Cuma, 01 Kasım 2019 13:20

Adalar, Atlar, Faytonlar

Ögeyi değerlendirin
(6 oy)
Adalar, Atlar, Faytonlar Fotoğraf: Oğul Özden

Adalar-Atlar-Faytonlar

Adalar’daki fayton tartışmaları Cumhurbaşkanlığına kadar gitti, Meclis Komisyonuna havale edildi. Meclis Komisyonu Adalar’a da geldi. Çeşitli olumsuzluklar tespit etti. Oysa bu olumsuzlukların önemli kısmı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplu Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü’nün, UKOME tarafından kendisine verilen yetkiler doğrultusunda fayton taşımacılığına ait denetimleri yapmasıyla ortadan kaldırılabilecek eksikliklerdi.

https://tuhim.ibb.gov.tr/faytonlar/

("Belirlenmiş olan Fayton Taşımacılığının Genel ve Uygulama Esasları, Sürücü, Fayton, Atlarda Aranacak Şartlar ile Denetim ve Yaptırımlar"a ilişkin görevler).

Bu denetimler yapılmadığı gibi, yıllardır faytonlar konusunda görüş geliştirip uğraşan dernek ve STK temsilcileri, fayton çalışma esaslarına kadar çalışmalar yapıp kamu idareleriyle paylaştıkları halde dikkate alınmadılar. TBMM komisyonu bile yaptığı incelemeye Adalı bu dernek ve STK’ları davet etmediği gibi, geçen ay yapılan İBB Ulaşım Çalıştayı'na da davet edilmediler.

Kamu idarelerinin hiçbir adım atmadan kendi haline bıraktığı her şey gibi, faytonlar da sorunlu hale geldiler. Fakat bu halleri bile, diğer pek çok soruna göre daha iyidir.

Faytonlar ulaşım sorunu yaratıyor mu?

Kanunen yasak olmasına rağmen 7000'e yakın akülü/motorlu araç Adalar ilçesini işgal etmiştir. Kamu idarecilerinin göstermelik adımlar dışında önleyici, Adalardan çıkarıcı köktenci bir tedbir almamakla suç işlediklerini, halen de işlemeye devam ettiklerini söylemeliyim.

Ayrıca kiralanan bisikletler de büyük bir sorun. Sayıları da olağanüstü artmıştır. Buna da herhangi bir tedbir alınmamıştır. Her iki araçla da ölümlü kazalar olmaktadır. Fakat bunlar konu bile edilmiyor. Bu gerçekler ortadayken 227 faytonun ulaşım sorunu olmayacağı bellidir.

Fayton atlar için bir eziyet ve ölüm makinesi midir?

Adalar-Atlar-Faytonlar

Atların faytonlara koşulmaktan ötürü eziyet gördükleri ve can çekişerek öldükleri algısı çeşitli yayınlarla kamuoyuna yerleştirildi.

Yıllardır faytonları savunanlar ise siyasal, toplumsal herhangi bir "iktidara" sahip olamadıkları ve eziyet ölüm gibi temayla vicdanlara seslenmedikleri için, seslerini ne yerel/merkezi kamu idarelerine ne de kamuoyuna duyurabildiler.

Bu hakikati bilerek, kabul ederek başlarken ilk söyleyeceğim şudur: Adalar’ın tarihi ve kültürel geçmişini, bugününün sorunlarını ve sebeplerini bilen bir grup insan, tarihi ve kültürel geçmişe uygun bir gelecek tasavvur ettikleri için, bu geleceği erteleyecek ve bugünkü hayatı da olumsuz etkileyen irili ufaklı bütün şartlara, o arada fayton sistemine de teslim olmaktan değil, onları kökten değiştirmekten yanalar. Her alandaki görüşlerini de bu temel üzerine bina ediyorlar.

Yazlıkçı ve yerli Adalı bir kesim ise, bazı şikâyetlerle faytonların kaldırılması gerektiğini öne sürüyorlar. "Atların büyük-küçük dışkıları her tarafa atılıyor. Bütün Adalar kokuyor. Sürücüler eşkıya gibi, bir karış sakalla ve pejmürde kıyafetlerle dolaşıyorlar. Kaba saba, ne konuştuğunu bilmeyen, fahiş fiyatlar isteyen mafyalaşmış bir grup. Daha fazla iş yapabilmek için atları sürekli kamçılayıp son hızla gidiyorlar. İş kaçırmamak için 5-6 kişi alıyorlar. Sadece meydanda değil, bir an evvel iş alabilmek için her yerde sıra yapıyorlar. Adalılara değil Araplara hizmet ediyorlar." benzeri sorunlar yerel-merkezi idarenin Faytoncular Odasını da katarak (ve istendiği takdirde “İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği” (2), “At, Ada, Biz Platformu”, “Atlı Ada İnisiyatifi” gibi oluşumların verecekleri gönüllü destek ve katkılarla birlikte) alacağı tedbirlerle kısa vadede kolayca çözülebilir.

Bu sebeple yazıda bu sorunların çözümüne değinmeyeceğim. Aslında bu yazı, daha ziyade faytonların kaldırılmasını isteyenlerin iddialarını tartışmaya yönelik olacak.

İddialar, cevaplar, sorular

Adalar-Atlar-Faytonlar

Fayton karşıtlarının, faytondan yana olanlara karşı esasen başlıca suçlamaları mealen şöyle: “Her canlı insana göre değil kendisine göre canlıdır. Bu sebeple insan hiçbir canlıyı kullanmamalı ve çalıştırmamalıdır. Bu atlar için de geçerlidir. Çalıştırarak atların hayat hakları, özgürlüğü ihlal ediliyor, sömürülüyorlar. Siz faytondan yana olanlarsa, vicdansızca buna alet oluyor, atların acı çekmesine göz yumuyorsunuz. Bu konuda öne sürdüğünüz sebepler de yanlış, mantığa aykırıdır. Faytonların sorunlarının olup olmaması önemli değil. Bu sorunların çözülmesinin önemi yok. Toptan kaldırılmaları lazım. Böylece atlar sömürülmeden, hayat haklarından mahrum kalmadan özgür yaşayacaklar".

Oysa atlı fayton savunucularının da, atların hayat hakkını ve hayatın içinde olmalarını istemekten başka bir amaçları yok. Faytoncular dışında faytonu savunanların faytonu ve ortaklıkları yok.

Demek ki aralarında farklı bilgilerden kaynaklanan, bugünkü durumu kabul edip etmemekle ilgili uzlaşmaz bir çelişki var. Bu çelişkiyi gidermenin imkânı da yok. Zira her iki görüş de kendisinin atların hayat hakkını savunduğunu iddia ediyorlar.

İlk sorum şu:

Adalar-Atlar-Faytonlar

Faytonlar kalkarsa atların hayat hakkının sağlanacağının hiçbir garantisi olmadığını biliyoruz. “Devlet bakar, terapide kullanılır, çocukların atı tanıması ve binmeyi öğrenmesinde değerlendirilir, koca ülke 1800 ata mı bakamayacak vb.” gibi sözlerle garanti verilemeyeceğini biliyoruz.

Daha önce bir hükümet yetkilisinin telefonuyla 200 atın adalara getirilmesine izin verilmişti. Bu yılın başında ise, paraları ödendiği ve bir buçuk ay karantinada tutuldukları halde ruam hastalığı öne sürülerek Adalar’a sokulmayan 200 atın akıbetini biliyor muyuz? Fakat şunu biliyoruz. Faytonlar ve atlar politik oyuncak haline getiriliyor. Faytonların kaldırılması için 700 bin imza verildi ya...

Bu yıl yerel seçim dolayısıyla başkan adaylarının kamuoyuna verdikleri sözlerin gereği, İzmir ve Antalya’da kaldırılan faytonlardan çıkan 55 atın beslenebilmeleri için, sosyal medyada İzmirli bir hayvansever hanımın yana yakıla bağış istemesi gözümüzün önündeyken, soyut laflarla atların özgürlüğünden, hayat hakkından bahsedemeyiz.

Çünkü öyle kolay olsaydı eğer, 200 atın (1) akıbetinden, 55 atın aylarca ne yediğinden haberleri olurdu. Eğer ‘Saldım çayıra mevlam kayıra’ demiyorsak somut duruma somut çözüm lazım geldiği bilmeliyiz.

(Geçerken bir parantez açalım: İnsana da bulaşan, bu sebeple TBMM heyetinin bir de halk sağlığına gönderme yaptığı ruam hastalığı bulaşıcı, öldürücü fakat teşhisi, tedbiri bilinmez bir hastalık değil. Şartları ona göre oluşturup uygularsanız hastalık görülmez. Devletin hangi şartları sağlaması gerektiği fakat Adalar’da bunların hiçbirinin sağlanmadığını öğreneceğiniz adresi verelim.

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/3.5.8913838.pdf

Bir de şu soruyu sormamız lâzım. Bugüne kadar kaç at ruamdan ölmüştür, bilen var mı? Sadece kendinden menkul yaklaşık rakamlar var. Eğer yaygın bir hastalık olsaydı, ahırlardaki kötü şartlardan ötürü hiçbir tedbir alınmadan atlarla içiçe yaşayan seyislere de bulaşırdı değil mi?)

Sorulara devam edelim

CLICK-TO-SELECT-IMAGE

Şu sorular da var: Faytonları kaldırdık diyelim. Atlara kim, nerede bakacak? Faytoncular Odası verilerine göre, Adalar’da 1500-1800 arasında at var. Bunların sadece yiyecek masrafları günlük 90 bin, aylık 2 milyon 700 bin, yıllık toplam 33 milyon liradır. Sadece yem giderini göz önünde bulundursak dahi, atların sağlıklı koşullarda yaşaması/çalışması, kolektif/kamusal bir yapılanma olmaksızın mümkün mü? Peki, bunu kamu yapsın demek bir şey ifade eder mi? İnsanlara böyle davranılmazken bu hayal ötesi bir olgudur. Bugünkü şartların bir sistem sorunundan kaynaklandığını bilmezden gelmeyelim.

Merkezi-yerel kamu idareleri Faytoncular Odasını da katarak faytonculuğu iyileştirecek yapılanmaya yıllardır niye gitmiyor? Kamu idarelerinin bu boş vermişliğine rağmen atlarda hala anormal bir kayıp olmuyor. Şu sorulabilir, kaybın normali olur mu? Maalesef oluyor. Sadece at biniciliğinin öğretildiği kulüpler de bile, çeşitli sebeplere bağlı olarak bir yılda atların % 10’u ölebiliyor.

Diyelim doğal park, çayır çimen büyük bir alan bulundu. 1800 at yılkıya bırakıldı. Atlara ehil olan kaç kişi bakacak, istihdamı kimler karşılayacak? Yılkıda kaç atın aç kalacağını, hasta olacağını, ölebileceğini kimler, nasıl bilecek, kimler defnedecekler?

Doğru yanlış, atlar tarihi süreçte suni seçilim yöntemiyle çeşitlendirilerek insanla birlikte yaşayan canlı varlıklar haline getirildiler. Atlar nesiller boyu olduğu gibi bugün de insan eliyle beslenerek, insanla birlikte yaşayıp çalışarak var oldular.

Onları doğaya saldığımızda açlık, susuzluk, hastalık gibi yaşadıkları yerlerden tarlaya, bağa bahçeye inip bağa bahçeye tarlaya zarar verdiklerinde çiftçi, köylü ve devlet eliyle öldürülmek gibi güncel tehditler nedeniyle akıbetleri belirsiz bir yolculuğa çıkarmış olacağımızın bilinmesi lâzım.

CLICK-TO-SELECT-IMAGE

Doğaya salındıkları için başlarına bunlar gelebilecek atların Adalar’da kaza geçiren, ölen, tırnak atmaktan dolayı bilekleri yaralanan, düştüğü yerden kalkması için "tekmelenen" atlarınki gibi boy boy fotoğrafları yayımlanmadığında, bunların olmadıklarını mı kabul edeceğiz? Gözlerimizden ırak olunca, “özgür ve sömürülmeden mesut yaşadıklarına inanmamızı mı bekliyorsunuz?

Ayrıca yılkı atlarının doğada sürüler halinde bulundukları, sürülerde aygırlar, kısraklar ve gençlerin olduğu, rekabetle sürüden ayrılan genç aygırların çevresinde yeni sürüler oluştuğu göz önüne alındığında; hiç sürüsü ve doğada yaşama tecrübesi olmayan bu fayton atlarının doğaya salınması sürecinde çıkacak kargaşa ve şiddetli çatışmalarla eziyet, sakatlık ve ölümlerin daha fazlasının olacağının da bilinmesi lâzım. Süreç içinde de yaralanan ve ölen atları kimler bulacak, hangi veterinerler tedavi edecek, ölenleri kimler defnedecek?

Sokaklarımızda “özgür ve sömürüsüz” yaşayan kedi ve köpeklerden kaç tanesi ortalama ömrünü tamamlayarak ölüyor, biliyor muyuz? Ya evimizdekiler? Kedi ve köpekler çalıştırılmadıkları halde ölebiliyorken atlar niye ölmesin? Çalıştırmadığımız kedi köpeğin hastalığını anlamakta, sağaltmakta güçlük yaşayan biz insanlar, çalıştırılmadığı için sahibi de olmayan atların kendi başlarına yaşayabileceklerini nasıl düşünebiliriz?

Şüphesiz gerekli özen gösterilmezse insanla birlikte olsalar da sağlıklı yaşayamazlar. Söylemiştik, atlar insanlarla birlikte yaşayacaklarsa insanla birlikte çalışacaklar, insanla birlikte geçinecekler, bu doğrultuda insanlara yoldaşlık edecekler. Şüphesiz sağlıklı yaşayabilmeleri için nasıl çalıştırılmaları gerektiğini belirtir yasa ve yönetmeliklere harfiyen uyarak. Eğer bunlar yetmiyorsa atın insanla birlikte çalışarak ömrünü kaliteli tamamlaması esasına göre ek yasa ve yönetmelik çıkarıp, ek denetimler yapılmalı. Eğer bu kolay uygulama için "yapılamaz" deniyorsa, faytondan çıkacak atlara da hiç bakılamaz. Bunlar yapılmayıp faytonlar kaldırılırsa veya göstermelik sayıda bırakılırsa, adalardan gönderilen atların vebali kaldırılmasını isteyenlerle bunu onaylayan yetkililerin olacaktır.

Atlı faytonlar hayatı yavaşlatır. Hızı bellidir, artıramazsın. Adalar’daki hayatın hızlı akmasının Adalara faydası olmadığı gibi, Ada sosyal hayatına da yok. Hızlı yaşamak isteyen, hayatın hızlı yaşandığı İstanbul’da birçok yer bulabilir. Bırakalım da ada hayatı hızdan “mahrum” kalsın. Tabii anakaranın kaosunun Adalar’a yerleşmesini istemiyorsak. Bugün o kaos Adaları teslim almak üzere. Kamu idarelerinin tümünün boş vermişliği sebebiyle Adalar’da salgın/saldırı haline getirilmiş olan akülü-motorlu araçlar öne sürülerek “zaten Adalar’daki hayat hızlanmıştır, faytonlar olduğu halde akülü/motorlu araçlar Adalara dolduğuna göre, faytonlar bunları engelleyemiyormuş” demek, hem teslimiyetçi bakıştır hem akülüleri onaylamış olmaktır. Adalar’da bu araçların kullanımı yasaktır. Yasağa rağmen Adalar’da kullanımlarının, yolları işgal etmelerinin, olağanüstü bir trafik yaratmalarının tek sebebi, yerel-merkezi kamu idarelerinin boş vermişliğidir.

Ayrıca, söylemek lâzım ki, akülü araçlar yasa ve yönetmelik gereği yasak olmasaydı da Adalarda yasaklanmalıydı. Slow City (Yavaş Şehir) günümüzün sürdürülebilir hayatını temsil ediyor. Adalar’da 150 yıldır atlı fayton var. Tek atlı arabalar da vardı. Bir atlı arabayla hem at hem arabacı ailesi geçiniyorlardı. Kime dokundu bilemiyoruz, şehirde atlı araba kullanılamaz, yasaktır diyen “biz yaptık oldu” mantığıyla kaldırılıverdi. Arabaların atları ne oldu? Hiç konu edildiğini duymadık.

Atlı arabaya uygulanan yasağın akülülere uygulanmaması, sizce de düşündürücü değil mi? Adalarda sadece yaya, sahipli bisiklet, faytonlar ve atlı arabalar vardı, yine öyle olmalı. Benim gibi 50-60-70 yıldır Adalar’da yaşayanlar bunları iyi biliyorlar zaten.

Atlı faytonların yapılaşmaya etkisi var mı?

Adalar-Atlar-Faytonlar

Atlı faytonlar, akülüler veya ringli toplu taşıma araçları gibi dik yokuşlara, tepelerdeki orman alanlarına ulaşamazlar. Tepelerdeki orman alanlarında bulunan özel arsalarda yapılaşmanın, ulaşımı kolaylaştırmadıkça çok önemli bir cazibesi yok. Peki, tepelerde ev yok mu? 19. yüzyıl sonlarında yapılmış tek tek konaklar dışında, Müslümanların Adalar’a göçüyle oluşan ihtiyaca binaen tepelerdeki ucuz arsalara tek ve iki katlı evler yapılmıştı. Ayrıca, 1950’den sonra gelir seviyesi düşük olanlar Hazine ve orman alanlarına gecekondular da yaptılar. Adalar’daki yapı stokunun yerleşmesine bakılırsa, bu fark görülür. Dolayısıyla kolay ulaşılamaması buralardaki yapılaşmaya hafifsenmeyecek engel oluşturmuştur. Akülü ve ringli toplu taşımanın buralara ulaşımı kolaylaştıracağını söylemeye gerek var mı?

Bu tür yapılaşmayı kamu idareleri engellesin, demek de hayatın gerçeklerine uymuyor. Kamunun böyle bir derdi var mı? Olsaydı, Adalar bu hale gelmezdi. Olsaydı, imar barışı getirilmezdi. Olsaydı, 12 Eylül’den sonra, imar planı olmadığı için, “geçici imar şartları” adı altında müteahhitlere yol verilmezdi. Şimdi de 1/5000 ve 1/1000 imar planının iptal edilmesi üzerine yine, “geçici dönem yapılaşma koşulları” gibi bir cinayet düşünülüyor olmazdı.

Ayrıca, Büyükada’da sahildeki veya Nizam ve Maden'de yapılan bazı büyük inşaatları delil göstererek “faytonlar olmasına rağmen yapılaşma oluyor” demek herhangi bir iddianın ispatı değildir. Mesela Kınalıada'da yükseklerdeki yapılaşma da rantın özendirilmesi ve yönetmeliklerin acziyetinden olmuştur.

Atlı faytonlar ve turizm

Adalar-Atlar-Faytonlar

Atlara eziyet çektirdiği söylenen iç ve dış turizmin Büyükada’da yoğunlaşması yanlış turizm politikasındandır. Adalı kimi kuruluşların yanlış politikaları gereği Büyükada'da yoğunlaşma yaşanıyor. Fakat bugün bile Büyükada’daki bu olağandışılığının önlenmesinin birçok yöntemi olduğunu bu işlerle uğraşanlar muhakkak bizden iyi bilirler. Mesela bir yöntem önerelim: İç ve dış ziyaretçiler biletlerini, en fazla iki tane olmak üzere, internetten alırlar, toplu bilet alınamaz. Her sefer için istiap haddine uygun sınırlı sayıda bilet satılır. Sefer sayısı belli, bilet sayısı belli, hepsi bu kadar! Böylece Adalar’a gelen turist sayısı her yıl artmaz, bilakis düşer. Bu gibi önlemlerle bile ziyaretçi azaldığında otel, motel, pansiyon sayısı, lokanta sayısı, kiralık bisiklet sayısı da azalır. Kıyı işgallerine de son verilir. Ayrıca atların sağlığı açısından faytonların büyük tura, dik yokuşlara girmesi yasaklanır. Sadece yayalar ve bisikletler ile ahırlara gidecek faytonlar büyük tura girebilirler.

Öte yandan, Adalar ekonomisinin artık bu ziyaretçilerle döndüğünü söylemek de manasız. Adalar ekonomisini bunlar döndürmüyor, bunlar başka alanlara da hizmet eden rant yaratıyorlar. Bisiklet kiralayanların, lokantası ve moteli olanların bir kısmı bir süre sonra bir tane daha açıyorlarsa, daha sonra müteahhitliğe başlıyorlarsa, bunların Adalar’ın ekonomisi için yararlı olduğunu söylemek, Adalar’ın perişan edilmesine onay vermektir. Adalar eskiden böyle “bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler” sistemiyle kapitalist saldırıya açık yerler değildi. Şimdi de olmamalıdır. Hele hele Adalar’ı rant kapısı olarak görmeyenlerin bu durumu öne sürmesi, bu şartlara teslim olmaktan başka bir şey değildir.

Bizzat yaşayarak gördüğüm üzere; 30-60 sene öncesinde Adalar esnafı aç mı kalıyordu, ekonomi yok muydu, marketler mi vardı? Evet Adalar, Ada olmaktan çıkarıldı, duyarsızlıktan, umursamazlıktan, boş vermişlikten, yasa ve yönetmelikleri uygulamamaktan. Eğer bunların devam etmesinden yanaysanız ve bunların yarattığı sonuçları göstererek “faytonlar olmuş olmamış fark etmez” diyerek kaldırılması gerektiğini öne sürmeniz iyi niyetli değildir.

Faytonlar değil fakat at kültürü mirastır, nasıl değerleneceği insana kalmıştır

Faytonlarla ilgili olarak kültürel mirastan söz etmiyorum, çünkü kültürel miras insan merkezli bir tanımlamadır. Fakat Adalar’da elbette sosyo-kültürel, tarihi, ekolojik, mimari miras var. Kaderlerine terk edildi, ama hâlâ var. Adalar’a akın önlenemezse bunlar da kalmayacak. Bu yüzden üzerlerine titriyoruz, ilgileniyoruz, ama gücümüz az. Gücümüzü artırmak için birçok yayınlar yapıyoruz, ama yanımızda pek kimseyi göremiyoruz. Varsa yoksa faytonlar kaldırılsın kampanyalarını duyuyoruz.

Şüphesiz insan merkezli olmayan kültür yok. Şimdi at kültüründen bahsetsem o da insan merkezli olacak. Fakat ta atların kültüre alındığı zamanlardan bu yana bütün dünyada oluşmuş at kültürü vardır.

Atların sömürülmeleri ve köleleştirilmeleri

Adalar-Atlar-Faytonlar

Modern insan on binlerce yıldır dünyanın hâkimi. Dolayısıyla, hem kendi cinsi hem diğer cinsler üzerinde her şartta ve zamanda hâkimiyet kurmuş, kurmaya devam ediyor. Bu sorunsalın iki yanı var: Biri bu hâkimiyet, diğeri insanın tarihsel süreç içinde ayrı bir tür haline gelmesi. Somut durum bu. Bu olguları dikkate alarak sorarsak, “öznel/nesnel olarak hâkimiyetimiz altındaki diğer canlı varlıklarla ilişkilenmemiz özgür ve sömürüsüz şekilde nasıl olacak?” sorusu önem kazanıyor.

Tarihi süreç içinde birlikte yaşarken, açlığı gidermek için birbirimizi yiyerek karınlarımızı doyururken, insan ayağa kalkıp ateşle birlikte alet yapmaya başladıktan sonra, bilhassa buğdayı ve bitkilerin doyuruculuğunu keşfettikten sonra, kültürlerini yaratarak diğer canlılara üstünlük kurdu, artık kendini yedirmiyor, diğerlerini yiyordu. Fakat yaşamın birlikteliği yine de sürüyordu. İnsanın hayvandan "ihtiyacına göre" yararlanmasıyla bu durum “idare ediyordu”. Fakat insanın kapitalist sistemi keşfedip endüstriyel üretime geçmesiyle bu “idare eder” durum son buldu. Bundan sonra beraber değil, bütünüyle insan merkezli bir hayata geçildi. Bu, insanlarla diğer canlı varlıkların kökten kopuşuydu. Artık çeşitli saiklere bağlı olarak ihtiyaç dışı, sadece kâra dayanan üretim ve satımı öngören bir üretim nesnesi haline dönüştü diğer canlı varlıklar.

Buradan Adalar’a, atlara gelirsek; birlikte mi yaşayacağız ayrı mı? Bugünkü olumsuz fayton sistemine teslim olmadan, onu değiştirerek insani/hayvani şekle yükseltip birlikte yaşamayı öngördüğümüzde, bu durumun atların “özgürlüksüz” ve “sömürülerek” yaşamaları manasına da gelir, aksi manaya da. Bu, somut durumun tahliline göre değişir.

Ayrı yaşarsak iki seçenek çıkıyor karşımıza. Ya yılkı sisteminde “kontrollü” bir hayatla beslenecekler veya tamamıyla kendi hallerinde “tam özgür ve sömürüsüz’ insan eliyle beslenmeden yaban hayatı yaşayacaklar.

  1. Yılkı sisteminde insan kontrolünün gerektiğini, pratiğin de bize gösterdiği gibi, yine özgürlüklerinin ve bazı durumlarda hayat haklarının dahi engellenmesinin gerektiğini bilmemiz lazım. Zira fazla üremelerinin engellenmesi, dengenin korunması, bağa bahçeye, tarla tapana zarar vermelerinin önüne geçilmesi için, mesela bir süre önce Konya Karaman’da olduğu gibi, kamu idaresinin izniyle veya izinsiz yılkı atalarının bir bölümünün öldürülmesi (onlar itlaf diyorlar) gibi.
  2. Ayrı yaşayarak insan tarafından “özgür ve sömürüsüz” hayatları için diğer seçenek, insandan uzak Savannah ormanı büyüklüğünde bir otlakta (bulduk diyelim), kendi hallerine bırakmak. Varsayalım, olduğu gibi kendi hallerine bırakıldığında özgür olacaklar mı? Bu durumda açlıktan, soğuktan, hastalıktan acı çekerek kıvranarak ölmeleri nasıl önlenecek?

Bu önermeler beğenilmediyse rica ediyorum, atların özgür ve sömürülmeden yaşamaları için, fakat “insan bağlamlı olmayıp, doğasal, doğal, yaban, yabanıl bağlamlı bir çözüm” bulun. Bu çözüme ben katılacağım, faytonların kaldırılmasını savunacağım, fayton sevenler de buna katılacaktır eminim.

H. Cevad Özdil: Çocukluğundan bu yana Adalar'da yaşamış. İlk orta lise tahsilini Adalar'da yapmış, üniversiteye ve işine her gün vapurla gidip gelerek 60 küsur yıl geçirmiş.

(1) Adalar'a sokulmayarak kurtarılan(!) 220 garip güneş altında günlerdir bekliyor. Günden güne ölerek sayıları azalıyor.

https://t24.com.tr/haber/adalara-sokulmayan-220-at-gunlerdir-gunes-altinda-bekliyor,671740

(2) Başlığı "İstanbul'umuzun at ve fayton zenginliğini bilelim ve koruyalım" olan İAKTVK Derneği raporu.

https://adalarpostasi.wordpress.com/2019/09/21/2905/

Son değişiklik Pazartesi, 04 Kasım 2019 18:07
Yorum yapmak için oturum açın