Adalar’da yaz dönemi bitti. 31 Mart seçimlerinde belediye başkanlığına seçilen Erdem Gül, yaz dönemi boyunca kendisine ulaşan şikayet ve eleştiriler karşısında, “hele bir yaz yoğunluğunu atlatalım, ekimle birlikte planlama ve uygulamaları İBB ile birlikte yapacak ve gelecek yaza daha iyi hazırlanacağız” yanıtını veriyordu.
Ekimle birlikte planlama ve uygulamalar değil ama dört adada dört ayrı halk toplantısında “sorunların yerinde tespiti” çalışmaları yapıldı.
Dergimizde yer verdiğimiz ve sevgili Nilgün Pala tarafından çok güzel bir şekilde aktarılan Büyükada toplantısı başta olmak üzere tüm toplantılarda neler konuşulduğunu izleme imkanı bulduk.
Başkan Gül, toplantılara hoş bir tanım da bulmuş: “Yüz yüze dedikodu”. “Yaz boyu arkamızdan konuştunuz, şimdi yüzümüze söyleyin”, demiş.
7 ay süre içinde yapılanlar hakkında da bilgi verilmiş.
Ekimde Ada’da değildim. Bu nedenle de toplantılara katılamadım. Benimkisi biraz dışarıdan dedikodu olacak, Başkan bağışlasın.
Nilgün Pala tarafından not edilen talepler listesine baktım.
Bu taleplerin, eleştirilerin çok daha fazlasının, üstelik yazılı olarak çeşitli kesimler tarafından temmuz-eylül arasında başkan başta olmak üzere belediye yetkililerine iletildiğini biliyorum.
Erdem başkan sağolsun, kendisini ziyaret eden herkesi can kulağı ile dinlemeyi, elinde kağıt kalem not almayı seviyor.
Bugüne kadar kim(ler) gittiyse hep bu özelliğine vurgu yaptı.
Şimdi dört adadaki bu dört toplantıda da Nilgün Pala’nın deyimiyle “yüz yüze dedikoduda dile getirilen yakınma ve istekleri gazetecilik günlerine geri dönmüşçesine elde kağıt kalem bir bir not” etmiş.
Bu notları kim tasnif ediyor, kim takip ediyor bilmiyorum.
Böyle bir mekanizma var mı, çalışıyor mu çok emin değilim.
Kolaylıkla çözülebilecek sorunlarda bile durumun değişmediği, şikayet konusu ile ilgili ne yapıldığına dair dönüp bilgi bile verilmediği çok yaygın bir şikayet konusu çünkü.
Toplantılarda da dile getirilmiş: Eleştirilerin, taleplerin hiç birisi yeni değil diye.
Yıllardır aynı şeyler konuşuluyor, aynı şikayetler üstelik daha da ağırlaşmış olarak dile geliyorsa, demek ki, çözüm için ya hiçbir şey yapılmamış ya da atılan adımlar yeterli olmamış.
Şikayetlerin ağırlaşmaya başladığı son 20 yılda benim bildiğim onlarca benzer toplantı yapıldı.
Toplantıların sistematik ve raporlamaya dayalı olanlarının başlangıcı ise Farsakoğlu dönemine gider: 2009 seçim kampanyası döneminde de seçildikten sonra yapılan halk toplantılarında da (o zamanlar belediye meclisi toplantıları her adada halka açık olarak kahvelerde bile yapılırdı) şikayetler, talepler yaygın olarak toplandı. Bununla kalınmadı, alınan danışmanlıklarla 5 yıllık Stratejik Plan hazırlandı. Belediye üst yönetimi başta olmak üzere çalışanlar eğitimlere katıldılar. Üniversitelerle ve meslek kuruluşlarıyla işbirlikleri yapıldı, gönüllü ekipler oluşturuldu vs. Ama bir süre sonra, sorunların ağırlaşmaya başlamasıyla birlikte her şey yine eski haline döndü.
Yani sorunun ne olduğu değil, nasıl ve hangi yöntemlerle çözümleneceğiydi önemli olan.
Ardından gerekçeler gelmeye başladı. Niye yapılamadığına dair. İBB eskiden bolca akıttığı kaynakları bir günde kesmişti. Kesmek bir tarafa yeni engeller çıkarıyordu. Bu engeller sadece İBB kaynaklı değil, aynı zamanda merkezi yönetim kaynaklıydı. Para yok, borç çoktu... vs.
Belki hepsi de doğruydu ama sonuçta olan Adalar’a, Adalılara oluyordu.
Şimdi ise durum farklı. İlk kez, uzun yıllar sonra yerel belediye ve büyükşehir aynı partiden.
Bu bir umut yarattı. Belki de belediye tarafından gecikmiş de olsa yapılan halka açık toplantılara, hala, aynı şeyleri duymak pahasına bu kadar ilgi oluşuyorsa, bu yüzden.
Yani İBB ve yerel belediye el ele verir ve öyle devasa olmayan bu işler düzene girer diye bir beklenti hala canlılığını koruyor.
İBB tarafından yapılan ulaşım çalıştayı bir umut yaratmıştı örneğin.
Alet, edevat ve eleman desteğini de yaz boyu hissettik.
Ama bunlarla sorunlar çözülmüyor ki.
Çözümün asıl kaynağını yerel oluşturacak.
Tepeden, yukarıdan beklentilerle Adalar’ın hiç bir yapısal sorununun çözülemeyeceği biliniyor olmalı.
Bu nedenle temel sorun yerelin güçlendirilmesi.
Başta belediyenin bütün birimleri olmak üzere, katılımcılığın, şeffaflığın, uzmanlığın, yetkinleşmenin her yönetim kademesinde lafta değil özde gerçekleşmesi gerekiyor.
Şu ana kadar yaşananlar umut verici değil çünkü...