Yıllar önce ülkeyi terk etmiş olan bir çocukluk arkadaşımla, bir süredir yazışıyoruz. İlkokulda, aynı sırayı paylaştığım iki arkadaştan biri. Adresimi diğer sıra arkadaşımızdan almış. Ki o arkadaşım sık sık İstanbul’a gelebildiğinden, hem onunla hem benimle görüşebilme şansı var. Daha ileri bir yaşta gittiğinden ve çok uzun yıllar ayrı kalmadığımızdan, eskidikçe tatlanan bir dostluğu sürdürebiliyoruz hâlâ. Bunca yıldan sonra iletişime girmemi sağladığı, sıranın diğer ucundaki arkadaşımla, bizim kuşağın pek aşina olduğu bir mektuplaşma başlattık adeta. Sıkça söylerim ya, biz teknolojiyi onun esiri olmadan, bize faydalı olacak kadar kullanabilen orta yaşlılar olduk. Mektup yazar gibi yazıyoruz ama mektup bekler gibi beklemeden pıt diye gidip gelmesinden de yararlanıyoruz.
Geçen ayki yazışmamız Yeni yıl ve Noel’e denk geldiğinden, bir iki iyi dilek sözcüğü de içeriyordu doğal olarak. Ve de her yazışmada sıkça yaptığımız gibi geriye dönüşler, ortak anılar, bolca nostalji... Genelde, karşılıklı gözlerimizi yaşartarak gülümseten özlem sözleri sarf ediyor olsak da, ondan gelenler ekstradan İstanbul özlemi de içerdiğinden biraz daha hüzünlü oluyor. Gerçi onun özlediği İstanbul’u ben de özlüyorum ama ne de olsa ayrılık acısı yakmıyor içimi.
Arkadaşımın bunca yıl sonra, çocukluğumuzda kullandığımız o, henüz yeni ve özenti sözcüklerin bulaşmadığı Türkçeye hâlâ bu kadar hâkim olmasına hem şaşırıyorum hem etkileniyorum zaten ama bu son yazısındaki üslup ve duygular, eminim birçok insanı etkileyecek. Onun, günlerdir, tekrar tekrar okuyarak düşüncelere daldığım cümlelerini aynen buraya alarak sizlerle paylaşmaya karar verdim. Bir dolu yaşıtımız okudukça “Eveeet” diyecek eminim.
“Dznunt (Noel) ve Zadig (Paskalya) geldiğinde hep Feriköy kilisesi ayinlerini, o zamanki kalabalığı, Pasaj’ı, (Feriköy Pasajı) mektebimizi, onun parke taşlı (şimdi artık asfalt) yolunu hatırlayıp durgunlaşırım. Aynı zamanda da içime hüzünlü bir huzur çöker...” Burada “Lafa bak” diyerek “Hüzünlü huzur” sözüyle önce dalga geçmiş, sonra açıklamış:
“Nostalji bunun adı tabii ki. Geriye dönmek imkânsız olsa da arada bir insan, hafıza defterinin yıpranmış sayfalarını ihtimamla çevirip, kaybolmaya yüz tutmuş hatıralarını seyretmeden edemiyor doğrusu. Sonunda ne kadar mutlu veya üzgün hissedebileceğini düşünmeksizin... Bu tabii bir geriye dönüş çabası olduğundan, defalarca tekrarlamaktan bıkmak usanmak bilmez bir içgüdü şeklinde, en ummadığımız bir anda önümüze çıkıp bizi geçmişe sürükleyebiliyor. Vücudumuzun suya ihtiyacı olduğu anda, susamış olduğumuzu hatırlamak kadar tabii. Tanrı’ya hep dua ediyorum ki bu güzel ruhsal tatmini yitirmemek için hafızamı almasın. Zira bir yerden sonra, bize yaşama devam etme gücü verebilen en güçlü savunma mekanizması, hatıralara geri dönüp avunabilmektir bence...
Bir gün İstanbul’a gelmenin, hatırladığım yerlerin ve insanların artık orada olmadıklarını idrak ederek, hatıralarımın ebedi surette kırılıp yerlere saçılması demek olabilmesi, beni ürküten bir hakikattir. Oysa şimdi o yerler, insanlar, yaşananlar hafızamda ilk günkü gibi duruyor. Şimdilik berrak ve pürüzsüz... O şartla ki hafızamın ‘Flashback’ fonksiyonu arızalanmasın. Zaten hatıraları basit birer resim olmaktan çıkarıp canlı hale getirebilmek de onu bilip yaşamış kimselerle paylaşabilmektir. İşte o kimseleri aradığım anda ve yerde bulamama korkusu beni irkilten bir gerçektir.”
Bu satırlar, kim bilir daha kaç kişinin duyguları ve korkularıdır... Evet, yaşın ilerlemesi, kendi başına bir hüzünlenme nedenidir insanoğlu için. Ama üstüne üstlük bir de alıştığı ve sevdiği her şeyden uzakta, sürekli bir özlemle yaşlanması, hele de duygularını paylaşacak dostlardan yoksun olması az buz bir hüzün değil.
Arkadaşımın sözlerini iznini almadan buraya aktardığım için adını vermiyorum. Ama bu yazıyı ona da göndereceğim. Benimle birlikte bir dolu insanın, benzer duyguları paylaştığını bilsin. En çok da yaptığı benzetmeyi sevdim ve de başlık olarak seçtim. “Hafızanın flashback fonksiyonu”. Nasıl? Siz de sevdiniz değil mi? Sevgili eski dostum, bu Noel ertesi ve Sevgililer Günü arifesi yazımda, senin suretinde tüm yaşıtlarımızın hafızalarının ‘flashback fonksiyonu’nu yitirmeden yaşlanmalarını dilerim. Bu yazı sana ve sevmekten usanmadığım tüm eski dostlarıma armağanımdır.