Pazartesi, 01 Mayıs 2017 14:32

Sıralı adalardan sıra dışı ada: Burgazada

Ögeyi değerlendirin
(4 oy)

sait faik x280Sait Faik

Adalar hep birbirine benzer. İstanbul’un Prens Adaları da öyledir. Aslında öyle değildir. Farklıdır Prens Adaları diğer adalardan. Şehre bu kadar yakın, bir o kadar şehir yaşamından uzak!

Sıralıdır Prens Adaları. Kınalı, Burgaz, Heybeli, Büyükada, Sedef... Gel gelelim, sıra dışıdır bu sıralamada Burgazada. Ada gibi adadır çünkü... Havası, doğası, denizi, hayvanları hele de köpekleri ile bakıp görebileceğin değil, yaşayıp hissederek anlayabileceğin adadır. Burgazada, köpeklerin isimli olduğu tek adadır. Sokaklarda dolaşan her köpeğin bir adı vardır ve kim tarafından konulduğu belli olmasa da o isimleri tüm adalılar bilir.

Bir kere Sait Faik’in adasıdır. “Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!.. Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları... Hişt hişt!” diyen usta edebiyatçının. Burgaz’da mutlaka bir “hişt” sesi duyarsınız ve her daim vardır bu ses. Pyrgos (Burgaz) olmasaydı Sait Faik bu edebi şaheserlerini yaratabilir miydi? Şimdi kiraz zamanı deyip, köpeğiyle Kalpazankaya’ya uzanırken “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey...”i bize armağan edebilir miydi? Kuşların cıvıltısı ile başlayıp, dalga seslerinin eşliğiyle yoğrulmuş günlere merhaba demenin sona ermekte olduğunu görüp “Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin içi kötü olacak. Benden hikâyesi...”ni yazabilir miydi? Bu yüzden Burgaz, aynı zamanda Sait Faik’tir.

İstanbul’dan Adalar’a doğru yol alırken Burgaz burçtur. Eski adlarından birinin Prygos olması bundandır. Korunaklı ve güven veren kaledir. Yuvarlak şekliyle de dünyayı andırır. Yaşanılası bir toprak parçası olduğunu anlatır. Toprak Ana’dır. Adalar’ı insan türü metaforuyla anlatırsak Burgaz’a bence dişilik yakışır. Dişidir, anaçtır, üretkendir. Sanatıyla, edebiyatıyla, müziğiyle; velhasıl kelam ruhun gıdasının yedi rengiyle orkestra maestrosudur Antigoni...

madam marta x280Madam Marta

Burgaz en çok da Marta’dır. Burgaz’ı anlatırken Marta’dan söz edilmezse, heyecan verici, yaratıcı olan bu ada anlatılamaz kanımca!

Ah Marta, yaşadığın dönemde başına gelenlerin bugün tüm ülkeye yayılan bir ahval olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim sana.

Burgaz en çok da Marta’dır dedik.

Evet, Marta güzeller güzeli, kendine has stili olan, sanatla haşır-neşir yüreği sevgi dolu Burgaz aşığı bir kadın. Envai çeşit aşkı yüreğinde barındıran Marta’nın karşı cinse olan tek aşkı ise kocası Berç’tir. O günkü koşullara göre Marta, giyiminde-kuşamında, ilişkilerinde sosyal yaşamında kısıtlamaya yer vermeyen, kendi doğrularıyla yaşayan nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Doğa sevgisi ona yalnız başına uzun yürüyüşler yaptırır, çok sevdiği Marmara sularına kendini bırakırken su ile arasında bir şey olmamasına önem verirmiş. Halikya koyunda denize çıplak girermiş. Tabi bu durum erkek egemen sistem erkeklerinin toplumda namustan atıp tutmalarına neden olurken; yalnız ortamlarda da onu gizli gizli gözetlemelerinden alıkoymazmış! Ve bir süre sonra güzel olan her şey “benim olmalı” diyen primitif düşünce ve aklının ulaşamadığı şeyleri mundar etmesi kaçınılmaz hale gelmiş. Marta’nın bu yaşamı adanın dedikodu yapmasına ve arkasından konuşmasına neden olmaya başlamış. Onu tanıyanlar Marta’nın çok iyi yürekli biri olduğunu, eşinden başka birini gözünün görmediğini bilirlermiş bilmesine ama...

Marta, sadece insanların değil ağacın, çiçeğin, börtü-böceğin, hayvanların da dostuymuş. Bu sevgi ve dostluk hali sadece görüntüde değilmiş elbette. Marta'nın evinin kapısı hep açıkmış. İhtiyacı olan herkes evine girip dolabını açar istediğini yermiş. Bu temiz düşünceli insanın, adayı da defalarca yanmaktan kurtaran cesur yüreğin meziyetleri ve hesapsız yaşamı yetmemiş adalılara... Onun seviyesine çıkmayı değil, onu kendi seviyelerinin de altına çekmeye çalışanlar, Marta’nın başkahraman olduğu öykünün kazananı olmuşlar.

Adadaki söylentilere, o çok sevdiği eşiyle arasının bozulmasına ve baskılara dayanamayan Marta, 80'li yılların başında ''Artık rahat edersiniz...'' notunu bırakıp, intihar etmiş... O özgür ve yaratıcı kadın, doğa ve insan dostu Madam Marta, bir kadının “kadın” olarak toplumdaki yerinin nasıl olduğunu canına kıyarak gösterip, öyküye hazin sonu kondurmuş.

burgazada 01 280xMarta Koyu

Sonra ne mi olmuş?.. Halikya Koyu’nda sularla bütünleşen Marta’nın adı bir vefa borcu olarak mı bilinmez ama adalılar tarafından bu koya verilmiş. Artık burası beynelmilel olarak tanınıyor, biliniyor. Google hala ya da Yandex teyzeye soranlara haritasıyla birlikte yerini-adını gösterip anlatıyor.

Paylaşımcı Marta’nın adının verildiği bu koy, adına yaraşır bir kamp yeri olarak bugün halkın ücretsiz denize girebildiği ve çadır kurabildiği bir koydur.

İşte bu yüzden, tam da bu yüzden Burgaz en çok da Marta’dır. Karşılıksız sevgidir, doğadır, kadın sorunudur; yani yaşamın kendisidir. Sıralı adaların sıra dışı adası Burgazadası’dır.

Antigoni’den Pyrgos’a, Purgas’dan Burgaz’a ada gibi adadır. Kolektivizmin topal, eksik-gedik de olsa hüküm sürdüğü yaşamın mikro örneklemesidir. Umutsuzluğun yasak olduğu, umut ve sevgi adasıdır...

 

 

 

Son değişiklik Salı, 02 Mayıs 2017 17:24
Yorum yapmak için oturum açın