Televizyon henüz esir almamıştı bizleri 90’ların başında. Tek kanal olan TRT’de hafta sonu geç saatlerde çok güzel filmler olurdu. Yatma saatim geldiği için birbirinden güzel, ünlü oyuncuların boy gösterdiği bu kült filmleri tüm yalvarmalarıma rağmen çok azını izlememe müsaade ederdi bizimkiler. Sanıyorum kanlı ve şiddet dolu sahneleri izleyip uykularım kaçmasın diyeydi bu ihtimam. Adada yaşamanın vermiş olduğu bilinçle içinde gemi, deniz ve ada olan filmler daha bir dikkatimi çekerdi. Uyku tutmazdı ve gizlice parmaklarımın ucunda merdivenleri iner ve usulca sokulurdum kapının arkasındaki kuytuluğa. Dünyanın Ucundaki Fener ‘The Light at the Edge of the World’ adlı filmi bugün izlemiş gibi hatırlıyorum. Yul Brynner, Samantha Eggar ve Kirk Douglas’ın başrolünü paylaştığı bu film, kayalık bir adadaki Deniz Feneri ve Fener Bekçisi’nin korsanlarla olan mücadelesini konu edinmişti. Çocukluk işte, o gece heyecandan uyuyamamıştım. Çünkü tıpkı filmdeki gibi birçok deniz feneri vardı Adamızın etrafında ve bazıları ıssız adacıklar üzerindeydi. Acaba korsanlar bu fenerlere de saldırır mıydı? Yatak odasındaki penceremden 1,5-2 mil ötedeki Ekinlik ve Avşa Adaları’nın arasında yanıp sönen Ekinlik (Hayırsızada) feneri görünüyordu. Karanlıkta parlayan bu beyaz ışığı izleyerek hayallere dalmıştım.
Ada ile ilgili koleksiyon ve araştırma yazılarımın arasına bir deniz feneri hikayesi ekleme isteğim hep vardı. Türk Deniz Ticareti kaynaklarını taradığımda Orhan Kızıldemir ismine ulaşmıştım. Hayat ne garip, sanki aradığımı biliyormuşçasına Kızıldemir’in anılarındaki Ekinlik Fenerinin hikayesi gelip beni bulmuştu…
Orhan Kızıldemir ve Ekinlik Feneri
1938 yılında Fenerler imtiyazı Fransızlardan alınınca yeni Fener inşası ve onarımı için yeterli bilgi ve kaynağa sahip olmadığımız konusunda çeşitli çevrelerce muhalefet edilmiş ve yapılamayacağı kanaati oluşmuştu. Tam da bu sırada 1945 yılında henüz 30’lu yaşlarındaki genç bir müteşebbis, Deniz Feneri inşasına talip olduğunu söylemişti. Bu genç Orhan Kızıldemir’den başkası değildi. 1914 yılında İstanbul’da doğmuş, en büyük hayali denizci olan babası gibi denizci olmakmış. Çok küçük yaştan itibaren Babasının yanında seferlere gide gele denizle tanışmış adeta denize aşık olmuştur. Bunun için Heybeliada’daki Deniz lisesine girmek istemiş çeşitli nedenlerle girememişti. İstanbul İtalyan Lisesine gitmiş sonra da İstanbul Üniversitesi Coğrafya Fakültesinden mezun olmuştur. Fakat içinde ki deniz aşkı hiç bitmemiştir. Tıpkı babası, İstiklal madalyalı Gazal Römorkörü Çarkçıbaşısı Ahmet Kızıldemir gibi. 1945 yılında bütün birikimini riske ederek Devletin açtığı Finike Feneri ihalesine girmiş ve inşa etmiştir. Bu Fener, Fenerler İdaresinin millileştirilmesi sonucunda Türk Mimar ve Mühendislerince çizilip projelendirilen ve yerli bir firma tarafından inşa edilen ilk Deniz Feneridir. Kızıldemir sırasıyla; Alanya Feneri Lojman inşaatı, Akçay Karaburun Feneri(1949), Bodrum Feneri tamiratı ve Anrojman binası inşaatı(1950), Karaada Feneri, Datça İnceburun Feneri, Ataadası Feneri(1951), Şarköy İnceburun Feneri ve Ayvalık Kanal Fenerleri (1953), Karabiga Vapur İskelesi onarımı, Çanakkale Kilye Feneri(1964), Çanakkale Zincirbozan Feneri(1967-68), Tekirdağ Vapur İskelesi onarımı ve Çeşme Döküntütaş Feneri(1969) inşaatlarını tamamlamıştı.
Bu fenerlerin yanında Orhan Kızıldemir, Ekinlik Adası karşısındaki Hayırsızada adı verilen (üzerinde her hangi bir yaşam belirtisi olmadığı için bu boş adacığa Hayırsızada da denmekteydi) kayalığa 1963 yılında Nervürlü sisteme göre Deniz Feneri ve Sis Düdüğü binasının inşasını gerçekleştirmişti. Şantiye alanlarında yeme-içme, hatta barınma yeri olarak 120 tonluk ‘Uyanık’ isimli bir Taka kullanıyordu. Çalışılacak bölgeye intikalleri de sağlayan bu ‘Taka’ ekibin adeta evi olmuştu. Çuvallarla patates, soğan ve yiyecek-içecek malzemelerini itinayla yerleştiriyorlardı bu ekmek teknesine. Geçici kabul ve keşif gezilerine ekip olarak giden Kızıldemir, yaklaşık 35 yıl aynı ekiple çalışmıştır. Taka ile adacığa varılır ancak, fenerin yapılacağı yere inşaat malzemelerini ulaştırmak başlı başına bir iştir. Çünkü zemin kayalıktır ve patika dahi yoktur. Düşünüp taşınırlar sonunda eski usul bir yol bulurlar. Gerekli tüm alet edevat, çimento, tuğla, demir vb. inşaat alanına eşeklerle taşınır.
Orhan Kızıldemir, son fenerini ise kendisini emekli ettiği 1980 yılında Kabataş’taki evinin çatısına yaparak kendi kabuğuna çekilir. Tüm boş vaktini Türk Denizcilik Tarihi araştırmalarına verir. Bu konuda sayısız makale ve iki kitap yayınlamıştır. Kızıldemir bilgisini ve tecrübelerini gelecek nesillere aktarabilmek için başta inşa ettiği fenerler olmak üzere diğer işlerinin inşaat aşamasındayken fotoğraflarını çekmiş, yanlarına açıklayıcı ve ayrıntılı bilgiler içeren notlar yazarak dosyalamıştı. 17 Ağustos 2008 tarihinde kaybettiğimiz duayen deniz sevdalısı ve araştırmacı Kızıldemir, Kabataş’taki evinde çok kıymetli bir hazine bırakmıştı…
Birbirinden değerli Denizcilik tarihimize ilişkin salnameler, kitaplar, gemi fotoğrafları ve ticari gemi filomuza ait Lloyd kayıtlarını özenle saklamış, Cumhuriyet tarihimizde denizciliğimize dair gazetelerde çıkan önemli haberleri köşe yazıları ve karikatürleri itinayla dosyalamıştı. Meraklı bir araştırmacının saatlerce, hatta günlerce inceleyeceği bu özel koleksiyon, denizcilik tarihimizi merak eden herkesin başvurabileceği önemli bir kaynak. Rahmetlinin kızı Nilüfer Beygo hanımefendi evinin bir bölümünde babasından kalan arşivi tasnifleyerek ziyaretçilere açmıştır. Bu koleksiyon içinde öyle bir parça vardır ki o da Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal harbinin fitilini ateşlemek üzere Samsun’a gittiği ‘Bandırma’ vapurunun saatidir. Kızıldemir, elindeki arşiv belgelerinden yıllarca tartışma konusu olan bu geminin gerçek fotoğrafını da yetkililerle paylaşmış, bu yanlışlığın düzeltilmesini sağlamıştır.
Denizcilik Tarihimize yaptığı katkılardan dolayı merhum Orhan Kızıldemir başta olmak üzere Marmara Adası Bakım Teknisyenliğinde fenerlerin bakım ve onarımında büyük özveriyle çalışmış bugün aramızda olmayan; Alaattin Algan, Vedat Erden ve İlyas Çolak’ı saygıyla anıyorum. Işıklar içinde olsunlar…
İş bu yazı hazırlanırken; Orhan Kızıldemir ve H. Can Yücel kişisel arşivlerinden, H. Okan Algan, Seçkin Erden, Nilüfen Beygo anlatımlarından ve Ali Bozoğlu ‘Gemilere Yol Gösteren Adam Orhan Kızıldemir’ makalesinden yararlanılmıştır.
Osmanlı’dan Bugüne Deniz Fenerleri kısa tarihi
“Osmanlı İmparatorluğunda ilk fenerlerin, Tersane-i Amire tarafından 1839 yılından itibaren konulması için çalışmalar başlatılmıştır ama fenerlerin yapımı ancak Kırım Savaşı yıllarında gerçekleştirilmiştir." 1855'de Kırım Savaşı sırasında, Fransız ve İngiliz deniz kuvvetlerine bağlı gemilerin, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz girişini görmeleri ve kolaylıkla Boğaz sularına girebilmeleri için, ilk olarak, bugünkü Anadolu ve Rumelifeneri köylerinin bulunduğu mevkilere birer fener yerleştirilmesiyle işe başlanmıştır. Bu iki fener 15 Mayıs 1856 günü çalışmaya başladı. İmparatorluk kıyıları boyunca yani, Girit ve çevresindeki adalar, Makedonya kıyıları, Ege Adaları, İzmir Körfezi, diğer Ege kıyıları, Çanakkale Boğazı, Suriye, Marmara Denizi, Karadeniz kıyıları, Kızıldeniz çevresinde yer alan 205 kadar fener 1856-1904 yılları arasındaki 48 yıl içinde yapılmış ve hizmete girmişti. Osmanlı Devleti kıyılarında fener inşası ve işletme imtiyazı sözleşmesi, Avusturya, İspanya, İran, Rusya, Yunanistan ve Fransız devleti delegeleriyle birlikte, Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa tarafından, 20 Ağustos 1860 tarihinde imzalandı. Böylece Azapkapı'da, bugün artık tamamen yok olan, Haliç Tersanesi'nin kapısının yanındaki binada, "Fenerler İdare-i Umumiyesi" adıyla imparatorluk kıyılarındaki fenerleri yöneten işletme kurulmuş oldu. Merkez şubesi müdürü ve mühendisleri Fransız, teknisyenleri ise İstanbullu Levantenlerdi. Fener bakıcıları, bölge fener memurları ve hizmetliler ise Türklerden oluşuyordu...
Fenerler İdare-i Umumiyesi Müdürlüğü, 1937 yılı sonuna kadar devam etti. 1 Ocak 1938 gününden itibaren, Fransızların imtiyaz ve yönetiminde olan Fenerler İdaresi, Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya) tarafından, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına 3302 Sayılı kanunla Fransızlardan satın alınıp millileştirildi. Fenerler İdaresi o dönemde kurulan Denizbank Umum Müdürlüğü'ne devredildi. 1942 yılında Devlet Limanları Umum Müdürlüğüne, 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanlar Umum Müdürlüğü'ne 1952 yılında Denizcilik Bankası T.A.O’na 1983 yılında Türkiye Denizcilik Kurumu’na 1984 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri son olarak 1997 yılında ise yeni kurulan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma işletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır.
Marmara Adaları çevresindeki deniz fenerleri
Marmara Adası’nın Tekirdağ kıyıları ve Kapıdağ Yarımadası arasındaki Marmara Kanalı, tarih boyunca transit gemi geçiş güzergahı olagelmiştir. Güney Marmara Takımadaları yer yer sığlık ve kayalıklardan oluştuğu için bu bölgede denizcileri uyarmak ve seyir güvenliğini sağlamak maksadıyla çeşitli büyüklük ve özelliklerde fenerler ve sis düdüğü binası inşa edilmişti. Başlıcaları; Asmalı Feneri, Hayırsızada(Güney Marmara) Feneri, Ekinlik(Hayırsızada) Feneri ve sis düdüğü, Marmara Ababurnu Feneri, Domuzburnu (M. Adası) Feneri, Erdek Paşalimanı Feneri idi. Bunun dışında Avşa-Ekinlik ve Yiğitler-Paşalimanı geçişi, Avşa Adası (Kumburnu) sığlık şamandıraları da bulunmaktadır. Bu fenerlerden en eski olanı Asmalı Feneri 1857 yılında inşa edilmiştir. 4 Ocak 1935 Marmara Depreminde Hayırsızada'daki (Güney Marmara) fener ve sis düdüğü binası inşaatında çalışan işçiler fırtına nedeniyle günlerce yardım beklemişlerdi. Bu ada sarp kayalıklardan oluştuğu için inşaat alanına malzemeleri götürmek hayli sıkıntılı bir işti. Bu sebeple daha sonraları Fener bekçisi tarafından da uzun yıllar kullanılacak olan ‘Dekovil’ hattı inşa edilerek gerekli malzemeler raylar üstünde tepeye taşınabilmiştir. Günümüzde Güneş Enerjisi ile çalışan Deniz fenerleri nedeniyle bu hat ve fener evleri kullanılmamaktadır. Ancak bu fenerlerin de bakımı ve onarımı, her hangi bir arızaya müdahale edilmesi gerekmektedir. Fener memurluğu Babadan oğula geçen bir meslektir. Ülkemiz kıyılarında bulunan deniz fenerleri de benzer şekilde çalıştırılmıştır. Marmara Adası’nda fenerlerden sorumlu kişi ilk olarak Hüseyin Algan’dı. Hüseyin Algan’la birlikte Aziz Kılıç da çalışmıştı. Daha sonra oğlu Alaattin Algan ve torunu H. Okan Algan. Devam eden yıllarda Çerkez Vedat(Erden), İlyas Çolak, Seçkin Erden, günümüzde ise Faik Erden bu sorumluluğu üstlenmiştir.