Cuma, 01 Kasım 2019 12:58

Yeşilçam'ın Hatırladığı Ada

Ögeyi değerlendirin
(8 oy)
Yeşilçam'ın Hatırladığı Ada Fotoğraflar: H. Can Yücel Arşivi

Yaz bir çırpıda geçip gitmişti ne olduğunu dahi anlamadan. Ilık ve rüzgârsız geçen sonbahar, çınar yapraklarını dökmeye başlayalı çok olmamıştı. Eylül’ün ilk günleri rastgele nidalarıyla uğurlanan, ağları gözü gözüne dolu, küpeştelerinden balık taşan ekmek teknelerini bekler olmuştuk ancak bir terslik vardı. Normalde avlanamasa da görülebilen balıklar adeta yok olmuş, kuyruk dahi göstermez olmuştu! Yetmiyormuş gibi okulların açılmasıyla tenhalaşan ada sokaklarında tanıdık yüzler bir bir azalırken çay bahçelerinin tadilata girmesiyle de daha bir cansızlaşmıştı Marmara çarşısı. Esnafın yüzü hepten asıktı. Deniz otobüsünün rutin Cuma-Pazar seferleriyle biraz olsun kendine gelen terk edilmişliğin kıyısında dolanan adalılar, uzun yıllardır unutulmuş bir film platosunda dolanan figüranlar gibi şaşkın ve umutsuzdu. Ta ki televizyon ekranlarından aşina oldukları birbirinden kıymetli sinema ve tiyatro oyuncuları ile karşılaşıncaya dek. O gece fısıltı gazetesi hemen haberi yaymıştı bile “Ada’da film çekeceklermiş...”

18 Ekim akşamı Nisan’dan beri aksatmadığım hafta sonu kaçamağıma yani ada yolculuğuna çıkmıştım. Yemek sonrası çay içmek için oturduğum kafede tesadüfi bir şekilde Melih Çardak ile yan yana masalarda olduğumuzu fark ettim. Tam o sırada ‘Olacak O Kadar’ programından tanıdığım Sinan Bengier de gelerek yanlarına oturmaz mı? Kalabalık bir de insan topluluğu vardı etraflarında fakat pek önemsemedim ve tesadüftür diye düşündüm. Gemi kalkış saati geldiğinden herkesten önce yerimi almak üzere masadan kalktım, güler yüzle etraflarına neşe saçan bu emektarlara selam vererek gişeden geçtim ve gemiye bindim. Geminin üst katı aşağıya göre daha tenhaydı her zamanki gibi. Fakat kafede bıraktığım bu kalabalık grubu aynı salonda koltuk numarası ararken görünce bende bir anda jeton düşmüştü. Film çekmek için birilerinin geleceğini biliyordum adamıza günün birinde ama aynı gemide onlarla yolculuk yapmak gerçekten büyük bir şanstı. Önceki haftalarda adadan dönüşte aralarından rastlaştığım bir Bey’e yaklaşarak Marmara Adası’na gidip gitmediklerini, film mi çekeceklerini sormuş, araştırmacı ve yazar olduğumu filmi haberleştirmek istediğimi heyecan içinde bir çırpıda söyleyivermiştim. Daha sonra Yönetmen olduğunu öğrendiğim Vehbi Bey beni kırmamış, ertesi sabah kaldıkları otelde buluşmak üzere sözleşmiştik.

Gemiden indiğimde ilk iş ‘İhtiyar Balıkçı’ lokantasının yolunu tutmuş bir iki meze ile masamı donatmıştım ki ansızın bizim ihtiyar düşmüştü aklıma. Feridun Reis’e dair izleri yüreğimde hissetmiş ve son kadehimi yine onun için kaldırmıştım. Adaya her gelişimde iskeleye çıktığım anda iliklerime kadar hissettiğim ‘Ada’ özlemini ve kavuşmuş bir sevdalı hissiyatını kelimelerle anlatmak gerçekten güç. Böylesi duygu yoğunluğu içinde ertesi gün yapacağım röportajın ayrıntılarını kurgulamış, yemeğin üzerine sessiz ve karanlık balıkçı barınağında dolaştıktan sonra eve doğru yola koyulmuştum. Ertesi sabah kahvaltıdan hemen sonra seri adımlarla 20dk’lık yürüme mesafesindeki Nergis Otel’e giderek sabah kahve faslına yetişmiştim.

Yönetmen Vehbi Arslan sahibi olduğu Vebo Prodüksiyon ve Ufuk Sanat Tiyatrosu ile beraber; Yapım Organizasyon Gösteri Sanatlarının seslendirme ve kurgu işlemlerini gerçekleştirirken aynı zamanda her türlü reklam tanıtım filmi seslendirme, kurgu- montaj işlemlerini de yapmaktaydı. Vehbi Bey yaklaşık 10 yıldır Marmara Adası’na ailecek tatile geldiklerini ve Nergis Otel’de kaldıklarını anlatmıştı. Sohbet şeklinde cereyan eden röportajımızda üç ayrı film çekimi yapacaklarını, senaryolaştırdığı öyküleri, oyuncular ve çekim yapılacak mevkileri anlatmıştı. Hatta filmde kendisi, eşi Ayşe Arslan ve oğlu Ufuk Cem Arslan da rol alacaklardı... Profesyonel kariyerinin ilk sinema filmi adamızda gerçekleşen Yönetmen Vehbi Arslan’a Marmara Adası’nın şans getirmesini diliyorum.

 

marmaraVehbi Arslan ve yardımcı yönetmen Engin Temizer

 

Adada ilki 1966 yılında olmak üzere toplam 9 sinema filmi ve kapsamlı bir TRT belgeseli çekilmişti. Tüm bu filmleri Adalı Dergisi’nin Ağustos 2015 sayısında etraflıca anlatmıştım. 26 yıl sonra çekimi yapılacak ilk film; Necati Cumalı’nın Derya Gülü oyunundan sahneye uyarlanan ve ilki yine Marmara Adası’nda 1988 yılında çekilen, başrollerini ise; Kenan Kalav ile Gülben Ergen’in paylaştığı ‘Deniz Yıldızı’ adlı filmdi. Akıllara aynı filmin tekrarının mı çekileceği gibi bir soru gelebilir? Ancak yeni filmin senaryosu Vehbi Arslan’a ait. Dolayısıyla farklı sahnelerin olacağı veyahut bambaşka bir öyküyle karşılaşacağımızı düşünüyorum. Filmi izleyince tüm bu soru işaretleri ve merak son bulacaktır. Yaklaşık 15-20 günde çekimleri tamamlanmış, ikinci film projesi için çalışmalara başlanmıştı. Marmara Balıkçı Barınağı, Kole Plajı Ağlayan Kayalar Mevkii’nde bazı sahnelerin çekimlerine şahit olmuştum. Deniz Yıldızı filminin başrol oyuncuları ise şöyleydi; Melih Çardak, Ufuk Cem Arslan, Zeynep İge, Sinan Bengier, Ezel Kalkan ayrıca Figüran olarak adalılar da kameralara çokça yansımıştı. Film ekibi sayesinde çarşıya bir hareketlilik, insanların yüzlerine ise bir tebessüm gelip yerleşmişti. Her fırsatta oyuncularla sohbet etmenin bir yolu aranıyor, birlikte hatıra fotoğrafı çektiriyorlardı.

İkinci filmin konusu ise Ernest Hamingway’in ünlü romanı “The Old Man And The Sea” Türkçesiyle ‘İhtiyar Adam ve Deniz’ (İhtiyar Balıkçı) romanı ülkemizde ilk kez senaryolaştırılıp vizyona aktarılacaktı. Bu haber beni ziyadesiyle mutlu etmişti. Çünkü Vehbi Bey’e bir zamanlar Marmara Adası’nda ‘İhtiyar Balıkçı’ lâkaplı bir Balıkçı Reis’i yaşadığını, aynı isimle 1960’lı yılların sonuna doğru salaş bir mekân açtığını hatta bu mekânı işleten Cemalettin İşsever’in de aynı lakapla tanındığından bahsetmiş, tüm hikâyeyi Adalı Dergisi okuyucularıyla paylaştığımı anlatmıştım. Marmara’da halen aynı isimle bir meyhane vardı ve iç dekorasyonu geleneği bozmayacak şekilde döşenmişti işletme sahibi Âşık Ali (Arga) tarafından. Nitekim filmin bazı sahneleri de bu meyhanede çekilecekti. Şüphesiz bu isim Marmara Adası için tarihsel kökleri olan kültürel bir olguydu. Namı diğer İhtiyar Balıkçı yani Feridun Reis (Cırıkcı); efendiliği, kültürlü konuşması, bilgeliği ve öngörüleriyle nevi şahsına münhasır bir kişilik olarak tüm adalıların saygısını ve sevgisini kazanmış, hafif kır saçlı fakat genç yaşta bir balıkçıydı. İhtiyar nitelemesi ise tüm bu insani özellikleri sebebiyle adalıların ona uygun gördüğü lakaptan ve aynı isimli sandalından gelmekteydi. Kim bilir belki de bu yüzden düşmüştü aklıma o gece Reis? On yıl kadar önce aramızdan ayrılsa da mucizevi bir şekilde hep hayatımızın içinde oldu. Vehbi Arslan’ın senaryolaştırdığı öyküdeki İhtiyar Balıkçı belki de çok farklı bir karakteri yansıtacaktı seyirciye ancak, İhtiyar Balıkçı’nın gerçek öyküsü Marmara Adası’nda daha çok uzun yıllar nesilden nesle aktarılacaktı...

İhtiyar Adam ve Deniz filminde başrolleri; Bedia Ener, İbrahim Gündoğan, Vehbi Arslan paylaşırken Marmara’dan Orçun Parma da çocuk karakteri canlandıracaktı. İbrahim Gündoğan, uzun yıllar fenomen haline gelecek ‘Pana Film’in yapımcılığını üstlendiği Kurtlar Vadisi Pusu dizi filminin oyuncularındandı. Dört dönem kamera karşısında görünen Gündoğan bu dizide bir istihbarat görevlisi olan ‘Mete Aymar’ karakterini canlandırmıştı. Birçok televizyon dizisinde ve sinema filminde rol almıştı. Türkiye’nin ilk yerli silah fabrikalarından birinin kurucusu olan Nuri Kıllıgil’in hayatını konu edinen biyografi türündeki ‘Namlu Ucunda Bir Yaşam Nuri Kıllıgil’ filminde de başrol oynamıştı. İbrahim Bey’le öğle yemeğini karşılıklı oturup yeme şansım olmuş bu sırada da sohbet edebilmiştim. Adamıza ilk kez gelmişti ve çok beğenmişti. Dilerim büyük emeklerle çekimini yaptıkları bu film izleyiciler tarafından gereken ilgiyi görür ve ada Gündoğan’ın da anılarında güzel bir şekilde yerini alır.

marmaraNergis Otel yemekhanesinde İbrahim Gündoğan ile birlikte…

Yönetmenimizin çekimini yapmayı düşündüğü son film ise ‘Sır’ adını verdiği psikolojik gerilim türünde bir yapım olacaktı. Takribi Mayıs-Haziran ayları civarında çekimlerin biteceğini öngören Vehbi Arslan, başrol için herkesin ‘Babam ve Oğlum filmiyle çok yakından tanıdığı Fikret Kuşkan, Nazım Hikmet’i canlandıran Yetkin Dikinciler ve tiyatrocu aynı zamanda da Kurtlar Vadisi Pusu dizisi oyuncularından Musa Uzunlar ile görüştüklerini söylemişti. Üçü de birbirinden değerli bu sanatçıların adamızı şereflendireceği günü iple çekiyoruz. Filmin çekimleri için ise; Büyük Usta Nazım Hikmet’in ‘Tahir ile Zühre’sini besteleyen Marmara Adası sevdalısı (merhum) Gitarist Tarık Öcal’ın evi seçilmişti. Vehbi Bey ile kısa sohbetimizin ardından Sinan Bengier ve Melih Çardak’la beni tanıştırmış ve onlarla baş başa bırakmıştı.

Kemiklerimizi ısıtan güneşli bir sonbahar sabahı Nergis Otel’in terasında çocukluğumun unutulmaz karakterlerinden biriyle beraberdim. Öylesine sıcak, öylesine samimi bir sohbetti ki sanatçı kelimesinin vücut bulmuş hali bir çınarla aynı masada oturmanın mutluluğu tarifsizdi. Sinan Bengier 31 Mart 1948’de Ankara’da doğmuştu. İlk, orta ve liseyi Ankara’nın Yenimahalle Semtinde bitirdi. Mustafa Kemal Lisesindeyken Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Gençlik Kültür Merkezi’nde tiyatro kurslarına gitti. İlk tiyatro denemesi ‘Kargalar Okulu’ oyununda kapıcı rolüydü. Daha sonra lisede öğretmenlerinin teşvikiyle okul tiyatrosunda Cevat Fehmi Başkut’un ‘Göç’, Necati Cumalı’nın ‘Nalınlar’ eserinde oynadı. 1966 yılında Hava Astsubay Okulu'na girdi ancak bir yıl sonra ayrıldı. 1969’da amatör olarak tiyatroya başladı. 1971’de Karagöz Çocuk Tiyatrosu’nda profesyonel oldu. Daha sonra Ankara Oyuncuları, Asaf Çiyiltepe Sahnesi, Ankara Devlet Tiyatrosu, Ankara Halk Tiyatrosu, Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu, Beşiktaş Kültür Merkezi (BKM) ve Kaktüs Kabare Tiyatrolarında görev aldı. 1974-1984 arası Ankara Etibank’ta memur olarak çalıştı. 1984 yılında Levent Kırca Tiyatrosuna katılarak İstanbul’a geldi ve 10 yıl birlikte çalıştı. Benim de izlemekten büyük keyif aldığım Olacak O Kadar programında “Tam Teçhizatlı Haber Kameramanı Cevat Kelle” karakteriyle gönüllere taht kurdu. 1995 yılında BKM oyuncuları arasına katılan Bengier diğer oyuncularla birlikte ‘Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü’, ‘Otogargara’, ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’ oyunlarında ve ‘Vizontele’ filminde rol aldı.

 

İbrahim Gündoğan, Melih Çardak ve Sinan Bengier mola esnasında…İbrahim Gündoğan, Melih Çardak ve Sinan Bengier mola esnasında…

 

Sinan Bengier’le birlikte…Sinan Bengier’le birlikte…

Bengier, Metin Karaman Tarafından kurulan Adım Tiyatro’da bugün terörle anılan neredeyse bütün doğu il-ilçe ve köylerinde tiyatro oyunları sergilediklerini, Türkiye’nin mutlaka her yerinin gezilip görülmesi gerektiğini çok güzel bir ülkeye sahip olduğumuzu sözlerine eklemişti. Ortaoyununa yatkınlığı bilindiğinden Antep’te 27 günlüğüne Ramazan Şenliklerine çağrılmıştı akabinde Antalya’ya da davet edilmişti. Burada eski ramazan oyunlarından kısa pasajlar sunmuşlardı. Sinan Bengier’e ilk sorum daha önce Marmara Adası’na gelip gelmediği ve adamızı nasıl bulduğuydu? 1986 yılında ailecek Mazhar Resmor’un Kamara Mevkiinde inşa ederek işletmeye başladığı ‘Resmor Oteli’nde kaldıklarını hatırladığı ipuçlarından birlikte çözmüştük. Marmara Adası Halkının özellikle film ekibiyle birlikte kaldıkları Nergis Otel çalışanlarının kendilerini ilgiyle ve çok sıcak karşılamalarından ziyadesiyle mutlu olduklarını ifade etmişti. 1970-71 yıllarında Avşa Adası’na da gittiğini, yolculuğu ise havuzlu büyük bir gemiyle yaptığını anımsamıştı. Havuz o yıllarda sadece Truva Feribotu’nda bulunmaktaydı. Ve Truva istisnai durumlarda Marmara hattında da kullanılmıştı. Avşa’nın iskelesiz yıllarında sandallarla bin bir müşkülatla yaptığı yolculukları ve tadına doyamadığı balık yemeklerinden keyifle bahsetmişti. Cevat Kelle karakterini 94 yılında oynamıştı ancak 25 senedir unutulmadığı için de mutluydu usta oyuncu. “Bu gün internet yoluyla sadece bir bölümü yayınlanan o karakteri yaşı çok genç olanlar bile biliyor ve beni sokakta Cevat Kelle diye çağıyorlar” diye anlattı. Ayrıca Cevat Kelle karakterine ait kendisinde 50 farklı kayıt bulunduğunu, bu kış vakit ayırabilirse tasniflemek istediğini de sözlerine eklemişti. Bu vesileyle Olacak O Kadar programına hayat veren usta isim Levent Kırca’yı da anmak isterim. Işıklar içinde olsun.

Sinan Bengier ile sohbetimiz esnasında kısa bir prova yapan Melih Çardak, denizin ve güneşin tadını çıkartmak üzere Miskinler Koyu’ndan kendini serin sulara bırakmış, sahilde güneşlenmişti. Türk Sinemasının şaha kalktığı 1990’lı yıllarda ‘Eşkıya’ filmindeki üstün başarısı ona ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü getirecekti. Cumali (Uğur Yücel)’nin yanına kapak atmaya çalıştığı eroin kaçakçısı ‘Demircan Abi’ karakterini canlandıran Melih Çardak’ın şu sözü film boyunca en çok akılda kalan sözdü belki de? “Kaldı mı artık dağlarda Eşkıya emmi? Eşkıya artık şehirde!”...

Melih Çardak Büyükada’da yaşamaktaydı ve ada kültürüne ada sorunlarına aşinaydı. İlk kez Marmara Adası’na Kenan Kalav ile birlikte ‘Deniz Yıldızı’ filminin çekimleri esnasında gezi amaçlı geldiğini hatta Mermer ocaklarının bulunduğu adanın kuzeyine bir tekne ile gezi yaptıklarını anlatmıştı. Adaların ortak sorunu yapılaşma ve betonlaşmadan dem vurmuş, adanın mimari dokusunun ne kadar bozulduğundan bahsetmiştik. Şehir ve şehirlilik kültürünü yaşayış biçimini adaya taşımanın tüm doğal dokuyu bozduğunu ne yazık ki yaşayarak görüyorduk tüm adalarda... Sanatçı, 1978-1985 yılları arasında Şan Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Levent Kırca tiyatrolarında oyuncu-dansçı olarak görev almıştı. Karadayı, Cennet Mahallesi, Geniş Aile, Hırsız Polis, Arka Sokaklar, Sıcak Saatler gibi ve daha birçok TV. dizisinde, Hababam Sınıfı Güle Güle, Kuyucaklı Yusuf, Yer Demir Gök Bakır, Amerikalı, Oğlum ve Ben, Uzun Hikaye gibi birbirinden değerli yapımlarda rol almıştı.

 

Limanda banka oturmuş ayağında çizme üzerinde kirlenmiş elbiselerle bir balıkçıyı canlandıracak Melih Çardak…Limanda banka oturmuş ayağında çizme üzerinde kirlenmiş elbiselerle bir balıkçıyı canlandıracak Melih Çardak…

 

Bir tek sahne için bile gece-gündüz demeden saatlerce uğraşan set emekçileri ve sanatçıların çabalarıyla iki filmin çekimleri bitirilmiş, bir diğeri için çalışmalara başlanmıştı. Ayrıca Marmara Belediyesi’ne katkılarından dolayı teşekkür mahiyetinde bir de belgesel çalışmasına başlayan Vehbi Arslan, ada tanıtımına olumlu yönde bir katkı sunmuş olacak.

Turizmin altın çağını yaklaşık 50 yıl geride bırakan Marmara Adası, dilerim kültürel ve sanatsal faaliyetlerin daha sık yaşandığı bir tatil beldesi olur. Bozcaada’nın film platosu olarak kullanılmasından sonra turizm alanında büyük gelişme kaydettiğini düşünürsek, belki Marmara da bu şekilde makûs talihini yener ve içinde bulunduğu kısır döngüden sıyrılır. Ancak uyarmam gerekir ki bu kalkınma; adayı betonlaştırmadan kendine özgü özelliklerini yitirecek hareketlerden kaçınıp özüne dönüşle, doğasına tarihine ve kültürüne sahip çıkarak başarılabilir! Bozcaada’nın geçirdiği olumlu ve olumsuz süreçler dikkate alındığında, Marmara Adası’na özgü bir model oluşturulabilir ve yepyeni bir kalkınma dönemi başlatılabilir. Bu vesileyle adamızın tanıtımına katkı sunan tüm film ekibine ve değerli sanatçılarımıza tekrar teşekkür ederiz.

Kaynakça: www.sinematurk.com , vebo-produksiyon.business.site ve H. Can Yücel arşivi.

Son değişiklik Çarşamba, 06 Kasım 2019 12:21
Yorum yapmak için oturum açın