Perşembe, 03 Ekim 2019 08:55

Yedinci Kıta

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

 

Yedinci Kıta, sanatı insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran moleküler bir antropoloji olarak tanımlanıyor.

plastik atiklar 280x

Son zamanlarda şu ‘yedinci kıta’ meselesine fena halde takmış bulunuyorum. İlk duyduğumda kavramı pek anlayamamıştım, sonra o uçaktan inen, mavi poşete sarılı temsili temsilcinin, ciddi ciddi karşılanması, konuşmalar yapması, röportajlar vermesi filan falan gibi kamu spotu sayılacak görüntüler tekrarlanmaya başlayınca, şöyle bi dank etti kafama. Vay canına, doğrusu pek etkileyici bir farkındalık organizasyonu dedim. 16. İstanbul Bienali’nin ana teması ve başlığı olarak seçilmiş olduğunu öğrenir öğrenmez de anlamlandırılmasıyla ilgili yapılan açıklamayı merak edip araştırdım. Aynen alıyorum:

“Yedinci Kıta; sanatı, insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran bir antropoloji olarak tanımlıyor. Bienal ana başlığını, Antroposen çağının (yaşadığımız çağ öyle adlandırılmış) küresel ısınmayla birlikte en gözle görünür sonuçlarından biri olan, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. Popüler bilimdeki adıyla ‘Yedinci Kıta’, 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7,8 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının okyanusun ortasında dünyaya yeni bir kıta kazandırdığı bu olay, 16. İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında sanatın güncel durumunu pek çok sanatçı, düşünür, antropolog ve çevreci ile birlikte araştırmak için bir çıkış noktası oluşturuyor.”

Ayrıca Bienal’in küratörü Nicolas Bourraud - ki helal olsun diyorum adama-yaptığı bir konuşmada, tüm bu plastik atıkların oluşturduğu kıtadan daha da büyük olması muhtemel teknolojik atıkların oluşturabileceği bir 8. Kıtadan söz ediyor. Bunu da hesaba katarsak, el birliğiyle bitiriyoruz dünyayı değil mi? Yedinci Kıta, merkezsizleşmiş bir dünyanın antropolojisi ve çağımızın bir arkeolojisiymiş. Günümüzün sanatsal üretimini, bilindik kıtalarla devasa yapıların çok uzağında yer alan bir farklılıklar takımadası ve çoklu evren olarak sunuyormuş. Yedinci Kıta, sanatı insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran moleküler bir antropoloji olarak tanımlanıyor. Bunlar benim sözlerim değil. Araştıra araştıra bulduklarım. Bir de tüm bu pisliğin nasıl temizlenebileceği konusu var ki hepten kabus, onu da araştırdım. Milyonlarca dolara mal olacağını bir yana bırakırsak, tam gaz çalışılsa ve artık tek bir plastik parçası bile kullanılmasa, şu anda dünyada yaşamakta olan tüm insanlığın ömrü yetmez sonucu görmeye, yeni doğanlar da dahil... Tevekelli değil, yaşanacak yeni gezegen aranıyor.

Ah ah... Okyanuslar bu hale geldiyse biz bir avuç Marmara’yı ne hale getirdik kim bilir... Plastiklerin yeni çıktığı yılları yaşıtlarım hatırlar. Millet deli gibi üstüne atlamıştı. O kırılmayan bardaklar, tabaklar çanaklar, leğenler ne kadar cazip gelmişti. Sokaklarda seyyar nayloncular türemişti, herkes güzelim bakır tencerelerini bile verip, yerine plastik leğen, kova falan almıştı. Tabak takımları, iç içe geçen saklama kapları, çatal bıçak takımları, hatta masa örtüleri gibi bir dolu şey çıktı, ucuz ucuz... Şişeler, damacanalar, saksılar... Hepimizin evinde var, hangi birinden vazgeçeceğiz? Vazgeçince ne yapacağız? Çöpe mi atacağız?

Çöp poşetleri, alışveriş poşetleri, her türlü mutfak eşyası, kutular, çantalar, pabuçlar, pipetler, ilaç kutuları, enjektörler, şişeler makyaj malzemesi kapları... Say say bitmiyor valla. Dedim ya... Hangi birinden vazgeçeceğiz? Marketlerde parayla poşet satıp ekstra kâr sağlamak mıdır çaresi? Hiçbir market, plastik yerine kullanılabilecek zararsız bir malzeme sunmuyor. Ah eskiden ne güzel fileler vardı hatırlar mısınız? Çantalarımızın dibinde mutlaka bulunurdu bir tane. Yer tutmaz, çok şey alır...

Kendi ellerimizle bitirdik ya şu güzelim dünyayı, ona bakın siz. Suları, bitkileri zehirliyoruz, hayvan türlerini yok ediyoruz, ormanları yakıyoruz, ağaçları kesip beton dikiyoruz, yetmiyor, bir de plastik bir kıta yaratıyoruz. Ki büyüklüğü Türkiye’nin tam beş katıymış. Geçenlerde bir gün bir belgeselde izledim, koskoca bir balinanın midesinden tonlarca naylon çıktı. Ölmek üzere gibi görünen bir balinanın, yüzgeçleri naylon bir balık ağıyla sarılmış, yüzemiyordu, o sırtından su fışkırttığı deliği de başka bir plastik parçası tıkamıştı. İnanılır gibi değil.

Ya şuna ne dersiniz? Bir milli parkta dev bir kaplumbağa, hiç yürüyemiyor, bir şey yiyemiyor, bayılmak üzere gibi görünüyor. Alıp röntgen falan çektiler, ne olsa beğenirsiniz? Midesinden koca bir çanak dolusu bozuk para çıktı. İnsanlar oradaki havuza niyet tutup para atıyorlarmış. Beyinsizlik değil de nedir yani bu her gördüğü havuza Roma’daki Trevi çeşmesi muamelesi yapmak? Trevi’deki paralara da belediye el koymuş duydunuz mu? İyi yapmış, fakir fukaraya dağıtır mı dersiniz? Densiz insanoğlu! Kıyametten korkar, yaşadığı yeri kıyamete sürüklemek için ne lazımsa yapar. Başı sıkışınca Allah’a dua eder. İyi valla sen boz, bekle ki Allah düzeltsin. Sık sık söylerim, yine tekrarlayacağım. Bence Allah insanoğlunu yarattığına çoktan pişman olmuştur. Artık, ne haliniz varsa görün diyordur. Öf gene pek negatif bir yazı oldu. Ama durum negatif ne yapayım?

Son değişiklik Perşembe, 03 Ekim 2019 19:28
Yorum yapmak için oturum açın