Pazartesi, 02 Kasım 2020 20:22

Adalı'dan: Ekim’in adı Afet. Pandemi, deprem ve tsunami...

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Adalı'dan: Ekim’in adı Afet. Pandemi, deprem ve tsunami... Kapak fotoğrafı: Berrin Erkurt

Adalar için 1/5000’lik Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı üzerine çalıştığımız başlıklardan biri “Afetler” idi. Afetler deyince Adalar’da akla önce deprem ve orman yangınları geliyor. Kırıldı kırılacak denen ve İstanbul için tehdit oluşturan faylardan birinin adı Adalar Fayı ne de olsa. Yaklaşık 7 büyüklüğünde deprem üretmesi bekleniyor. Deprem ile birlikte meydana gelebilecek tsunami tehlikesi de, adı konmasa da önemli bir afet işareti Adalar ve İstanbul için. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yaz ortasında İstanbul deprem ve tsunami senaryolarını güncellemiş, ilçe ilçe meydana gelebilecek yıkım üzerine simülasyonlar hazırlamış ve yayımlamıştı. Bir süredir yapılan çalışmaların güncellenmesiydi 2020’de açıklanan raporlar.

Orman yangınları ise Adalar’da her yaz döneminin kabusu olmayı sürdürüyor. Geçtiğimiz yaz, önce Büyükada, ardından Heybeliada ormanları yandı. Büyükada Hristos Tepesi yakınlarındaki yangın fazla büyümeden hızlı müdahale ile kısa zamanda söndürüldü. Ama Heybeliada Çam limanı tepelerinde başlayan yangın öyle olmadı. Hızla yayıldı. Kısa süre önce Heybeliada mezarlığındaki yangına müdahale eden bir yangın helikopteri havada olmasına rağmen yetersiz kaldı. Ardından çevre illerden gelen helikopter, uçak ve İHA’ların müdahalesine rağmen yaklaşık 5 hektarlık kızılçam ormanı yandı.

İstanbul Orman Yangınlarıyla Mücadele Şube Müdürü İkram Çelik, Adalar Kent Konseyi Acil Dayanışma Çalışma Grubu’nun Ekim ayı içinde organize ettiği “Afetler-Pandemi, Deprem ve Orman Yangınları” konulu toplantıya katılmış ve çok önemli bilgiler paylaşmıştı. Diyordu ki, “orman yangınlarında acil ve hızlı müdahale çok önemlidir.” İlk müdahalenin karadan ve hızlıca yapılması gerekliliğine işaret ediyordu bunu söylerken. Ama Adalar’da karadan müdahale ekipleri zayıftı. Orman söndürme ekiplerinin her adada sadece birer arazözü bulunmaktaydı. Ormanda olması gereken hidrant sistemlerinin çoğu eksikti. Orman topu İSKİ’ye, İBB ise Orman’a atıyordu. Ama son Heybeliada yangını sonrasında iki kurum arasında işbirliği ve koordinasyon adımlarının atılmakta olduğunu da bu toplantıda öğrenmiştik.

Aslında devlet yönetimi ve bağlı yerel kurumlar ile yerel yönetim ve sivil toplum arasında olması gereken ilişki, iletişim ve işbirliğinin artık esamisinin bile okunmadığı günlerdeyiz. Partili cumhurbaşkanlığı sistemi, aynı partiden olmayan yerele hayat hakkı tanımamak üzere inşa ediliyor ne yazık ki. Dün hepimizi birleştiren afetler bile yetmiyor arada işbirliği ve dayanışma bağının kurulmasına. Sekizinci ayı doldurduğumuz pandemi günlerinde bunu yeterince deneyimledik. İstanbul’da da, Adalar’da da bu anlayışı kıramadık. Tüm iyiniyetli girişimler sonuçsuz kaldı ve kalıyor.

Belki deprem bunun üstesinden gelirdi. Çünkü tam bir şok etkisi yaratıyordu. Nitekim 17 Ağustos depreminde yaşamıştık bunu. Tüm Türkiye’nin ve dünyanın nabzı Gölcük’te, Yalova’da, can pazarının yaşandığı her yerde atmıştı.

Ya bugün?

31 Ekim’de, bu defa, belki de İstanbul’dan başka bir yeri görmediğimiz-duymadığımız-konuşmadığımız için hayretle karşıladığımız İzmir’den geldi depremin sesi. Yaklaşık 7 büyüklüğündeki Samos (Sisam) depremi, İzmir’de yıkıma yol açtı.

Deprem merkezine daha yakın olan Seferihisar’ın güzelim Sığacık beldesi ise tsunami ile sarsıldı. Deniz önce 1.5 metre alçalmış, ardından 3 metre yükselip kıyıda büyük bir tahribata yol açmıştı.

Biz İstanbul ve Adalar için deprem ve tsunami senaryoları üzerine konuşuyorduk ya, İzmir ve Sığacık bunu güpegündüz, herkesin gözü önünde, tıpkı bir macera filmi izler gibi yaşamıştı. Japonya’daki deprem ve tsunami de böyle olmamış mıydı? Kuşkusuz büyüklükleri çok farklı ama simülasyon da böyle bir şey değil miydi?

Heybeliadalı dostumuz Serhat Baysan depremi Sığacık’ta yaşadı. Gözlemlerini Adalı dergisi okuyucuları için paylaştı. 1 sayfalık yazı, Adalar için çok önemli derslerle dolu. Sığacık da bir nevi Ada sayılır. Bir bölümü dolgu üzerine inşa edilmiş, büyük bölümü ise kayalık alandaki iki yerleşim. Dolgu alanlarının hem depremin ve hem de tsunaminin tehdidi altında olduğunu bu canlı örnek gösteriyor bize. Ve Adalar’da hangi önlemlerin alınması gerektiğini de hatırlatıyor. Umarız hep birlikte ders alırız. Ama öte yandan bu deprem, kayalık zeminde tek ve iki katlı binaların eğer çok kötü malzeme ile yapılmamışsa ne kadar güvenli olduğunu da gösteriyor. Depremin merkez üssü sayılan Samos Adası da bir başka örnek.

Bir başka güzel örnek ise deprem merkezine Sığacık kadar yakın olan Alaçatı. Her iki belde de marina var. Birinde Teos (Sığacık), ötekinde Alaçatı marina. Belki yapım tarihleri de aynı. Alaçatı’da, marinanın hemen yanı başında da yerleşim var. Sığacık’ta yaşanan tsunami ve deprem, aynı şiddet ve yükseklikte Alaçatı’da da oldu. Birinden gelen felaket haberlerini, ötekinde duymadık.

Neden acaba?

Son değişiklik Salı, 03 Kasım 2020 03:33
Yorum yapmak için oturum açın