“Siz Ada’yı uykuda yakaladınız mı hiç? Dinlenirken deniz, birbirine fısıldayan kayıkları, ağaçların aşk hışırtılarını işittiniz mi hiç? Ya da sessiz esen rüzgarın geçmiş yazlardan kalan kalp kırıklarını süpürdüğünü farkettiniz mi hiç? Ne zaman gerçekten baktık Burgaz’a, ne zaman gerçekten dinledik?
Nelere göğüs gerdi hiç bilmedik. Ayaktaydı yüzyıllarca. Badireler atlattı yılmadı, ayrılıklarla bilendi yıkılmadı. Kavuşmalarla tazelendi, aşklarla yeşillendi. Gün geldi göçenlere yatak, gün geldi doğanlara kundak oldu. Ciğerlerini söktüler ses etmedi. Renklerini sildiler pes etmedi. Hep bekledi. Hep bekledi. İnsanlar çekildiğinde hep ona kaldı yorgun ruhların çilesi.
Gözü pek köpeklerin, karnı aç kedilerin korkuları onu sardı. Fırtınalara karıştı. Dalgalarla savaştı ama yalnızlığına çare bulamadı. Bizi özledi Burgazada, bir tek bizi bekledi...”
Orada olsaydım, kimseye görünmeden, yanıma hiç bir eşya almadan, çıkardım evimden, karışırdım ruhunun güzelliklerine. Ne kimlik lazım olurdu senin yanında ne de para. Kimseye söyleme ama evimin anahtarı bile bir halının altında.
Çok karanlık olman gerekirken bu saatlerde, eminim aydınlık olurdu kalbinin en orta yeri. Kâh bisikletlerin farlarıyla, kâh Kardeşler’in süslü ışıklarıyla. Etraftan gelen çatal bıçak sesleri pek açardı içini. Bilirim hiç sevmezsin kapalı perdeleri. Açık kapılar istersin. Balkondan gelen kokular, pencereden pencereye seslenen dedikoducu komşular.
Etrafı denizlerle çevrili güzel arkadaşım, içini okurum ben senin. Bilirim, tenhalaşmak hiç istemezsin. Ama üzülme, ben bir iki vakte gelirim, açarım perdeleri, salarım komşuları pencerelere, Ergün’de bir çay içer, kulübe doğru şöyle bir gezerim. Sahilden geçmeyi ihmal etmem, herkese senin adına selam ederim. N’apalım çarşıdan da artık dönüşte geçerim. Ahmet Bakkal gözler olmuştur yollarımı. ‘Veresiyemiz yoktur’ yazan tabelanın arkasından gülen İsmail’e ben de, ‘veresim yok’ diyen gözlerle gülümserim alırken çikolataları-mı. Derken eve varmışım, cebimde huzur taneleri. Şimdi de eve giresim yok iyi mi? O halde alı-rım turuncu bisikletimi, ver elini Ay Nikola ver elini Kalpazankaya. Hava da pek sıcak ama... cehennem sıcağı olsa çekilirsin sen Burgazada.
Yine geç oldu, dönmeli artık. Akrep ile yelkovan bile uykuda. 50 yaşına da gelsem alışamayacağım şu geçen zamanın hızına. Manzaraya daldım, gelmişiz bak, ‘Gezinti Caddesi’ yazıyor tabelada. Ben biraz balkondayım. Sen artık uyu, uyandıracağım seni kızarmış ekmek kokusuyla...