Cumartesi, 30 Haziran 2018 14:46

Adalı Gezginlerin Japonya ve Güney Kore Gezisi 2 - Kyoto, Nara, Kobe, Osaka, Seul...

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)
Adalı gezginler, Kyoto’da. Adalı gezginler, Kyoto’da. Fotoğraflar: Ayşegün-Nezih Bayraktar

Japonya, yaşam şekli, gelenek ve görenekleri bakımından bizlerden çok farklı ve çok ilginç bir kültüre sahip, gelişmişlik düzeyi çok yüksek bir ülke.

Japonya'da okuma yazma oranı %100 ve öğretmenler ile öğrenciler okulu birlikte temizliyorlar. Cinayet oranının en düşük, intihar oranının en yüksek olduğu ülke. Japonlar, yaptıkları hatadan dolayı özür mahiyetinde saçlarını tıraş ederler, çok incindiklerinde intihar edebilirler. Gençler arasında rahat bir cinsel hayat yaşanıyor, love otellerde birlikte olmak normal karşılanıyor. Japonya'da kara kedinin uğur getirdiğine inanılıyor ve evcil hayvan sayısı çocuk sayısından çok. Hem kahve içip hem kedi sevebileceğiniz pek çok kafe bulunuyor. Kedi sever bir çift arkadaşımız Kyoto'da bunu keyifle deniyorlar ve çok mutlu oluyorlar.

 
altin tapinak 280xAltın Tapınak
todalji tapinagi nara 280xNara Todalji Tapınağı önünde
todalji tapinagi buda 280xTodalji Tapınağı’nda Buda heykeli. Dünyanın en büyüğü olduğu söyleniyor.
 

todalji tapinak geyikleri 280xTodalji Tapınağı bahçesindeki geyikleri besledik.

Kyoto şehri Japonya ve Japon kültürünü tanımak için mutlaka görülmesi gereken şehirlerin başında geliyor. İmparatorluk döneminde 300 yıla yakın bir süre başkentlik yapmış 1,5milyon nüfuslu bir şehir. Pek çok tapınak barındırıyor. Altın tapınağı görüyoruz. Gölün ortasına akseden altından yansıması ile gerçekten büyüleyici. Altın Mabet’e girmek yasak. Dua etmek üzere ayrı bir tapınak yapılmış  Geniş bir alana yayılmış, harika bir Japon bahçesinde yürüyerek aşağıda dua edilebilen bir tapınağa ulaşıyoruz...

Bambu ormanını görüyoruz. Japonya'da bambu ağacı çok önemli. Geleneksel Japon mobilya ve ev dekorasyonunda bambu çok zevkli bir şekilde kullanılıyor.

Çiseleyen yağmura aldırmadan, ince, uzun bambu ağaçlarının arasında adeta kayboluyoruz. Tuk tuk arabaları ile turistleri taşıyan yerel halka rastlıyoruz. Atmosfer masalsı ve çok güzel.

24 Nisan Salı günü Kyoto şehrini dolaşıyor, Japon sanatını, yaşam şeklini ve yemeklerini daha detaylı öğreniyoruz. Artık çubuklarla yemek yemekte ustalaştık. Hiç de zor değilmiş, ayrıca aç kalırız diye yanımıza aldığımız çerez, atıştırmalık ve kuruyemişlere artık pek rağbet eden de kalmadı. Başlangıçta ağız tadımıza çok uymayan pek çok yemek de pek leziz gelmeye başladı. Enoshima'da yediğimiz Tempura (unlu bir sosa batırılarak kızartılan jumbo karides veya başka bir deniz ürünü) çok başarılı. Bu kadar hafif ve mideyi yormayan kızartma nasıl yapıyorlar, hayret ediyoruz. Kızarmış sosu tül gibi hafif ve kıtır kıtır.

 
kyoto kagit fenerli rest 280xKyoto’da kağıt fenerlerle bahçesi aydınlatılan restoran büyüleyiciydi.
kyotoda yemek 280xYemekleri de bir o kadar güzel...
 

Sabah kahvaltısında deniz ürünleri ile tıka basa dolu büfeye birkaç kişi hariç hiç uğramıyor, ortaya konan tek peynir tabağını anında boşaltıyoruz. Garsonlar sık sık mutfaktan bize siyah çay poşeti ve peynir taşıyorlar.

Bir çeşit çorba olan "Ramen"e, "Japon mantısı"na,"krepi"ne ve içinde deniz ürünleri olan küçük lokma şeklindeki "takoyaki"ye alıştık bile. Yeşil çaylı veya değişik meyvalı tatlıları "maşi"yi de öğrendik. Sevmesem de sık sık yeşil çay içer oldum. Anladık ki, yerel yemekler ortamında yenildiğinde çok leziz, başka yerde ise cazibesini kaybediyor, aramıyor insan.

Kyoto'daki  akşamımızda eskiden sadece geyşaların hizmet verdiği, şimdi ise turistik restoran ve barların bulunduğu, turistlerin ilgi gösterdiği sokaklardayız. Ara sıra karşımıza küçük adımlarla hızlı hızlı yürüyen, yüzü beyaz pudralı, siyah topuz saçlarına süslü tokalar takmış, tokyolu, sırtında minik bir bohçacık bulunan ipek kıyafetleri içinde gerçek geyşalar çıkıyor. Bazen geyşa kıyafeti giymiş turist kadınlar da görüyoruz, rehberimiz hangileri gerçek, bize gösteriyor. Zorlanmadan farkı fark edebiliyoruz.

Akşam serbest zamanımızda birkaç arkadaş buluşup, bir zamanlar ünlü bir Japon ressamın yazlık evi olan otantik bir restoranda yemek yiyoruz. Ortam ve dekor gerçekten çok şık. Kağıttan Japon fenerlerinin ağaçları aydınlattığı Zen bahçesi büyüleyici. Japon rakısı "Sake" içkiseverlerden tam not alıyor.

Gezimizin yedinci gününe geliverdik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan.

Kahvaltı sonrası Uji şehrine doğru yola çıkıyor ve Byoodo-in tapınağını ziyaret ediyoruz. Tapınakta çocuklar, gençler ve kalabalık gruplar bulunuyor. Arınma, dua gibi ritüeller gerçekleştiriyorlar. Daha sonra Japonya'nın eski başkentlerinden olan Nara'ya giderek Todalji tapınağını ziyaret ediyoruz. Bahçesinde bulunan kutsal geyikleri besliyoruz. Geyikler çevremizi sarıveriyorlar, ellerimizdeki yemleri yemek için bizimle hemen dost oluyorlar. Burası dünyanın en büyük ahşap yapısı imiş, içindeki Buda heykeli de dünyanın en büyüğü. Bu tapınak aynı zamanda çok önemli bir Budist okuluymuş. Şifacı Buda heykeli de burada. Büyükada Yetimhane binası da, dünyanın en büyük ahşap yapılarından biri olarak tanımlanır ya, aklımıza karşılaştırmak geliyor, hangisi daha büyük diye. Bu bina bakımlı, Büyükada Yetimhanesi ise çökmek üzere…

kobe limani 280xKobe limanı

Öğleden sonra otobüsümüzle Osaka'ya doğru yola çıkıyoruz. Osaka yolu üzerinde önce Kobe'ye giriyor, kenti turluyor, şehrin limanında dolaşıyoruz. Önemli binaların önünden geçiyoruz. Japonya'da her şehre yaklaştığımızda kilometrelerce alanı kaplayan sanayi tesisleri, güneş enerjisi panelleri, gemi ve yat limanları bizleri karşılıyor. Ülkenin gücü ve zenginliği apaçık görünüyor. Çok etkileyici ve kıskanılası. Çalışkan Japonlar, dev tesisler, fabrikalar, binalar, limanlar inşa etmişler. Dünyada haklı bir güce sahip olmuşlar. Helal olsun dedirtiyor. Kobe limanı da çok geniş ve çok etkileyici.

Akşam Osaka'dayız. Yorgunluk atıyoruz. Serbest zamanımızda 4 arkadaş buluşuyor, Japonların ünlü suşisini, bu defa buraya özgü bir yürüyen bant üzerinde servis yapan bir restoranda yemeğe karar veriyor, bu uğurda uzun bir kuyruk beklemeyi göze alıyoruz. Kapıdaki görevli, restorandan ayrılan kişi sayısı kadar müşteri alıyor içeriye. Göz hizamızda yürüyen bantın üzerine yerleştirilmiş minik tabakların içindeki çiğ deniz ürünleri ve suşilere çaresizce bakıyorum, gözüme kestirdiğim birkaç tanesine uzanıyorum. Eşim ve arkadaşlarımız benden çok daha iştahlı çıkıyor. Minik tabaklar üst üste diziliyor. Çıkışta herkes tabak sayısı kadar ödeme yapıyor. Daha sonra neşe içinde nehir teknesine biniyoruz. Yodo nehrinin kanallarında dolaşıyoruz. İki kıyıda ışıklar içinde yanıp sönen binlerce reklam panosunun arasından ve yüksek sesli müzik ve animasyon efektleri eşliğinde, sevimli rehberimizin anlatımıyla dolaşıyor, küçük köprülerin altında geçiyoruz. Keyifli bir geceydi. Gezimizin unutulmazları arasına kaydediyoruz.

 
osaka 1 280x Osaka güzel bir şehir.
osaka 2 280x Modern mimari ve doğa birbirini bozmadan tamamlıyor.
osaka kalesi 280xOsaka Kalesi
 

26 Nisan Perşembe sabahı kahvaltı sonrasında yine Osaka'yı geziyoruz. Osaka, çok güzel bir şehir, gökdelenlere rağmen yeşili çok fazla, hem modern, hem de doğallığı korumuşlar, Bol bol geniş parklar oluşturarak, şehrin ve insanların nefes almasını sağlamışlar, tapınaklar ve otantik bölgelerle birlikte keyifle yaşanılası bir şehir olmuş. En meşhur yeri kalesi. Kaleye ilk taşlar 1597’de Hideyoshi Toyotomi tarafından konmuş. Şehre bir tepeden bakıyor. Etrafında teknelerin gezindiği bir nehirle çevrelenmiş karakteristik Japon mimarisine sahip. En üstte seyir terası, alt katta müze ve geleneksel yaşama dair görseller yer alıyor. Bahçesinde oturup güneşleniyor ve soluklanıyoruz. Shitennoloji Tapınağı 'nı geziyoruz. Tezgahlarında binlerce deniz ürününün yer aldığı Balık pazarında çubuklarımızı kullanarak öğle yemeği yiyor, kapalı ve açık çarşıda dolaşarak alışveriş yapıyoruz.

Akşam yemeği için Kobe'ye yeniden döneceğiz... Duvarlarında güzel yağlıboya tablolar asılı, camekanlarda değerli porselen eşyaların sergilendiği şık bir restoranda, eti pişiren ustanın maharetini şova dönüştürdüğü bir sahneleme ile, oldukça pahalı ama lezzetli, ünlü Kobe bifteği yiyoruz.

9. gün: Kore’ye

Artık Japonya’dan ayrılma zamanı. 10:30 da yerel hava yolu ile Güney Kore'nin başkenti Seul'e hareket ediyoruz. Uçakta Güney Korelilerin adetleri ile ilgili tanıtıcı bir kitap okuyorum, muzip ve neşeli insanlar olduğunu keşfediyorum. Ayrıca bakımlarına ve güzelliklerine çok düşkünler. Rehberimiz, ciltlerinin parlak ve ışıl ışıl olduğunu belirtiyor. Kozmetik konusunda dünyada ayrıcalıklı bir yere sahipler. Salyangoz kremi ve maskesi pek ünlüymüş. Uçuş zamanını, yüzlerine kapattıkları kozmetik maskeyle, dinlenerek geçiren kadınlar dikkatimi çekiyor. Dünyanın en büyük 13. şehri olan Seul'ün merkezi nüfusu 10 milyonun üzerinde. Megakent çevresi ile birlikte 24,5 milyon nüfusa sahip. Yüzölçümüne oranla teknoloji ve sanayide dünya devleri ile yarışan bir ülkenin başkenti ve uçağımız havalimanına inerken altımızda görünen köprünün uzunluğu bizleri şaşırtıyor. Git git bitmiyor yani. Şehirde pek çok asma köprü ve gökdelen bulunuyor.

İnsedong caddesini geziyor ve öğle yemeği yiyoruz. Güney Kore'ye geldiğimizden beri Japonya'dan farklı görüntüler dikkatimizi çekiyor. Üzerinde kocaman haçlar bulunan kiliselerin çokluğu, insanların daha uzun boylu ve atletik görünüşü, genç kuşağın oldukça güzel bir fiziğe sahip olması, yolların kirli, insanların daha gürültücü olması, bindiğimiz otobüste arabesk görünüşlü püsküllü kadife perdelerin yarattığı abartıyı, trafiğin sağdan akışı gibi... Bu şehir ana kıtada ve Asya'da olduğumuzu hatırlatıyor bize. Cadde üzerinde ilginç tasarım dükkanları ve yerel kıyafetler satan butikler var, vakit olsa hepsi incelenmeye değer ve çok ilginç. Japonya'da olduğu gibi Kaligrafi sanatı burada da çok yaygın. Dükkanların önü boy boy fırça dolu, suluboya fırçası sanıp heyecanlanıyorum, birkaç tane satın alıyorum.

Namsangoi Hanok Köyünü geziyor, geleneksel Kore yaşamını öğreniyoruz. Namsan Televizyon Kulesi’ne çıkıyoruz. Şehrin en yüksek yeri ve simgesi. En üst katta torunlarımıza anlatacağımız tarihi bir ana tanıklık ediyoruz. Televizyonlarda, Güney Kore ve Kuzey Kore'nin "tarihi barışması"nı simgeleyen iki ülke liderinin tokalaşması canlı canlı ekranlarda...

Akşam Kore barbeküsü yapılan bir restorana götürüyor bizi rehberimiz Fuzuli Bey. Grup grup oturup uzun borular ile havalandırması sağlanmış barbekü masalarımızda kendi etimizi pişiriyor, çok acı wasabi sos ve mezeler eşliğinde yiyoruz.

Geceleme Seul’deki otelimizde. Banyo'da özel bir bölüme yerleştirilmiş olan klozetimiz, Japonya'daki benzerleri gibi çok titiz ve fonksiyonel ve üzerinde yanıp sönen ışıkları ve düğmeleri ile etkileyici görünüyor:) Bizde yine hayranlık ve şaşkınlık uyandırıyor.

 
kore savas muzesi 280xSeul’de Kore Savaş Müzesi
kore savas muzesi 2 280xMüzenin içinde Türk standları
 

10. Gün: Kore Savaş Müzesi’nde Türk izleri

kore savas muzesi 3 280xMüzenin içinde Türk standları

Kore Savaş Müzesini geziyoruz. Bilindiği gibi iki Kore arasındaki savaşta ülkemiz Amerika ve Avrupa devletlerinin yanında yer almış, kahramanca savaşmış, şehitler vermişti. Güney Korelilerin takdirini, sevgi ve saygısını kazanmıştı. Müze girişindeki plakada uzak diyarda vatan ve aile hasreti içinde şehit düşmüş yüzlerce askerimizin isimleri kazınmış. Bize ayrılan bölümde bayrağımız ve askerlerimize ait kıyafet ve aksesuarlar var. Hüzünlü ve düşündürücü. Savaş acı dolu ve ürkütücü diyoruz.

Han  Nehrinde tekne turu yapıyoruz. Iraklı ünlü çağdaş mimar Zaha Hadid'in Dongdaemun Design Plaza adındaki etkileyici binasını gezip, Kore yemekleri yiyoruz. Myeondong ve Namdemun semtlerini geziyoruz. Kozmetik alışverişi yapıyoruz. Sokaklardaki yemek satıcılarını fotoğraflıyoruz. Alışveriş sokakları, cıvıl cıvıl, hareketli, canlı ve genç bir enerjiye sahip.

23:45 de THY uçağı ile Seul'den ayrılıyoruz. Geceyi uçakta geçireceğiz.

 

 

han nehri kanal gezisi 280xHan Nehri’nde tekne gezisi

Daha önce seyretmeye fırsat bulamadığım Japon hükümdarı Meiji'ye hediyeler götürmek üzere 1890 yılında maceralı bir yola çıkan ve dönüş yolunda batan "Ertuğrul Fırkateyni" filmini seyrediyorum. Uçağımız batıya doğru ilerlerken iyi ki gelmişiz, iyi ki sizleri tanıdık diyorum, Japonya'yı ve Güney Kore'nin Seul şehrini, Japonları ve Güney Kore'lileri kısacık zaman diliminde de olsa tanımaktan fazlası ile memnunum. Rehberimiz Fuzuli Bulut Bey, saygısı, sevgisi, yardımseverliği ve inanılmaz bilgisi ile çok özel biriydi. Sayesinde dolu dolu, unutulmaz bir gezi yaşadık, daha görecek şeyler yok muydu? Vardı elbette. Bu kadar kısa zamanda yapabileceklerimizin azamisini yaptık. Bu seyahat daha çok hatırlanacak...

Ayrıca, iki ülkeden, Japonya ve Güney Kore'den "Modern ve Gelenekselin Göz Kamaştırıcı Uyumu'ndan" ilham alabilirsek ülkemiz için aydınlık bir pencere açılır diye düşünüyorum.

 

Son değişiklik Pazartesi, 02 Temmuz 2018 17:47
Yorum yapmak için oturum açın