Motorlu taşıt yasağının yıllar içinde kamu eliyle delik deşik edildiği ve bugün sokaklarında vızır vızır araçların dolaştığı Büyükada’daki gidişata bakıp da endişelenmemek ne mümkün!
Akülülere ancak dik yokuşlarda ikamet edenler ve ciddi sağlık sorunu olanlar için sınırlı kullanım izni verilmesi, hatta onlar için toplu bir çözüm getirilmesi, yürümeyi de, bisiklete binmeyi de unutup keyfi şekilde akülü kullananların önüne set çekilmesi gerekirken, adalılar adeta hedef şaşırtılırcasına fayton tartışmalarının içine çekiliyor.
Yeni yılı Endülüs’te karşıladık, Avrupa’nın en güzel coğrafyaları arasında yer alan bu bölgenin, yüzlerce kilometrelik alana yayılmış zeytin tarımı sayesinde yeşil doğasını nasıl koruduğuna, dünya kültür mirası listesine girmiş pek çok yapı ve bölgeyi nasıl hassasiyetle bugünlere taşıdığına tanık olduk. İspanyollar bizim gibi beton aşkıyla yanıp tutuşmuyorlardı belli ki, dört günde dört kentini gezdiğimiz Endülüs’te yeni inşaat yok denecek kadar azdı.
İstanbul ise dev bir şantiye! Kentsel dönüşüm furyası öyle bir hal aldı ki, korkarım gün gelecek kimse torununa doğduğu evi, yaşadığı mahalleyi gösteremeyecek. Yıkılan eski binalardan salınan asbestli toz bulutları, trafik keşmekeşi içinde kıvranan caddelerden yükselen egzoz bulutlarına karışıyor, nefes almakta zorlanıyoruz. Bir yanda çığlık çığlığa kendilerine yol açmaya çalışan ambulanslar, diğer yanda tam bir başıboşluk içinde kâh kaldırımlarda kâh trafiğe ters istikametlerde yol alan motosikletler, gürültü ve çevre kirliliğinin eşlik ettiği bu kaosun yardımcı aktörleri!
Peki ya Adalar? Üzeri gri bir pus tabakası ile kaplı anakente kuş uçumu mesafesindeki bizim adalarımız bu rant ekonomisinin pençesinden kurtulabilecek mi yoksa yamyassı edilen ve otoparklarla bezenip trafiğe hazırlanan Yassıada’nın peşinden aynı girdabın içine mi çekilecek? Motorlu taşıt yasağının yıllar içinde kamu eliyle delik deşik edildiği ve bugün sokaklarında vızır vızır araçların dolaştığı Büyükada’daki gidişata bakıp da endişelenmemek ne mümkün!
Hollanda’ya gidenler bilirler, özellikle Amsterdam bisiklet cennetidir. Bisikletlilerin rahatça işe ya da alışverişe gidip gelebilmeleri için her yerde park kolaylıkları yaratılmıştır, şehir merkezinde katlı bisiklet parkları bile bulunur. Büyükada’da ise vapura, deniz otobüsüne ya da motora yetişmek için bisikletinizi iskeledeki korkuluklara bıraktığınızda ertesi gün Ayanikola’daki park alanında aramak zorunda kalırsınız. İskele ve çarşı girişinde her yerde “bisikletle girmek yasaktır” tabelası görürsünüz ama bütün adayı işgal eden akülü çılgınlığına karşı konulmuş tek bir levha fark edemezsiniz. Akülüler gün gelir adanın ön görünüm bölgesinde kendilerine öbek öbek park yerleri bulur. Artık çocukların bile kullandığına tanık olduğumuz bu araçlar kış aylarında muşambalarla sarılarak bisikletin o estetik güzelliğine çirkin bir alternatif oluşturur. Bisikletlilere, yayalara ve faytonlara ait olması gereken ada sokaklarında kamuya ait sayısız araç çeşidi ile beraber hem görsel kirliliğe hem kaosa yol açarlar.
Akülülere ancak dik yokuşlarda ikamet edenler ve ciddi sağlık sorunu olanlar için sınırlı kullanım izni verilmesi, hatta onlar için toplu bir çözüm getirilmesi, yürümeyi de, bisiklete binmeyi de unutup keyfi şekilde akülü kullananların önüne set çekilmesi gerekirken, adalılar adeta hedef şaşırtılırcasına fayton tartışmalarının içine çekiliyor. Faytonlara koşulan atların sağlıklarının veterinerlerce düzenli denetlenmesi, çalışma saatlerinin ve yük kapasitelerinin belirlenip sıkı bir şekilde kontrol edilmesi, arabacıların sürekli eğitimden geçirilmesi yoluyla geleneksel ulaşımı yaşatmanın imkânı varken, yok etmenin önü açılıyor. Faytonların kaldırılmasını savunanların unuttuğu ya da görmezden geldiği önemli bir tehlike var: Atlı ulaşımın yerini önce akülü taşımacılık sonrasında ise Yassıada örnek gösterilerek motorlu taşımacılık alırsa bilin ki imar yasaları da bu değişikliğe ayak uydurur ve yeşilin içi oyularak, bugün uzak sandığımız ancak motorla çok yakınlaşmış mesafelere inşaatlar doldurulur. O zaman da Adalar’ın İstanbul’dan bir farkı kalmaz.
Adaları faytonsuz düşünemeyen eski bir adalı olarak Endülüs gezimiz boyunca Malaga, Granada, Cordoba ve Sevilla’da gözlerim hep turist gezdiren nostaljik faytonlardaydı. Gördüğüm faytonların hepsi tek atlı, körüklü, bakımlı, şıktı, faytoncular ise müşteriye saygılı, atlarına karşı sevecen. 20 dakikalık tur için 20 Euro ödeyip Mijas köyünü faytonla gezdik. Faytoncu atını asla koşturmadan, kamçılamadan, aheste aheste yol aldı. Bu öyle bir güzellik ki vazgeçmek değil korumak, geliştirmek, yaşatmak gerek. Ben kendi adıma nal tıkırtılarını hiçbir şeye değişmem ve Büyükada’yı dünya kültür mirasına dahil etmek istiyorsak, onu geleneksel özellikleri ile korumak, şehirleştirmekten kaçınmak gerektiğini savunurum.