Çarşamba, 30 Mayıs 2018 16:23

HİJYEN HİJYEN HİJYEN...

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)

Ah ah... “Biz büyüdüüük ve kirlendi dünyaaa...” Ne güzel şarkıydı...

Hijyen kavramıyla aranız nasıl? Mantık çerçevesinde kurallara mı uyarsınız? Aldırmaz mısınız? Takıntılı mısınız? Herkesin vardır kendince bazı hijyen takıntıları. Ama benimki biraz hat derecesinde sayılabilir... Belki de herkesin kendinde bazen aşırı buldukları oluyordur ya... Ben kendiminkileri bilirim tabii. Mesela, gün içinde o kadar çok ellerimi yıkarım ki neredeyse aşınacaklar. Adeta manik bir durum... yıkadığım sebzeleri ve meyveleri hatta limonu mutlaka sirkeli suda bekletirim. Sirke en iyi mikrop gidericisiymiş... Bilginiz olsun; sebze ve meyveler 10 dakika, limon ise en az 30 dakika bekletilmeliymiş. Susuz kalma endişesi beni öldürebilir. Bilmiyorum ki çocukluğumdan beri mi böyleydim, yoksa dünya kirlendikçe mi böyle oldum... Biz küçükken insanlar bu kadar meraklı değildi hijyen kurallarına ama bunca pislik yoktu etrafımızda. Hele adaların taşı toprağı ve de deniz, hep temizdi.

Düşer, kalkar, yaralanır, oramızı buramızı keserdik, camlar, çiviler, tenekeler batardı bir yerlerimize, kimse bizi hemen koşturmazdı tetanos aşısına... Hiç de bir şey olmazdık. Kimi zaman yıkamadan yerdik meyveleri, toprakla oynar, çamura bulanır kirlenmezdik. Sinek böcek yakalar, hayvanları gönlümüzce eller mikrop almazdık. Hatta sokağımızdan aşina olduğumuz köpeği kızdırıp ısırıldığımızda, kuduz olabileceği aklımıza bile gelmezdi. Hele ada köpekleri... Ki her biri oyun arkadaşlarımızdı.

Haftada bir, ailece banyo günlerimiz olur, diğer günlerde annemizin bizi yatmadan önce şöyle bir sabunlamasıyla yetinirdik. Ama temizdik. Bir kez kullanıp atacak mendillerimiz yoktu ama nezlemiz, gribimiz daha çabuk geçerdi. Her denize girişten sonra duş almazdık... Deniz suyunun vücudumuzda kalması bizi daha sağlıklı kılardı. Zaten yaralandık mı hemen deniz suyuyla yıkardık. Deniz suyu tertemizdi. Şimdi ödümüz kopuyor ağzımıza girer diye ve de mikrop kapıp duruyoruz. Sonra, avucumuzu musluğa dayar kana kana su içerdik okulda... Bu kadar içecek su çeşidi mi vardı? Hem musluk suyu tertemizdi.

Yerlere tükürmemeye, yağlı ellerimizi saçımıza sürmemeye, elbiselerimizle yatağımıza oturmamaya, eve girince ayakkabılarımızı çıkarmaya, herkesin bardağıyla su içmemeye çalışırdık yalnızca... Ama sevdiğimiz bir arkadaşla aynı dondurmayı yaladığımız çok olurdu. Hastalanmazdık.

 

hijyen 2 840x

 

Biz büyüdük ve kirlendi dünya... Öğretmen olduktan sonra hayatımda ilk kez bit gördüğümde ağlamıştım. Biz küçükken hiç bitlenmezdik ki... Ve ben günden güne hijyen manyağı oldum. Neleri takıyorum kafama bilseniz... Mesela merdiven tırabzanlarını ellememeye çalışıyorum, özellikle de yürüyen merdivenlerinkini... Düşünsenize günde kaç kişi elliyor. Aynı şekilde metroda, otobüste, trende, vapurda bir yere tutunmamaya çalışarak cambazlıklar yapıyorum. Kapı kolları, ziller, telefon, bankamatik tuşları... Düşündükçe daha neler geliyor aklıma... Sonu yok ki... Her şeye dikkat etmek lazım...

Televizyonda sık sık hijyen kurallarını hatırlatıp duruyorlar son yıllarda baksanıza... Ay son günlerde bir deodorant reklamı var, Orhan Gencebay sunuyor, acayip gülüyorum; “Burunların selameti için” diyerek deodorant önerirken, “koltuk altlarını kamuya açan kardeşim” diye hitap ediyor ter kokularını, alınan nefeslere sıkça bulaştıran kimi kamu görevlilerine. Sonra bir dolu uyarı var; “Sebzeleri, meyveleri iyi yıkayın, sirkeli suda bekletin, öksürürken şöyle yapın, hapşırırken böyle yapın, mendilinizi çöpe atın vs. vs...” Ee sürekli kimlik ve kişilik değiştiren illet, grip korkusu da var her an. Bir zamanlar kuş gribiydi, kanatlılara katliam yapıldı, sonra domuz gribi oldu. Uzun uzun incelendiydi. Sempatik de bir domuz fotoğrafı koymuşlardı inceleme laboratuarının kapısına, hatırladınız mı? Üstelik domuzcuk da suçsuzdu aslında, önce bizden ona geçmişti virüs... Laf aramızda şu grip virüsü de ne zeki yaratık değil mi? Durmadan kendini geliştiriyor, her ortama göre şekil değiştirip güçleniyor. Aşısı da kesinleşemiyor. İnsanlık onun çeyreği kadar bile becerikli değil bu konuda... Kendi bağışıklık sistemini geliştirmenin yollarını arayacağına, günden güne daha zorlu silahlar üretmeye harcıyor enerjisini. Sonra da mini minnacık bir yaratık karşısında çaresiz kalıyor.

Çok dikkatli olmalıymış, koşullara göre sürekli evrim geçiren o yaratık kanserden bile tehlikeliymiş. Ne şekilde dikkat edilecekse artık. Toplu taşıma araçları en büyük tuzak tabii... Ama ne yapacak insanlar? Binmeyecekler mi hiçbirine? Ayrıca o yaratık insanlık var oldukça geliştirecektir kendini. Neyse, takılmayayım şimdi, dipsiz bir kuyu bu konu. Çağrıştırdığı şeylerin sonu yok. Bi de pisliğin neden olduğu yaratıklara falan girersem şimdi, hepten hijyen manyağı olacağım. Şimdilik daha manyaklık seviyesine gelmediğimi sanıyorum.

Ah ah... “Biz büyüdüüük ve kirlendi dünyaaa...” Ne güzel şarkıydı...

Peki, hayatımızdaki en pis, en mikroplu, en tehlikeli ve en olmazsa olmaz şey nedir sizce? Para tabii. Değil mi? Nerelerden geçer? Kimler eller? Nerelere düşer? Klozete hatta lağıma bile düşse alınır... Ve de cüzdanımıza, cebimize girer. Masamızın üstünde, tabağımızın kenarında durabilir. Elimiz cebimizde yürürken bir yandan bozuk paralarla oynarız dalgın dalgın. Para verir, üstünü alıp çantamıza atar, aynı elle ekmeği tutar eve getiririz. Soframıza baş tacı ederiz. Elimizi yıkarız belki ama ekmeği nasıl yıkarız?

Ya anahtar? Evimizin anahtarı? Kaç kere yere düşmüştür kim bilir kapımızı açarken... Kirlendi diye atar mıyız? Yıkar mıyız? Belki de yıkamalıyız arada... Ah hangi bir pislikle başa çıkabiliriz ki bu dünyada? Sonu yok... Sonu yok... Her şeye dikkat etmek lazım... Her şeye dikkat etmek lazım... Her şeye dikkat etmek... Her şeye dikkat... Her şeye dikk...........................

 

hijyen 3 840x

 

 

Son değişiklik Çarşamba, 30 Mayıs 2018 20:31
Yorum yapmak için oturum açın