsü aynı zamanda bir ‘Odisey’, çağımızın ‘insanlık durumu’nun trajik bir freski ya da günümüzün, ‘Eroika’, ’Pastoral’ ve ‘Dokuzuncu’ karışımı bir Beethoven Senfonisi.
Sebastiao 1944 yılında Brezilya’nın zengin maden yatakları ve Atlantik Ormanları ile kaplı olan bir bölgesinde doğmuş, babası geniş toprakları olan bir hayvan yetiştiricisi. Sao Paolo Üniversitesi’nde ekonomi öğrenimi görürken hayat arkadaşı Lelia ile tanışmış ve evlenmişler. 68 Olayları, siyasi hareket militanlığı ve askeri diktatörlük koşullarında ülkesini terk etmek zorunda kalmış.
Paris ve Londra’da yaşadığı yıllarda ‘Uluslararası Kahve Örgütü’ ve ‘Dünya Bankası’nda çalışırken işi gereği birçok Üçüncü Dünya Ülkesine seyahat etmiş, karşılaştığı görüntüler, başlangıçta bir hobi olarak, daha sonra da bir yaşam biçimi olarak fotoğrafçılığı benimseme tutkusunu uyandırmış onda.
Başlangıçta aralarında ünlü ‘Magnum’un da olduğu fotoğraf-haber ajanslarında senelerce çalışmış ve sonunda karısı ile kendi bağımsız ajanslarını kurmuşlar. 120’den fazla ülkeyi dolaşarak ve binlerce fotoğraf çekerek seneler içinde tematik albümler hazırlamışlar, Bu albümler yüzbinlerce satılmış, onlarca ülkede sergileri açılmış.
“Diğer Amerikalar”, Amerika Kıtası’nda yaşayan yerli halkları resimleyen bir albümdür. “İşçiler” ise emek-yoğun üretim yapan, çok zor koşullarda çalışan ve yaşayan, gezdiği ülkelerin insanlarının hikâyesi.
“Sahel” Afrika’da bu adla anılan kuşakta, Etiyopya ve Mali gibi ülkelerde, kuraklık ve kıtlık gibi doğal koşullara bağlı felaketlerin yanı sıra, örneğin Etiyopya’da olduğu şekilde, siyasal iktidarın Tigre ve Eritre’deki direnişleri kırmak için uyguladığı açlığa mahkûm etme politikaları sonucu kırılan halkları anlatır. Salgado bu albümü ‘Sınır Tanımayan Doktorlar’ örgütü ile işbirliği yaparak hazırlar.
“Göçler” albümü; Yugoslavya, Ruanda ve Kongo gibi ülkelerde savaş, iç savaş, katliam, soykırım, açlık gibi felaketler sonucu göç etmek zorunda kalmış insanları anlatır. ‘Afrika’nın Dünya Savaşı’ diye de anılan ve beş buçuk milyon insanın ölümü ile sonuçlanan, dokuz Afrika Ülkesinin de katıldığı Kongo İç Savaşı sırasında resimlediği görüntüler bardağı taşıran son damla olur. Fiziken ve ruhen hastalanır. Doktorları, fotoğraf çekmeyi bırakmaz ise, öleceğini söylerler. “Bütün inancımı yitirmiştim, ruhum ve kalbim yaralı idi” der Salgado; “İnsan ise en vahşi, yırtıcı, berbat hayvan türüdür”.
İmdadına karısı Lelia yetişir. Salgado’nun Brezilya’daki babadan kalma, şimdi çoraklaşmış, çöle dönmüş arazisini yeniden canlandırma fikrini ortaya atar Lelia. İnanılır gibi değil ama seneler süren çaba sonunda iki buçuk milyon ağaç dikip eko-sistemi yeniden canlandırırlar. Doğa dirilirken Sebastiao da yeniden yaşama döner.
Yeni projesi “Genesis” ile ise, yeryüzünün el değmemiş ve bozulmamış bölgelerinde; Papua-Yeni Gine’de, Amazon Ormanları’nda, Sibirya’da ve Kutup Bölgeleri’nde tahrip edilmemiş bir doğa ve onunla uyum içinde yaşayan bir ‘insan’ bulur.
Sunum sırasında bir arkadaş Salgado’nun bir fotoğrafını, Ortaçağ sona ererken yaşamış Hollandalı büyük ressam Bosch’un tablolarına benzetmişti. Gerçekten de Bosch kendi yaşadığı dönemde Salgado’ya benzer bir şekilde şahit olduğu korkunç olaylara bakıp bunları yakında kopacak ‘kıyamet’in emareleri olarak görmüş ve resmetmişti.
O zaman kıyamet kopmadı, sadece insanlığın tarihinde yeni bir döneme geçildi. Şimdi de kopmayacak, nasıl bir döneme girilebileceğine dair kötümser ve iyimser olasılıklar ise Salgado’nun fotoğraflarında gizli...