Şövalyeler’in adası Rodos’ta, eski şehrin kalbi Büyük Üstatlar Sarayı’nın geometrik mermer taşlarla kaplanmış ve heykellerle bezenmiş iç avlusunda, Yunan-Türk Gençlik Orkestrası’nın klasik müzik konserindeydik. Ağustos’un son günlerine denk gelen bu güzel akşamda, müziği ortak dil olarak kullanan 60 yetenekli gençten oluşan orkestranın çaldığı parçaları çıt çıkarmadan dinliyorduk. Ancak sessizliğimize ayak uyduramayan sürpriz konuklar da vardı: Neredeyse her on dakikada bir üzerimizden geçip motor homurtularıyla orkestranın sesini bastıran uçaklar!
Aynı uçaklar üç gün boyunca plajda çok daha sık aralıklarla üzerimizde uçup, ilgi odağımız olmuştu. Rodos’a adeta gökten turist yağıyordu! Yalnız gökten değil, büyük yolcu gemileri ve feribotlarla denizden de akın akın turist taşınıyordu, Ege’de, üç kıtanın buluşma noktasında yer alan bu “dev ada”ya. Yüzölçümü 5,4 kilometrekarelik Büyükada’dan gelip de 1408 kilometrekarelik bu anakara yavrusuna başka ne ad verebilirdik ki?
Yunanistan’a ait Oniki Adalar’ın en büyüğü ve idari merkezi olan Rodos’a ilk ayak basışım değildi, adayı 2005 yılı eylül ayında da ziyaret etmiştim, eşiminse üçüncü gelişiydi. Peki neydi Rodos’u bu kadar cazip kılan, bir kerecik görmekle yetinmeyip tekrar gelmek için can atmamıza neden olan? Yerleşik nüfusu 110 bin civarında olan adanın yılda ortalama 3 milyon turist çekmesinin sırrı nerde yatıyordu?
Adanın UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmiş kalesi ve eski şehrinin sokaklarında dolaşırken, iki ziyaretimiz arasında geçen 12 yıla rağmen neredeyse hiç bir şeyin değişmemiş olduğunu görmek bile tek başına bu soruya cevap olabilir, sokaklarının çehresi hatta ismi bile sürekli değişen bir kentin sakinleri için. İstanbul’da kentsel dönüşüm furyası şehrin yerlilerini doğup büyüdükleri mahallelere yabancılaştırırken, biz adalılar karşı kıyıdaki dehşetli değişimi içimiz burkularak izleyip bir yandan da Adalar’da yapılacak imar değişikliğinin endişeleri ile yaşamıyor muyuz? Rodos’un Şövalyeler Sokağı gibi dünyanın en iyi korunmuş ortaçağ sokaklarına sahip olması dışında “Güneşin adası” olarak bilinmesi ve baharla yazdan başka mevsim tanımaması da cazibe merkezi olmasında önemli bir faktör. Eski Rodos’un dayanılmaz çekim gücüne karşılık yeni Rodos da Faliraki gibi tatil beldelerindeki renkli gece hayatı ve su sporları etkinlikleri sayesinde Avrupalı genç turist kitlelerini kendine çekiyor.
Rodos’un ortaçağı duyumsatan havasını ilk bakışta hissedebilmek açısından, adaya gemiyle gelenler uçakla gelenlerden daha şanslı. Geminin yanaşacağı limanda ilk gözünüze çarpacak olanlar iki geyik heykelinin yer aldığı çifte sütun, yeldeğirmenleri, deniz feneri görevi yapan kale harabesi, kilometrelerce uzunlukta tarihi surlar ve şövalye şatoları ile 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti döneminden kalma cami minareleri. Biz de 28 Ağustos sabahı Bodrum’dan kalkan Yeşil Marmaris hızlı katamaranı ile iki saatte vardığımız adada özlediğimiz bu silueti yeniden karşımızda bulmaktan mutluyduk. Gümrükten beş dakikada geçip taksiye bindik, adanın batı tarafında kalan Ixian Beach mevkiindeki otelimize yerleştik. Adada geçirdiğimiz dört gün boyunca, ağırlığı tarihi surlar içinde capcanlı yaşamın sürdüğü eski kente verdik. İlk olarak St. Jean Şövalyeleri Tarikatı’nın idari merkezi olan Büyük Üstatlar Sarayı’nı ve sarayın alt katındaki daimi Ortaçağ Rodos’u ve Antik Rodos sergilerini gezdik. 14. yüzyılda yapılan Saray 1856’da meydana gelen bir patlamada büyük zarar görmüş ve 1930’larda onarılmış. Sarayın mozaikleri Kos’tan getirilmiş, bunlar içinde en ünlüleri Medusa mozaiği ile denizatı ve su perisinin resmedildiği mozaik. Sarayın ana kapısını, şövalyelerin yaptırdığı ve hanedan armasının yer aldığı ikiz kuleler oluşturuyor.
Sarayın ana kapısından çıkıp yokuş aşağı yöneldiğimizde karşımıza çıkan Şövalyeler Sokağı ise eski Rodos’un en ünlü sokağı olarak biliniyor. Her biri 1309’da adaya hakim olan şövalyelerin mensup olduğu milliyetlere göre adlandırılan Gotik üslupta yapılmış hanlar, İtalyan hakimiyeti döneminde restore edilmiş. Sokağın alt köşesinden sağa dönüldüğünde kapısında kalabalıklar eksik olmayan Arkeoloji Müzesi’ne ulaşılıyor. Bu büyük ve etkileyici yapı şövalyeler tarafından hastane olarak yapılmış ve günümüze kadar çok iyi korunmuş. Şövalyeler 1522’deki büyük kuşatma sonunda Osmanlılara yenilmiş. 650 şövalyeden hayatta kalan 180’i görüşmeler sonrası adayı terk etmiş. Adada şövalyelerin egemenliğine son veren Kanuni Sultan Süleyman adına gülkurusu rengiyle dikkat çeken bir cami yapılmış. Mustafa Paşa Camii, hamamı, içinde minyatür bir minarenin yer aldığı çeşme ve Osmanlı kitaplığı da bugüne kalan Osmanlı eserlerinden.
Eski kentten ayrılıp şehrin batı yakasına doğru gidilirken yol boyunca birbirine benzeyen tek katlı eski evlerin yan yana sıralandığı bir mahalleden geçiliyor. Kritika adı verilen bu mahallenin adı 1898’de Girit’ten gelerek adaya yerleşen Türk göçmenlerden geliyormuş. Yine Türklerden kalan 17. ve 18. yüzyıla ait evlerin görülebileceği bir diğer yer adanın doğusunda, Kalithea kaplıcalarına birkaç dakika mesafede yer alan Koskinou köyü. Adada bugün de 4 bine yakın Türk’ün yaşadığını öğreniyoruz.
Adaya ilk gelişimizde taksi tutup görkemli akropolü, kalesi, 16-18. yüzyıllardan kalma kaptan evleri ile başlı başına bir çekim merkezi olan, eski kente 47 kilometre mesafedeki Lindos’a gitmiş ve koruma altındaki bu albenili kasabaya hayran kalmıştık. Bu kez Manos turun günlük gezi programına katılıp otobüsle, kubbeli yapılarıyla dikkat çeken Kalithea kaplıcalarına; ağaçların gövdesini kılıf gibi saran turuncu Panaxia kelebekleri ile ünlü Kelebekler Vadisi’ne gittik. Gezimiz Şövalyelerin Meryem Ana Kilisesi’nin bulunduğu Moni Filerimos’ta devam etti. Kilisenin karşısındaki bulvarda İsa’nın çarmıha götürülüş hikâyesini dile getiren levhalar ve yolun sonunda da İtalyanlarca yaptırılmış devasa boyutta bir haç dikkat çekiyordu. Filerimos tepesinden uçakların yakındaki havaalanına inişlerini izledik, servi ve çamlarla kaplı yamaçlarda serbestçe gezinen tavuskuşlarının arasında dolaştık.
Tur bizi otelimize bırakmadan önce hangi milletten olduğumuzu soran rehberimiz, Türk olduğumuzu öğrenince “Biz kardeş diyoruz” dedi, “Biz de Kardeş Adalar dizisi için buradayız” cevabını verdik, kardeşliğimize siyasi gölgelerin düşmemesini ve gezmekle bitiremediğimiz bu muhteşem adaya yeniden gelebilmeyi dileyerek...