Cuma, 29 Ocak 2016 11:54

Gençler nerede?

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Bilindiği gibi, iki neslin bir arada yaşama modası tarihe karıştı. Yeni nesil, son yıllarda, yaz müddetince İstanbul Adaları’nın keşmekeşinden kaçarak, sayfiye olarak Ege ve Akdeniz sahillerimize rağbet etmektedir. Sayfiyeye gidemeyenler ise, otomobil sevdasıyla şehirde cirit atarak tatillerini değerlendirmektedirler.

Saygıdeğer büyüklerini beraberce güneye götürmeye niyetli olmayanlar veya sıhhi sebeplerden dolayı götüremeyenler, onları adamızdaki “her şey dâhil” olan mevsimlik tesislerin personeline teslim ediyor.

Evvelce de yazmıştım:

Teknoloji, aile bireylerini soğuk ve katı yapıyor. Torununu koklayıp öpmek isteyen büyükannelere karşı, bazı çocukların, gönül kırıcı olduklarını görüyoruz. Çoğu kez ellerindeki bilgisayar oyununu veya cep telefonunu bir an için bırakıp, sıcak bir yaklaşım göstereceklerine, sırt çevirdiklerine şahit oluyoruz. Maalesef, bazı yetişkin kişiler dahi, bu acıklı tabloyu anne ve babalarına karşı sergiledikleri oluyor.

Mali gücü elverenler, çocuklaşan büyüklerine göz kulak olunması için onları, onlara dadılık yapacak, mürebbiye, bakıcı, hemşire, koruma, refakatçi adı altında genç ve güzel hanımlara teslim etmektedirler. Bu cazibeli hanımlar, yazlığı geçirmekte oldukları tesisin nimetlerinden, bakmakla yükümlü yaşlı asilzadelerinden ziyadesiyle faydalanmaktadırlar. Bu bakıcıların yerine olmak isteyen, tahminimce çok kişi var ortalıkta…

02 gencler nerede 280xÖzürlü tekerlekli iskemlede oturan yaşlı çınarlar ise, onları iten taze fidanların birlikteliğiyle güzel bir tezat teşkil etmekteyse de, adada bir hayli çoğalan bu dört tekerlekliler, her birimize, yarın, belki yarından da yakın bir zaman içinde geleceğimizi hatırlatmaktadır.

Bu tabloyu görüp de, “beteri var” düşüncesiyle haline şükrederek rahat bir nefes alanlar olduğu gibi, bu nakil vasıtasına imrenen, çoğu dipdiri kişiler, elektrikli araba satıcısına koşup iki, üç veya dört tekerlekli motorlularını satın alıp adamızı yarış pistine çevirmektedirler.

Sağlıklı olanların, özürlülere, sağlıksızlara imrenmelerinin nedenini bir türlü anlayamıyorum! Sokaklarda, sapasağlam yürümek varken, direksiyonun başına oturarak, vasıtalarını hızla, bazen de acemice ve tehlikeli bir şekilde kişilere yakın süren saltanat özentisi kabadayıları gördüğümde:

“Kardeşim, ayıp, ayıp, sen de benim gibi yaya yürüsene!” diyeceğim geliyor ama bu kişiden dayak yiyebilirim diye susuyorum.

Bir de, iki tekerlekli normal bisikletlerin girmesi yasak bölgelere, fütursuzca ve sırıtarak, hızla kalabalığa dalan üç, dört tekerlekli motorlulara ne demeli?

03 gencler nerede 280xYürümek, kalbe, şekere, kolesterole, tansiyona, obeziteye, kan deveranına, nefese, ciğerlere, bir an durup manzara seyretmeye, arada bir göz banyosuna, sevap işleyip güzele bakmaya, tanıdık birileriyle karşılaşıp bir iki cümleyle hoş dakikalar geçirmeye, cesaretin varsa tanımadıklarınla dahi dostluk kurmaya kadar güzel ve faydalı olanaklar sağlarken, sen otur direksiyon başına, insanı ve dünyayı üstten bakarak böbürlen!

Olmadı kardeş, olmadı!

 

 

Dönelim terk edilenleri, terk edenlere:

04 gencler nerede 280xYaz mevsimlerinde, Büyükada’ya, yazlığa gelenler malum, yıldan yıla azalıyor. Güneş battıktan sonra, motora, vapura binerek adamızdan ayrılan yerli ve yabancı genç turistler adayı terk ettikten hemen sonra, adamız sessiz, kasvetli bir havaya bürünüyor. Özürlerimizin arabasını iten tazelerden başka şöyle cicili bicili, pantolonunun diz kapağı zımparalanmış, paralanmış bir diz kapağı açıkta veya miniler giymiş, kısacık şortlu ya da Etiler usulü sakallı delikanlılar kalmıyor akşamları. Özlüyoruz böylelerini… Adamız, yaşlılar yurdu görünümüne dönüşüyor. 

Çünkü yeni nesil, hakiki sahili arıyor, kumu arıyor, bebeğini rahatça büyütecek egzozsuz temiz havayı, sakin ortamı, trafiksiz sokağı, puseti rahatça sürebilecek düzgün kaldırımı arıyor.

Neyse ki, günlük kiralanan odalar sayesinde bir kısım genç nesil, yaz, kış demeden, güneşi, lodosu, karı, karayeli aldırmadan adaya gelip gidiyor...

Adalara turist çekmek için yapılan bunca reklam, bunca uğraş, bunlar için miydi? Sahillerin doğasını anormal derecede değiştirmenin neticelerini karşılaştırdığımda, turizme ne kadar fayda sağladık diye düşünüyorum çoğu zaman. Ne kazandık, neler kaybettik?

Otuz yıl kadar turizm sektöründe çalışmış biri olarak bana göre, değerli bir sayfiye cennetini kaybettik.

Esnaf kazandı diyorlarsa da, turist nasıl olsa bir yerlerde, kebabını, balığını, suyunu satın alıp harcamasını yapacaktı. Aç ve susuz yaşayacak değildi ya… Turistleri besleyenler, Adada çalışacaklarına, sanatlarını veya ticaretlerini başka yerlerde icra etselerdi, belki de dört ay yerine on iki ay çalışarak daha çok para kazanacaklardı.

Adaları geliştirmek için değişik hedeflere matuf kırk küsur dernek varmış. Aralarındaki rekabet veya anlaşamazlık veya yönetim içi çatışmalar yerine, enerjilerini birleştirerek, tümü birlik olup, Adamızı hakiki manada tekrar İstanbul’a yakışır nezih bir sayfiye yöresine çevirmek imkân ve güçleri olsa, ne güzel olurdu.

Ada dediğimiz her yanı su ile çevrili kara parçasıdır ve çevresini kıyı veya sahil diye adlandırıyoruz. Suyun kara ile öpüştüğü sahil şeridiyse denize doğru sıfır olarak taşlı, çakıllı veya kumlu olarak tatlı bir eğimle inerse ve dolayısıyla suyun şırıltısı duyulursa, dalgaların gelip gitmesiyle rüzgâr eşliğinde şarkıladığı nağmeler kulakları okşarsa, sürüklediği yosunlar nefesi açarsa, o zaman sayfiye sayılır.

05 gencler nerede 280xAksi halde bu sahilleri, insan eliyle, saha kazanmak gayesiyle, bir sanayi bölgesi gibi, iri kayalar veya çakılmış direklere bindirilmiş betonarme rıhtımlarla donatarak, zahire depolanacak doklara dönüştürüldüğü için karadan denize doğru yürüyerek yüzemeyecekse, denizin getirdiği kumları, dalgaların sürüklediği renkli çakılların yuvarlandıklarını, midyeleri, şeytanminarelerini, denizyıldızlarını göremeyecekse, gençler niye gelsin ki bu tür yazlığa?

Şüphesiz ki, bir memleket yalnız adalardan ibaret olsaydı, değil rıhtım, hava meydanı dahi gerekirdi. Çevrecilerin kabul etmek istemedikleri bu tür imar şekline karşı çıkanlar çoğalmaktayken ve bölgemiz, Ulu Yaradanın cömertçe bahşettiği, İstanbul gibi tarihi ve kozmopolit bir yerleşimin, sağına doğru ve soluna doğru yayılabilecek bunca sonsuz arazilere sahipken, anakaradan yirmi dakika ötesine konmuş ve çamlarla örtülü bu cevher sayfiye adasını, adi bir kasabaya çevirmekteki hedefi bir türlü kavrayamıyorum.

Acaba benden başka, benim gibi düşünen var mı?

Son değişiklik Pazartesi, 01 Şubat 2016 04:53
Yorum yapmak için oturum açın