Perşembe, 01 Şubat 2018 13:06

Adalı Gezginler’in gözünden “dünyanın farklı ülkelerindeki fayton ve at arabaları...”

Ögeyi değerlendirin
(4 oy)
Küba Küba Fotoğraflar: Ayşegül-Nezih Bayraktar

Yurt içi veya yurt dışında gezip gördüğümüz ülkelerde, soluklandığımız dinlenme anlarındaki sohbetlerimizde, gördüğümüz, öğrendiğimiz yeni şeylerde, hep çok sevdiğimiz Adalar’ımızla ilgili kıyaslamalar yaparız.

Fayton taşımacılığı üzerine yapılan tartışmaların yine yoğunlaştığı bugünlerde sizlere “Adalı Gezginler” olarak gittiğimiz yerlerde rastladığımız faytonlardan ve at arabalarından söz etmek istiyorum.

 

 

Küba

Her ne kadar Küba’yı, parlak renkli, eski model Amerikan araba cenneti olarak hatırlasak da, bilhassa güney kısmında halkın fayton benzeri at arabaları ile dolaştığını görüyoruz. Bu arabalar bizim alıştığımız faytonlara göre daha derbederler. Günlük hayatın vazgeçilmezleri gibiler.

1 kuba 1 280xKüba
1 kuba 3 280xKüba
 

 

Mısır

Mısır’da at, eşek ve katırların çektiği arabalar her yerde. Hatta başkent Kahire’de en merkezden biraz ayrıldığımızda trafiğin içinde daima onlar var. Faytonlar Assuan ve Luksor’da turistleri tapınaklara taşıyorlar. ‘Galebeya’ları (uzun elbiseleri) içinde Nubyalı faytoncular birbirleri ile yarışırken yüreğimiz ağzımıza geliyor. Faytonlar biraz dökülüyor olsa da biçimleri bizimkileri andırıyor. Fayton durakları da bizdekilerden çok daha pis, yollar zaten oldukça kirli olduğundan at dışkılarının bu pisliğe etkisi belli olmuyor

 
2 misir 0 280xMısır
2 misir 1 280xMısır
2 misir 2 280xMısır
 

Sevilla

Endülüs Sevilla’da, Alkazar Sarayı’nın önünde rastladığımız ve fotoğrafladığımız faytonlar, pek parlak pek afili duruyor. Bakımlı, çok güzel ve iri yarı tek bir atın çektiği fayton arabası adeta şık bir mobilyayı andırıyor. Şehrin turistik bir bölgesinde parke taşlarla kaplı yolda asil bir çeviklikle ilerliyor.

3 sevilla 0 280xSevilla
3 sevilla 1 280xSevilla
 

 

Malta

4 malta 280xMalta

Geçmişi Roma, Arap, Mağribi, İngiliz ve Avrupa kültürü ile bezenmiş Akdeniz’in bu çok kültürlü adasında Mdina ve Rabat ismi ile anılan eski şehrin dar sokaklarında faytonlar şehrin olmazsa olmazı. Meydandan kalkan tek atın çektiği zarif faytonlar eski şehrin daracık sokakları arasında kaybolurken atların nal sesleri ve havada şaklayan kamçının sesi yankılanıyor, ortama nostaljik ve gizemli bir hava veriyor. Buranın atları da pek bakımlı, pek süslü, hatta tepelerine kocaman bir tüy yerleştirilmiş olanlarını da görüyoruz. Malta’da fayton kendi görünmeden çok önce kulağa ulaşan kişneme ve nal sesi demek.

 

 

Çek Cumhuriyeti Prag

5 prag 280xPrag

Ünlü Stare Mesto Meydanı’nda pelerinli, silindir şapkalı sürücüsünün kullandığı çift atlı faytonlar parke taşlı meydanı adeta yankılatarak azametle dolaşıyorlar. Atlar güzel, sürücüler kibar, onlar her turistin anılarında meydandaki ünlü saat kadar derin izler bırakıyorlar.

 

 

Stockholm

6 stockholm 280xStockholm

Kraliyet Sarayının yanı başında bekleyen kalın gövdeli, iri bacaklı katanalar ara sıra huysuzlanarak, sizi şöyle bir dolaştırmak için sıra bekliyorlar. Çalışkan ve yaptıkları işten memnun görünüyorlar. Tüyleri parlak, bakımlı ve semizler. Sürücüleri rahat ve temiz kıyafetler içinde, arabalar kocaman. Avrupa’nın en zengin ülkelerinden birinin atları olmaktan gurur duyuyor gibiler. 

 

 

Dresden

7 dresden 280xDresden

Almanya-Dresden’de fayton arabaları, bir tramvay vagonunu andırıyor. Bu koca vagonu çekecek katana irisi bir çift at uslu uslu sırasının gelmesini bekliyor. Sırası gelenler yükünü alıp, geniş meydanın tarihi yapıları arasında neşe içinde, adeta bir oyun bahçesindeymişçesine turistleri dolaştırıyorlar. 

 

 

New York

Amerika-New York’ta Central Park’ın caddeye açılan kapısının önünde tek bir kadananın çektiği fayton, zengin görünümde, zirve yapıyor. Times Square’e komşu en işlek caddelerden birinde gördüğümüz, üzerlerindeki kadın polisleri, hoplata, zıplata, iri bir çeviklikle taşıyan katanalar, işte bu... dedirtiyorlar.

Kocaman Amerikan arabalarının varlığına aldırmıyorlar. Caddenin sahibi oluyorlar.

8 new york 0 280xNew York
8 new york 1 280xNew York
 

 

Krakow

Polonya-Krakow’da biz Adalı gezginler, unuttuklarımız ve fotoğraflayamadıklarımız da dahil olmak üzere faytonların ve faytoncuların en güzelini burada diye ilan ediyoruz. Polonya’nın Krakow şehrinin eski şehir meydanında gördüklerimiz müthiş. Atlar ve bakıcılar çok özenle seçilmişler, meydanın yıldızı olmuşlar. Hele gece ışıklandırılmış olanları, Sinderella’yı baloya götürür gibiler...

 
9 krakow 0 280xKrakow
9 krakow 1 280xKrakow
9 krakow 2 280xKrakow
 

 


 

Atlar, muhteşem hayvanlar; en önemli özellikleri hassas canlılar olmaları. Köpeklerden sonra bizim en sadık dostlarımız. Evcil atlar, sahiplerini hiçbir zaman terk etmezler. Saatte 64 km. hız yapabilirler. Bunu, ağırlığının %20’sini aşan ağırlıkta bir insanı sırtında taşırken yapabilir.

Atların ömrü ortalama 20-30 sene arasındaymış. Bir yavru on bir ayda dünyaya geliyor, doğduktan birkaç daki­ka sonra ayağa kalkabiliyor.

Sadık ve yetenekliler. Ulaşımda, yük taşımada, savaşta, yarışlarda ve günlük hayatın birçok alanında kullanılmaktalar. Terbiye edilmeye uygundurlar. Atlar, cesur ve atılganlar...

Atların bacakları yalnız ağır yükleri taşıyabilmeleri için değil, aynı zamanda da hızlı koşabilmeleri için özel yaratılmışlar. Atlarda, diğer hayvanlarda olduğu gibi köprücük kemiği yok. Bu da onların daha büyük adım atabilmelerini sağlıyor. Ayrıca atların bacaklarında hızlandıkça harcadıkları kuvveti düşüren, buna karşın hareket edebilme yeteneklerini artıran bir kemik-kas mekanizması var. Bu mekanizmanın çalışmasını otomobillerdeki vites sistemine benzetebiliriz. Hızlanan bir arabanın vitesini büyütmesi gibi atlar da hızlandıkça adeta vites büyütürler. Bu sayede itme için harcanan güç azaltılırken, hareket yeteneği artar.

Atlar, eski çağlarda kutsal varlıklar olarak görülmüş ve onlara efsanelerde, masallarda hep olağanüstü özellikler verilmiştir. Kanatlı at Tulpar da üstün özelliklere sahip efsanevi bir varlık olarak Türk Mitolojisinde yerini almıştır. Manas Destanı’nda söylendiği gibi rüzgardan bile hızlı koşarlar. Kahramanların atıdır ve zaten Kuday (Tanrı) tarafından onlara yardım etmesi için yaratılmıştır.

Tulpar’ın Yunan Mitolojisindeki karşılığı “Pegasus”tur. Phaeton ise, güneş tanrısı Helios’un oğludur. Atların çektiği güneş arabasını sürmüştür.

Osmanlılar da ata ve biniciliğe son derece önem vermiş, atı can yoldaşı bilmiş, onu eşi ve evlatları mertebesinde tutmuş, gözü gibi bakmış. 15. asırda daha Avrupa’da yokken onlar için haralar kurup, otlaklar tahsis etmiş, cins atlar yetiştirip Av­rupa’ya örnek olmuşlardır. Avrupa’da at yarışları ancak 1603’te yapılmış ama dedelerimiz asırlarca önce cirit oynamaya başlamıştır.

Türkiye’de at yarışları ilk olarak 1900’de İzmir’de düzenlendi. Burada kurulan hipodromda, İngiltere’den getirtilen at ve jokeylerle at yarışlarına başlandı. At meraklısı olan Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın desteğiyle Veliefendi Çayırı Hazine-i Hassa’dan alınarak bu işe ayrıldı.

İstanbul’daki ilk at yarışları 1911’de düzenlendi. At meraklısı olan dönemin başbakanı İsmet Paşa (İnönü) konuya önemle eğildi bir “Türk Yarış Islah Encümeni” ortaya çıkarıldı. Atatürk de bu konuyu ciddi biçimde benimsedi, emir ve izniyle oluşturulan Türk derbisi “Gazi Koşusu”, 1927’de başlayarak at yarışlarına ayrı bir heyecan getirdi. Haralarda yarış atı yetiştirilmesine de önem verildi. 1933’ten başlayarak Karacabey Harası’nda yetişen atlar, başta Gazi Koşusu olmak üzere, birincilikler kazandı.

1954’te çıkarılan bir yasayla, Türkiye’de at yarışları düzenleme hakkı, Türkiye Jokey Kulübü’ne geçti. O tarihten bu yana Türkiye’de at yarışları İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa’daki hipodromlarda düzenlenir. Gazi Koşusu, Cumhurbaşkanlığı Koşusu, Başbakanlık Koşusu, İnönü Koşusu, Çaldıran Koşusu, Karabekir Koşusu, Tarım Bakanlığı Koşusu, Türkiye Jokey Kulübü Koşusu, Türkiye’de koşulan önemli klasiklerdir.

Atlar üzerine günlük hayatımıza girmiş pek çok atasözü de vardır.

At, sahibine göre kişner.
At binenin, kılıç kuşananın.
At adımına göre değil, adamına göre yürür.
Ata eyer gerek, eyere adam gerek.
Atına bakan, ardına bakmaz.
Atta, avratta uğur vardır.
At, yiğidin yoldaşıdır.
Atın suçunu eyerin üstünde aramalı.

Türkiye’de halen bazı şehirlerde, hatta İstanbul’un pek çok yerinde yük taşıma amaçlı at arabaları bulunmaktadır. Genellikle kısa mesafelerde ve hafif yüklerin taşınmasında kullanılan bu araçların sayısı oldukça çoktur.

Faytonlar ise pek çok kentte kullanılıyor. Bazı büyükşehirlerde nostaljik birer ulaşım aracı olarak görülse de sadece İstanbul’un Adalar ilçesindeki ruhsatlı faytonlarda çalışan atların 1500 dolayında olduğu biliniyor.

Antalya gibi turistik bölgelerde, Edirne gibi düz arazilere sahip şehirlerde faytonların çalıştıkları özel hatları bulunmaktadır. Eskişehir ve İzmir’de de faytonlar çalışmaktadır.

Adalar ve Kapadokya gibi turistik bölgelerin simgesi haline gelmiş faytonların sürekli görmezden gelinip ihmal edilen atları, insanların onlarla işi bittiğinde nasıl bir kadere terk ediliyorlar? Hipodromlarda, haralarda başladıkları hayatları çöplüklere, ormanlara terk edilerek son bulan bu güzel, masum hayvanların yaşamına, 2000 yılında ekspres dergisinde yayımlanan aşağıdaki söyleşi hafif de olsa ışık tutuyor ve geçen on yedi yılda bu hayvanların kaderinde değişen hiçbir şey olmadığını da gözler önüne seriyor...

“Büyükada’nın atları İstanbulludur. Çoğu haralardan geliyor. Yakışıklıdırlar ama yokuşa gelemezler. Heybeli atları Siirt’ten gelir, ufak tefek dayanıklıdır. Bunların çoğu kaçakçı atıdır. Dağ bayır dinlemez, mayın tarlalarında yetiştirilirler. Üniformalı birini görünce kulaklarını dikerler.

Milyarlık bir at olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

At kendini belli eder abi, hiç anlamayan bile güzel atı fark eder. Büyükada’da Tahsin diye bir at var, Şaban’ın atı, çok akıllı. Sanki arkadaş gibi. Gece saat yarım-bir arası meyhaneye gelir; Şaban alıştırmış. Gelip meyhaneden sahibini alıyor, o kadar akıllı. Şimdi sen Şaban’a değil bir, on milyar versen yine vermez. Tahsin müzik de dinliyor, herhalde meyhanede alıştı. Yalnız iki kötü huyu var: Yol seçer, kimi bayırlara da öldür Allah girmez. Başka arabacı olsa hemen satar ama Şaban atının bu huyunu da seviyor. İkincisi abi, karpuza karşı aşırı zaafı var. ‘Gel Tahsin karpuz vericem’ de, anında Şaban’ı satar, alır başını arkandan gelir. Karpuz yerken bir göreceksin...

Atları Siirt’ten buraya nasıl getiriyorsunuz?

Canbaz elinde 10-12 tane at toplandı mı, kasası brandalı bir kamyona rampada yükleyip getiriyor. Veya biz getiriyoruz. Kartal’a kadar non-stop; vapur iskelesinin orada indiriyoruz. Atlar ilk defa orda betona basıyorlar, ilk defa asfaltla tanışıyorlar, ilk defa denizi görüyorlar. Kamyondan indirdikten sonra bunları görmeniz lazım: Şahlanıyorlar, çifteler savuruyorlar, acayip kişniyorlar. Oradan motora yükleyip adaya getiriyoruz.

Bundan belediyenin haberi oluyor mu?

Tabii tabii, zaten daha Siirt’ten çıkmadan atların ‘baytariye’sini alıyoruz, aşısını vurduruyoruz, muayene ediyorlar. Yoksa getiremezsin. Hastalıklı mı, değil mi, nerden bileceksin...

Dört at mecburi. Kış gelince dördüne de bakıcam dedin mi, ayda eve sırf atlar için 300 milyon para getirmen lazım. İkisini, üçünü salıyoruz ormana...

Çöp varillerinin başında görüyoruz onları...

Çöplükten besleniyorlar, ormanda, çayırda otlanıyorlar. Devamlı sulu-yeşil yiyorlar. Kış iyice bastırınca yeşil kalmıyor, bu sefer sokaklara iniyorlar, çöplükleri karıştırıyorlar. Çöpte ekmek ararken naylon, plastik poşet yiyorlar. Sökemeyince, poşetleriyle beraber yiyorlar. Poşetler bağırsaklarda düğümlenirse çıkmıyorlar, azcık koşunca çatlayıp ölüyor at.

Kış aylarında adalara günübirlik gelenlerin dikkatini ilk çeken, çöp varillerinden beslenen atlar oluyor. Çok üzüntü verici. Bunun bir çaresi yok mu?

Yok, hatta şikâyet konusu oluyor. Atlarımızı da şikâyet oluyormuş diye toplayıp toplayıp karşıda Maltepe çöplüğüne atıyorlar. Kim tutarsa onun elinde kalıyor. Orda yaşayan Çingeneler var, hurdacılar. Onlar bu atları kesip ucuza gecekondu mahallelerinde satıyorlar.”

...17 sene önce yapılmış bir röportajdan alıntı. Değişen çok şey var mı, emin değiliz...

 


Adalar’da faytonlar ve faytonculuk

Adalar’da faytonlar ve faytonculuk devası bulunamamış bir dert gibi, herkes bir tarafa çekiyor. Bu güzel hayvanlara layık olduğu değer verilmiyor, üzerlerinden ne kadar para kazanılır, sadece ona bakılıyor. Bakım ve temizlik ihmal ediliyor. Tedavileri yapılmıyor.

Onları tamamen ortadan kaldırmak isteyenler ise tüyler ürpertici propaganda faaliyetleri yürütüyorlar. Bir küçük çocuğun ağlayarak faytona binmek istemediğini görmüştüm. Neden diye sorunca büyüklerin “Ata binmeyin, Atlar ölüyor!” dediklerini söyledi. Minik kalbinde atlara zarar vermemek düşüncesi vardı. Bu miniği atlarla kaynaşmaktan alıkoymak adil mi?

Adalar’da faytonlar devam etmeli, sürücüler eğitimli, kontrollü olmalı, sayıları azaltılmalı ama onlardan asla vaz geçilmemeli. Acil olarak Adalarda hayvan hastanesi kurulmalı, temizlik ve bakım bir numara olmalı.

Daha da ileri gidelim: bir fayton festivali ve güzellik yarışması düzenleyelim, neden olmasın?

Ada’ya ayak bastığımızda nasıl çam ormanlarının yeşilini, denizin, göğün mavisi, güneşin sarısı, gün batımının moru, turuncusunu istiyorsa gözlerimiz, kulaklarımız da vapurların sesini, martıların çığlıklarını, atların nal seslerini duymak istiyor; aidiyetimiz, benliğimizde oluşan duyumsamalarımızdır bu. Bunları duymadığımızda O yer bizim için yok olmuştur...

Yoldan, yokuştan şikâyet edenlere,
Faytona binmeyin atlar ölüyor deyip, motorlu araç özlemi çekenlere...

Lütfen siz suyun öteki tarafında kalın, arabanızın kontağını çalıştırın, mis gibi egzoz dumanı çekin ciğerlerinize, korna sesleri müzik olsun kulaklarınıza... Ada’ya dönmeyin...

 

Son değişiklik Pazar, 04 Şubat 2018 16:13
Yorum yapmak için oturum açın