Cumartesi, 30 Haziran 2018 14:54

Simi gezisinin ardından Adalar, yine adalar!..

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)
Simi Simi

Yaz geldi sayılır ama arada sırada hava cilve yapıyor. Hafif bir rüzgâr esintisini bunaltıcı sıcaklara tercih ederim. Bu bakımdan benim Kınalıadamın havasının eşi benzeri bulunmaz.

Bu yıl da ada faslı başlamadan güneye bir tatil planladık liseden arkadaşlarla. Tatil her zaman güzeldir ama bu güzelliğe dostluk da katılınca geçen günler unutulmaz oluyor. Dantel gibi koyları ile Datça’yı doya doya gezdik, doya doya yaşadık. Hava sıcak, deniz pırıl pırıl, çiçek cenneti ve en güzel tarafı da göz zevkimi bozacak hiçbir şeyin olmaması. Ama illa bir eleştiri gerekiyorsa, trafik canavarının hiç uğramadığı Datça’da yolların daha bakımlı olabileceğini söyleyebilirim.

Karşımızda Simi adası, komşu Yunanistan’ın bize en yakın, nispeten ufak adalarından biri.  Gider miyiz? Haydi gidelim dedik. Türkiye ile bu yakın Yunan adaları arasındaki yat turizmi zaten size farklı imkânlar sunuyor.

Kayalık değil, kayadan bir ada Simi Adası. Sadece yerleşim yerlerinde yeşillikler göze çarpıyor. Adaya yaklaştıkça seyir halindeki yelkenliler, guletler, motor yatlar denizi süslüyor. Akdeniz mavisi size hoş geldiniz diyor ve iki yakasına ve yamaçlarına rengarenk güzelim binaların yerleştiği ana limana ulaşıyorsunuz. Göz zevkinizi bozacak hiç bir şey yok. Her şey bu kadar mı uyumlu olur? Gıpta ediyor insan.

Daha adaya ayak basmadan içiniz cız ediyor. Cız da laf mı? Küçücük limanda devasa boyutta yolcu gemilerinden, irili ufaklı teknelere kadar müthiş bir yoğunluk yaşanıyor. Hepsi de limana yanaşmak için sıra bekliyor. Sıra sıra lokantaların, otellerin dizildiği rıhtım hareketli. Ama bir kaostan değil, canlılık veren rengarenk bir kalabalıktan, ziyaretçi çeşitliliğinden söz ediyoruz. İçimizi cız ettiren, bizi kıskandıran da bu.

Kaya adadan bir tatil beldesi yaratılmıştı Simi’de. Eskiyi koruyarak, eskiye yeniyi de katarak nasıl da insanı kucaklayan sımsıcak bir tablo çizilmiş kayaların üstünde. Kutu gibi evler, çiçeklerle bezenmiş yollar, cilalı gibi duran yer taşları kim bilir hangi dönemden bu yana gelen turistleri ağırlıyor. Mini trenle müzik eşliğinde adayı gezebiliyorsunuz. Daha uzak koylara, plajlara, belediye araçları veya taksi ile ulaşabiliyorsunuz.

 İzdiham yok, caféler, tavernalar,  restoranlar dolu ama hizmette aksaklık yok. En önemlisi de insanları birbirine bağlayan güven duygusu. Turist esnafa, esnaf da turiste güveniyor. Fiyatlarda değil oynama, ikram bile yapılıyor. Bakkal ekmek veriyor, başka bir mağaza tadımlık çikolata, bademli lokum dağıtıyor. Türkleri görünce iki laf arasına bir “Gomşi” kelimesini sıkıştırıyorlar. Gündüz vakti denizi, güneşi, alışverişi, nefis yemekleri ile hayatınızı renklendiren Simi, gece de mehtabı, taverna keyfi, çılgınlıkları ile sizi eğlendiriyor.

Yıllar önce bir yazımda Kınalıada’ya  “Romen Diyojen” heykeli diksek diye yazmıştım. Kınalıada tarihi ile bağlantısı olduğu, Kınalı’da gömüldüğüne ilişkin rivayetler var olduğu için ilgi görür, turist çeker diye düşünmüştüm. Sinop şehrinin girişinde de, kaleye yakın ve Sinop şehrinin simgesi haline gelen, elinde feneri ile 5.5 m. yüksekliğinde bir Romen Diyojen heykeli karşılamaz mı bizi? Kıskanmadım desem yeridir.

Bizim adamızdan kısa haberler

Bu yıl ada halkı dillere destan bir kedi evi hikâyesi ile çalkalanıyor. O muhteşem kedi evi artık Kınalıada’ya mal oldu fakat ne yazık ki yerinden söküldü ve bulunduğu yerden 20 metre ötesine tekrar kuruldu. O kedi evinin yeri adanın en uğrak yeri, parkın bulunduğu alandır. Olmayanı yaratmak, var olanı da sunmaktır turizm.

Yıllarca yurt dışında ikamet etmiş olan arkadaşımız Simi’de şöyle dedi: “Bizim adalarımız kayalık değil, daha güzel. Bizde dağlar tepeler yemyeşil, bizim de Akdeniz'imiz var, bizim de mutfağımız lezzetli ama bakar mısın adam “avlanma yasağı var, balıklar dondurucudan” dedi. Eskiyi bozmamışlar, herkes güler yüzlü, peki bu ülke bu kadar turistle nasıl ekonomik kriz yaşar. Ayol, bunlardan bizde de var Datça’da ama burası Avrupa.”

Burası da Marmara.

Bizim de Prens Adalarımız var. Kıyısından bile derin sularına dalabilmek bir ömre bedel. Hayvanlarımıza, yeşilimize, denizimize, bahçelerimize, kaldırımda açan akşamsefalarımıza bile sahip çıkarsak eğer, paha biçilmez bu nimeti iyi ve doğru ellerle yönetip yarınlarımıza güzel bir miras bırakırız.

Adalarımızı bozmaya değil, güzellik katmaya gelen misafirler, turistler ağırlayalım ki bu cennet Adalara özenerek gelenler birer prens ve prenses edası ile sahilde gezen Adalılara beğeni ile baksınlar. Giderken çöplerini değil sevgilerini bıraksınlar.

 

Son değişiklik Pazartesi, 02 Temmuz 2018 18:23
Yorum yapmak için oturum açın