Perşembe, 13 Haziran 2019 21:14

Yassıada, bir talan “platosu”...

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)

02 yassiada maket 280xYassıada - maket

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Mayıs 2019 tarihinde Yassıada’yı kalabalık bir heyetle ziyaret etti, çalışmaları yerinde gördü ve sonra gazetecilere açıklamalarda bulundu. Ve dedi ki, “Yassıada bir tarih platosuna dönüştürülmüştür.”

Herhalde Yassıada’nın bugününü, tarih ve plato sözcükleri gibi farklı ama birlikte kullanıldığında bir o kadar güzel tanımlayan başka bir kavram bulunamazdı.

Gerçekten de Yassıada’da bir “plato” kurulmuştu.

Ne için kullanılacağı anlaşılamayan, adanın yakın tarihi de dahil hiç bir dönemi ile ilgisi bulunmayan, yapay, sevimsiz ve betondan bir plato.

Bu platonun bir köşesinde “Demokrasi Feneri” olacak, “Sonsuzluk İskelesi”nden karaya çıkılacak, “Özgürlük Platformu”nda sahne alınacak, Demokrasi Şehitleri Anıtı”na yüz sürülecek, “27 Mayıs Canlandırma Alanı”nda da ziyaretçilerin “his”lenmesi sağlanacaktı.,

Çünkü “27 Mayıs’ta yaşananların mimari anlamda yaşatılması” bekleniyordu. Mimari anlamda nasıl yaşatılabileceği, içinden çıkılması çok zor bir sorunsal olsa bile.

Talimat böyle verilmişti ve mimar da bu talimatı yerine getirmişti.

Yukarıdan, sağdan soldan bakıldığında ada betona kesmişti ama ne gam. İstanbul’dan ders alınmıştı, 17 yıllık “ihanetin” ardından dikey yerine yatay mimari tercih edilmişti ya, Yassıada da bunun ilk örneği olmalıydı.

Bir uçtan ötekine kesintisiz uzanan, adayı kayalıklar dahil çepeçevre saran yatay mimarlık platosu.

Uluslararası toplantılar adası

Adada yapılan bunca binanın, kurulan ve kurulmakta olan tesislerin kime nasıl hizmet edeceği, kısacası bunca yatırımın hangi işlevle değerlendirileceği uzun süredir merak edilmekte idi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu soruya açık bir yanıt vermemekle birlikte, hep uluslararası toplantıları, “dünyadan gelecekleri” işaret etti. “Uluslararası toplantılara adanın özelliklerini” anlatacaklarını, “bu adadan bunlar geçti” diyeceklerini söyledi. Tesisleri gezip gördükten sonra gurur duyduğunu, “dünyadan gelenlerin hayran kalacağı bir proje” ortaya çıktığına inandığını da ekledi.

Ankara Beşevler’de Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Okluk Koyu’nda Yazlık Saray ardından, dünya liderliği iddiasının prestij mekanları arasına “Zirveler Adası” da eklenmek isteniyordu anlaşılan. Onların Davos’u, Camp David’ı varsa, bizim de Yassıada’mız olacaktı.

“Ustalık dönemi” eserleri arasında Yassıada ve Sivriada

03 yassiada insaat 19 mayis 280xYassıada - inşaat (19 Mayıs 2019)

Aslında Yassıada’nın bir kongre adası yapılması fikri, Adanın Bakanlar Kurulu kararıyla Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak isminin değiştirilmesinin hemen ardından gündeme gelmişti. Konu, dönemin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından bir çalıştayda ele alınmış, çalıştaya İstanbul’un önde gelen kongre ve incentive turizmi organizasyonları yapan seyahat acentaları da davet edilmişti. Düşünce, tıpkı Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’nin inşa ve işletmesinde olduğu gibi, işin içine ilgili uzman iş dünyasını da sokmaktı. Hatırlıyorum, konu bu çalıştayda enine boyuna ele alındı. İki günlük toplantı sonrasında bir açıklama yapılmadı. İçeriden aldığım bilgi, katılanların büyük bölümünün, Yassıada’nın bir kongre adası olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı yönündeydi. Şehre uzaktı. Lojistik olarak önemli problemler olacaktı ama en önemlisi, İstanbul’a uluslararası kongre için gelenler, İstanbul merkezinden uzak olmak istemiyorlardı. Kongre oturumları kadar, şehrin çekici yaşam alanlarının yakınında, merkezinde olmak da ilgilendiriyordu katılımcıları. Harbiye ile Maçka arasındaki vadinin Kongre Vadisi olarak öne çıkması bu cazibe nedeniyleydi.

Konu uzun süre gündemden düşer gibi oldu. 2009 yerel seçimlerinde İBB sitesinde hem Yassıada ve hem de Sivriada projeleri yer almıştı. Kanal İstanbul gibi çılgın projelerle birlikte anılmaya başlanmıştı Yassıada ve Sivriada. 2011 haziranında o zamanın başbakanı, bugünün cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul için sembol projeler arasında görüyordu bu iki adaya yapılacakları. “Her iki adayı da uluslararası birer kongre merkezine dönüştüreceğiz" diyordu. “Ustalık” dönemiydi ve sıra artık İstanbul’a ve Türkiye’ye atılacak imzalara gelmişti. İmza, büyük inşai projelerle birlikte, siyasi olarak da anlam taşıyacak sembol mekanları gündeme taşımıştı. Çamlıca’ya en büyük cami, Taksim’e, Aya Triada ile yarışacak cami gibi..

Sonrası ardı ardına geldi.

Mart 2013’de İstanbul 5 no.lu Koruma Kurulu, Sivriada’yı tarihi SİT konumundan çıkardı.

Nisan 2013’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kanunla beraber Yassıada ve Sivriada turizme açıldı. Bu kanuna göre iki adada yapılacak olan planlama, imar ve inşaat uygulamaları ile diğer düzenlemeler Kıyı Kanunu hükümlerine ve diğer mevzuatta yer alan kısıtlama ve prosedürlere tabi olmayacaktı.

Yassıada ve Sivriada, Adalar 1/5000’lik Koruma Nazım İmar Planı kapsamından çıkarıldı ve bu iki ada için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeni planlar hazırladı. Planlarda 0.40 gibi çok yüksek bir yapılaşmadan söz ediliyordu. Tepkiler üzerine bakanlık planları geri çekti ve yeni planlarda yapılaşma 0.20’ye indirildi.

Görev TOBB’a veriliyor...

Tepkiler, tartışmalar, itirazlar ve birbiri ardına açılan iptal davaları devam ededersun, Mayıs 2015’de Sivriada ve Yassıada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla imzalanan protokolle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği iştiraklerinden Gümrük ve Turizm İşletmeleri A.Ş.’ye devredildi. Yapılması planlanan tesisler için inşaat ruhsatının çıkartıldığı açıklandı.

Tesisler için her yerde yapıldığı gibi, “yap işlet devret” gibi bir formül göndeme getirilememişti anlaşılan. Çünkü yapıp işletebilecek kimse bulunamamış olmalıydı. Hem yapımında ve hem de işletmesinde para harcayacak bir “ticari” kurum yoktu doğal olarak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Mayıs ziyaretinde dediği gibi, “devlet ticaretle uğraşmaz”dı. “Sadece belli toplantılarda burası kullanılırsa, burası yürümez, iflas eder”di. Devlet ve özel sektörün yapamayacağı bu “prestij-hayal” proje için görevlendirilecek kurum arandı ve bulundu. TOBB, bu görevi üstlenecekti. Verilen görevi Erdoğan, “Şimdi biz bu adayı bu hale hamdolsun getirmesi için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine dedik ki bu iş size yakışır.” diye açıklıyor ve devam ediyordu: “Dolayısıyla bu adayı şöyle ele alalım... uluslararası toplantıları, ulusal toplantıları burada yapalım, bu toplantılarla da bu adanın mahiyetini gelenlere, gidenlere anlatalım. Şimdi işin restorandı, diğer bölümleriydi, içinde olan insanlar olarak inanıyorum ki TOBB o işi zaten çözecektir."

TOBB’a yakışmasının iki nedeni vardı. Biri kamu kurumu olduğu için ihalesiz verilebiliyordu, ikincisi de “duygusal” nedenler. Uzun zamandır işsizlik fonu dahil dibini bulmadığı fon bırakmamış yürütmenin gözü TOBB gibi meslek kuruluşların birikimlerindeydi. TOBB yönetimi de, hayır diyecek halleri bulunmadığı ve bu dönemde nasılsa hesap soracak kimse olmadığı düşüncesiyle kabul etmiş olmalıydı, bu “görev zararı” yazacak “ticareti”. Nasılsa sağılacak şirketler hazırdaydı. Zarar yazsalar da, gemilerini zor bela yüzdürseler de, ve hatta kapatmak için çırpınsalar da, yüzbinlerce şirket paşa paşa aidatlarını ödeyecekler ve “görev zararı” karşılanabilecekti.

Sonuçta olan Yassıada’ya oluyor, Demokrasimizin hafıza mekanı olarak olduğu gibi değerlendirilebilecek, yüzleşmenin alanı olarak kullanılabilecek ve Mandela ve arkadaşlarının 18 yıllarını geçirdikleri Cape Town Robben Adası gibi uluslararası düzeyde saygı görecek Yassıada, bir talanın platosuna dönüşüyordu sadece 5 yılda.

Göz göre göre...

Son değişiklik Cuma, 14 Haziran 2019 21:05
Yorum yapmak için oturum açın