Cuma, 01 Kasım 2019 13:39

Bilgisayar – Akıllı Telefon – İnternet

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

CLICK-TO-SELECT-IMAGE

Bu yazıdaki her “bilgisayar” sözcüğünü “akıllı telefon” ve “İnternet”le birlikte düşünün. Üçer üçer tekrarlamamak için “bilgisayar” dedim geçtim. Hem zaten önce alet var oldu sonra sağladığı imkanlar vazgeçilmez hale geldi. Değil mi? Evet, başlıyorum.

Bilgisayar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası – Bilgisayarsız daha mutluyduk... Bilgisayar hayatımızı kolaylaştırdı – Bilgisayar çıktı mertlik bozuldu... Bilgisayar gücümüzü arttırdı – Bilgisayar beynimizi köreltti... Bilgisayar yeni ilişkiler ve yeni aşklar doğmasını sağlıyor – Bilgisayar ilişkileri mahvedip aşkı öldürüyor... Bilgisayar sayesinde çocuklar daha zeki, daha becerikli – Bilgisayar yüzünden çocuklar daha dağınık, daha sarsak... Bilgisayar gençlerin ufkunu genişletiyor – Bilgisayar gençleri daha sığ ve duyarsız yapıyor... Bu örnekler katlanarak sonsuz bir çelişki halinde birbirini çürütemeden uzayıp gider.

Peki hangisi doğru? Ne yazık ki hepsi doğru. Bilgisayar çok yararlı ama çok tehlikeli bir şey. En büyük tehlikesi de bağımlılık yapması ve insanlığın bağımlılıklara eğilimli olması. Çocukları elden geldiğince geç bulaştırmalı bu alete. Biliyorum, cepte taşınır hale gelmesi ve her an yanımızda olması büsbütün imkansızlaştırıyor bunu. Hele de okullarda kullanılır hale gelmesi bunu neredeyse kaçınılmaz kılıyor. Ama dikkat edin, ne kadar genç yaşta öğrenilirse o kadar kolay uyum sağlanıyor bu teknoloji harikasına. Uyum sağlandıkça da uzaklaşılıyor insanca duygulardan. Belli bir yaşın üstündeki insanlar için büyük bir riski yok. Tam tersi hani neredeyse, olmazsa olmaz diyeceğim. Ben de kullanıyorum tabii. Gerçi ta en başta, gençler beni bu konuda ısrarla kışkırtmasalardı aklıma bile gelmezdi ama şimdi iyi ki var diyorum. Hele yazı yazan insanlar için büyük kolaylık. Az mı kağıt israf edilmiştir vaktinde... Ya kurşun kalemle yazıp zırt pırt, silgi tozuna bulanacaksın ya üzerini çizip yanından ok çıkaracak, kenarlara, alta üste yazacaksın, filan falan.

CLICK-TO-SELECT-IMAGE

Ama insanın bedensel ve ruhsal gelişimi tamamlanmadan, içini dışını bir alete teslim etmesi doğru geliyor mu size? Şimdi diyeceksiniz ki, ruhsal gelişim öyle kolayca tamamlanacak bir şey değil. Onu bekleyecek olsak ömrümüz yetmez. Ben de zaten Nirvana’ya erelim demiyorum. En azından gençler belli bir mantık ve duygu düzeyine gelip, karakter özellikleri yerleşene kadar, yani aleti kendilerine hizmet amaçlı kullanmayı öğrenene kadar bulaşmasalar diyorum. Yoksa gitgide bir alete esir olmuş gençler, duyarsız bir nesli oluşturmak üzereler. Ne üzeresi? Oluşturdular bile. Benim derdim, bilgisayarın, akıllı telefonun, internetin sağladıklarını yadsımak değil, benim derdim, bağımlı hale gelmek.

Gençlerin dünyanın öbür ucuyla iletişime girebildikleri halde, bire bir karşılıklı ilişkilerde son derece zor iletişim kurmaları size garip gelmiyor mu? Farkında değil misiniz? Gençler konuşamıyor, düzgün cümle kuramıyor, kelimeleri yutuyor, dört işlemi bile akıldan yapamıyor, saati doğru okumayı bilmiyor, uzun bir yazıyı anlayamıyor, kendini sözlü olarak ifade edemiyor... En kötüsü de, dokunma duygusunu kaybediyor... Dolayısı ile gittikçe aşktan uzaklaşıyor. Cinselliği yanlış yaşıyor, ya da hiç yaşamıyor. Sanal ortamda edindiği cinsellik deneyimlerinin yüzde doksanı sapıkça. Üstelik bunları normal bir ergenlik döneminden çok daha erken yaşlarda deneyimliyor. Yanlış duygular ve korkular edinip içine kapanıyor.

CLICK-TO-SELECT-IMAGE

Peki ne yapalım? Yasaklayalım mı?.. Gayet tabii ki böyle bir cahillik düşünülemez bile. Ben diyorum ki dikkat edelim. Çocuklarımızı hiç bilmediğimiz bir alete teslim etmeyelim. Beş yaşına gelmeden bilgisayar kullanıyor diye kasım kasım kasılmayalım. “Valla benim hiç aklım ermiyor ama bizim oğlan cin gibi, altı yaşında, maşallah şakır şakır bilgisayar kullanıyor” diye saçmalamak yerine, madem bu gidişle onsuz yaşanamayacak, ne yapıp edip onlardan önce biz öğrenelim ki çocuklarımızın neyi, ne kadar, ne zaman ve ne şekilde öğrendiğini bilelim. Engellemeyelim, paylaşalım. Kısıtlamayalım, denetleyelim. Ben sürekli öğreniyorum. Öğrendikçe de, sınırsız imkânlarını ve aynı oranda da tehlikelerini fark ediyorum. Bütün sorun işi hazmetmekte galiba. Şimdilerde gençler hazımsızlık konumunda. Buldumcuk oldular. Her şeylerini onunla yapıyor, günlerini ve gecelerini bir ekran karşısında geçiriyorlar. Flörtleri bile mesajlaşma şeklinde. Bir sonraki nesli bu konuda bilinçlendirmek lazım. Cep telefonu gibi. O yokken ne yapıyorduk bilmem. Ama madem şimdi var, yararlanmalı... Diyoruz... Hatta bir yurtdışı konuşması için, iki gün, santralden bağlanmasını beklediğimiz günleri hatırlayıp, anında pıt diye konuşabildiğimiz, özlediklerimizle görüntülü görüşebildiğimiz için şükrediyoruz. Gerçi bir çoğumuz, akıllı telefonlarla baş edemiyor ve de ısrarla en pahalı modelleri çocuklarımıza alıp, her birinin birer telefon virtüözü, hatta manyağı olmalarını izleyerek, onların artıkları olan eski telefonları kullanıyor ve “Valla bu alete hiç aklım ermiyor, açıyorum kapatıyorum işte. Bizim kızı bi görseniz...” gibi komik bir davranış sergiliyoruz ya... Neyse...

Gençlerin duygusal açıdan yüzeyselleşmelerini, duyarsızlaşmalarını bir yana bırakalım, erken yaşta boyun kireçlenmesi sorunu yaşıyorlar. Başparmakları deforme oluyor. Uyurken bile yastıklarının yanından sürekli radyasyona maruz kalmaları korkunç... Sokaklarda başları sürekli öne eğik ve kulaklarında kulaklıkla sağa sola dikkat etmeden yürümeleri de acayip ürkütüyor beni. Benim evim caddede, gelen geçen çok olur. Gece geç vakit pencereden baktığımda, aşağıdan vızır vızır mavi ışıklı ateşböcekleri geçiyor adeta. Ay bir arabanın altında kalacaklar diye içim titriyor. Geçen gün dışarıdan geldim, anahtarımla kapımı açacakken genç bir çocuk aynı anda üst katlardan birinin zilini çaldı. Eh tabii ki elinde telefon kulağında kulaklık vardı. Beni fark etmemesi önemli değil, duafondan defalarca “Kim o?” diye seslenilmesini duymuyor, cevap vermiyor. En sonunda dayanamadım, kulağındakini hışımla çektim “Oğlum, ‘kim o’ diyorlar, cevap versene!” diye bağırdım. “Ah affedersiniz” dedi ama çok şaşırdı. Asansörde ciddi bir destur çektim. Ona da çok şaşırdı. Aklından “Deli mi ne?” diye geçirdiği çok belliydi. Kesiyorum. Örnek o kadar çok ki bitmeyecek.

Umarım bir süre sonra işin ciddiyetini kavrarız ve o bizi değil, biz onu kullanıyor olabiliriz. Hiç aklı ermeyenlere sesleniyorum; şimdilik hiç olmazsa başlangıç olarak; chat, messenger, e-mail, whatsapp, forward, update, cancel, online, windows, excel, delete, enter... vs. vs. gibi, daha ooonlarca sözcüğe alışmaya çalışalım. Ki, en azından çocuklarımız bu sözcükleri birbiri ardından sıraladıkça, bari yanılıp da her daim şakır şakır yabancı dil konuşuyor sanmayalım. Anladınız siz onu.

Son değişiklik Pazartesi, 04 Kasım 2019 18:36
Yorum yapmak için oturum açın