Adalar’da bir zamanlar eşeklerin yerini faytonlar alırken yaşananlara benzer bir süreç sonrasında, Ada içi ulaşım sorunu İBB’nin “Toplu taşıma için akülü araç” kararıyla çözüldü. Adalar’da “Fayton Dönemi” bitti, “Akülü Toplu Taşıma Dönemi” başladı.
Faytonların sonu
Son yirmi yılda İstanbul nüfusunun hızla artması, Türkiye’de genel refah düzeyinin yükselmesi, turist profilinin Avrupalıdan Araplara dönmesi Adalar’daki ziyaretçi sayısını arttırdı. Artan ziyaretçi sayısı Ada içi ulaşımı zorlaştırdı, sonunda işlemez hale getirdi. Faytonlar Adalılardan çok Adalara günübirlik gelen yerli/yabancı ziyaretçiye hizmet eder oldu. Adalılar binecek fayton bulamadı. Çarşıya pazara eş dost ziyaretine gidemedi. Fayton kuyruklarında öncelik “Araplar”a verildi. İstanbul’da birkaç liraya gidilen uzaklıklara, Adalarda 25-30 liraya gidilebildi. Yollar kokudan geçilmez oldu. Adalılar yaya kaldı. Fayton sürücüleri toplama işsiz güçsüzlerden oluşan kaba saba fırsatçılara, atlar “iş” yerine zorla çalıştırılan kölelere dönüştü.
Ulaşımdaki karmaşa
Ada içi ulaşım, yöneticisiyle, Adalısıyla çözülmeye çalışıldıkça daha da karmaşıklaştı. Yöneticiler sorunu çözmek bir yana üstünü örtmeye çalıştı: Önce fayton sürücüleri “adam edilmeye” çalışıldı. Sürücülere tek tip elbise giydirildi, arabalar yenilendi temizlendi; olmadı. Ardından bisikletçiler “hizaya getirilmek” istendi. Bisiklet sayıları sınırlandı; itiş kakış, olmadı. Sonra hızlı kullanıyor diye bisiklet kiralanmadan önce ziyaretçilere “bisiklet kullanma” kursu önerileri geldi.
Adalı’sıyla, yöneticisiyle “iyi niyet”, “aman tatsızlık çıkmasın”, “yakında seçim var” gürültüsü içinde akıl tutulmasını yansıtan tüm bu abukluklar sürerken bireysel çözüm yolları devreye girdi. Faytonlar yetersiz kalınca bisiklete talep arttı. Her köşe başında bisikletçi açıldı. Adalılar bisiklet yerine küçük akülü araçlara yöneldi. Bisiklet yerine akülü araç seçimde yaşlılık, hastalık gibi zorunluluk ve zevk (çoluk çocuk, ehliyetsiz) gibi nedenler yanında, Adaların doğal yapısının (yokuşların çokluğu) da etkisi oldu. Adalılar günlük gereksinimlerini (alış-veriş, ziyaret, gezinti) akülü araçlarla karşılamaya başladı. Artan trafik sağlıklarını bozdu, sinirleri gerildi, kiloları arttı.
Sonunda ulaşımdaki karmaşa (kaos) faytonları eledi, geriye bisikletleri ve akülü araçları bıraktı. Toplu taşıma için akülü arabalar getirildi. Adalılar için yeni bir dönem başladı.
Eski Ada’ya yeni araç
Ancak İBB’nin son derece yerinde kararıyla başlayan yeni dönem, eskiyi mumla aratabilir. Bugün için eski bir “sorun” çözülmüş bile olsa, kısa süre sonra önümüze yeni bir “sorun” olarak çıkacak. Üstelik bu kez “motorize” olduğu için hızla ve yerine konulamayacak tahribatlar yaratacağı için de çözülemeyecek büyüklükte.
Yeni gelen akülü toplu taşıma arabaları ziyaretçilerin Ada’daki hareketliliğini arttıracak. Ziyaretçiler Ada’da kolayca ve ucuza turlayacak; yolda istedikleri yerde durup piknik yapacak; bir kafede, restoranda turlarına ara verdikten sonra yeniden devam edebilecek. Bu hareketlilik tur’da yeni bir yapılaşmayı getirecek. Ada’daki ziyaretçi arttıkça, tur yolu ve araçların geçtiği her yerde daha çok çay bahçesi, kafe, dükkan, piknik yeri talebi artacak. Buralar Ada’yla ilgisi ve Ada bilgisi olmayan kuruluşların açacağı ihalelerle parsel parsel kapanın elinde kalacak; Adalarda gecekondu “turistik işletme” sayısı hızla artacak. Adalar bu işletmelerde çalışan kaynağı ve niteliği belirsiz ucuz işgücü akınına uğrayacak; hızla büyüyen gecekondu işyerlerinin çalışanıyla, çalıştıranıyla oluşan İstanbul’un yeni bir rant kapısı, yeni bir “taşra”sına dönecek. Bu çirkinleşme yalnız gelmeyecek. Adalar’da daha fazla yangın, daha fazla doğa tahribatı ve daha fazla güvenlik sorunu ortaya çıkacak.
Eski “sorun”dan yeni “sorun”a
Böylesine kötümser olmamın nedeni, Adalar’daki yapının dışarıdan gelen etkileri karşılayacak kadar güçlü olmamasıdır. Bunun kanıtı, faytonları hizmet, güzellik, ve bir “kültürel değer” olmaktan çıkaran süreçte yaşananlardır. Örneğin “fayton sorunu” sadece Adalı Dergisi’nde “fayton”, “at”, “ulaşım”, “ahır” vs. diye 15 yıldır çıkan bir çok yazıda ele alındı, tartışıldı. Ve Ada içinden hemen hiçbir çözüm üretilemedi. Adalılar’ın tümüyle insancıl, doğal ve hemen her toplumda, her grupta var olan “aman tatsızlık çıkmasın”, “yakında seçim var”, “ben şöyle dersem, o da bana şunu der, düşünür”, “ayıp olmasın”, “işim düşerse...” gibi bireysel davranışlarıyla oluşan kamusal toplu irade(sizlik), yerel bencilliğin gücü ve dış toplumsal etkilerin büyüklüğü karşısında hem etkisiz kaldı, hem de yerel ve genel yönetimlerdeki yetkililerin ve meclislerin etkin karar almasını, davranmasını engelledi.
Ne yapmalı?
Ada için bugüne kadar oluşturulmuş, tartışılmış bitmiş ya da sürdürülen ne kadar proje varsa hepsi Adalar’ın Türkiye için “ulusal bir değer” olduğuna odaklı ana bir projeye yönlendirilmeli. Bu proje Adalar’ın “Milli Park”, “kültür merkezi”, “botanik bahçesi” vs. gibi çekim merkezi olmasını amaçlamalı. Ancak böyle bir proje sonrasında Adalar için yapılan her ”yeni şey”, “yeni bir sorun” yaratmayabilir.
Bu tür “akıl” nasıl olmuş da şimdiye kadar benden başka kimsenin aklına gelmemiş?
Gelmiş tabii ki... Bu yönde yapılan çok sayıda çalışma da var. Ancak bu akılların yaşama geçirilmesi merkezi hükümetin siyasi desteğiyle mümkün olabilir. Örneğin Adaların yüzde sekseni neden hala Toros Dağları’nda uygulanan Orman Kanunu’yla yönetiliyor? Bu tür projeler ulusal düzeye taşınamadığı için Adalar’daki sorunlar yerel düzeyde çözümsüz kalıyor. Adalar “ulusal” düzeye taşınmadıkça da öyle kalacak. Her sorun kılık değiştirerek bir başka sorun olarak yeniden karşımıza çıkacak.
Yoksa?
Yoksa belki de Yassıada’ya kardeş başka bir Betonada...