Babam, İstanbul'da bir yaşlılar huzurevinde kalıyor. Fırsat oldukça onu tek kişilik odasında ziyaret ediyorum. Bedensel olarak zayıfladı, zor yürüyor, hareketleri yavaşladı, sık tuvalete gidiyor. Ancak zihin sağlam, günlük gazete okuyor, gündemi takip ediyor, odasındaki TV'den haberleri izliyor, TRT3 klasik müzik programları dinliyor.
Etrafında olan biteni çok dikkatle izliyor, zihnine kaydediyor. Herkesi kendine göre sınıflandırıyor. Benimle kendisi için zor da olsa laflıyor, çok eski olayları hatırlayıp isimler vererek anlatıyor. Üç öğün önüne gelen yaşlılar için özel yemeği yiyor.
Çoğunlukla basit çorba, arkasından sebze haşlama karnabahar fasulye, pırasa, sonra pilav - pirinç veya bulgur- veya makarna, son olarak yoğurt. Ben gelince şekersiz açık çay içiyoruz. Ona gazete makaleleri okuyorum.
Huzurevi’nin bir katında genellikle Alzheimer yaşlılar var, personel onlara "hasta", diyor. Tepkisiz boş bakan yaşlı insanlar.
Aralarında bir eski fizik profesörü var, İngiltere'de doktora yapmış, üniversite bölüm başkanlığı, büyük kamu kurumlarında üst düzey görevde çalışmış, çok sayıda bilimsel makale yazmış, şimdi TV odasında tepkisiz oturuyor, hayal gibi geziniyor.
Bir başka sosyal bilimci profesör hanım var, zihin tümüyle gitmiş, tepkisiz. TV'de boş gözlerle TRT müzik izliyor. Köşede sessiz oturuyor.
Otobüs işletmesi sahibi çok zengin bir işadamı var. Çocukları ara sıra hafta sonları uğruyorlarmış. Burada para yok, zenginlik yok, hiçbir şeyi yok.
ABD'de uzun yıllar kalmış bir yaşlıyı çocukları buraya daha ucuz bakılır diye getirip bırakmışlar, Burada herhalde yarı fiyat ödüyorlar. Bırakıp gitmişler. 2 yıldır kimse ziyaretine gelmemiş.. Adam nerde olduğunu unutup İngilizce konuşmaya başlıyor, kimse anlamıyor, personelin İngilizce bilgisi yok.
Adam çaresizliğini anlatıyor, belli ki zamanında ABD'de iyi paralar kazanmış, herhalde sigortası var, geliri var, ama çocukları burada unutmayı tercih etmişler.
Bir başka gurupta normal yaşlılar var, onlar +3 katında kalıyorlar, +4 katında birlikte olabilecekleri, oyun oynayabilecekleri bir mekan var. Aralarında çok iyi İngilizce Fransızca konuşan bir emekli büyükelçi tanıdım. Gençliğinde çok önemli merkezlerde New York, Riyad, Akra’da görev yapmış. Büyükelçi bedensel olarak sağlam, güzel giyiniyor, biraz demans başlangıcı yaşıyor. Duyma zorluğu var, konuşurken uygun kelimeleri seçme isim hatırlama zorluğu yaşıyor. Takıntıları var, günlük gazete okuyor, radyo-TV takip ediyor, arada bir dışarı çıkıp gezip dönüyor. Cebinde parası yok, alışveriş yapma imkanı yok.
Bir büyükelçi eşi hanım var, bedensel hareket zorluğu çekiyor ancak zihin sağlam, +4 katında tahta boyama faaliyetine katılıyor.
Babamın yanındaki odada bir yaşlı adam var, hiçbir ortama katılmıyor, odasında oturuyor, izin alabilirse bina dışına kapı önüne çıkıyor, gelen gidenle konuşuyor laflıyor.
Huzuevinin sahibi iyi niyetli çalışkan bilgili, yardımsever bir karı-koca. Gün boyu 50'ye yakın yaşlıya hizmet etmek onların sağlık, barınma beslenme temizlik sorunlarını çözmek kolay değil. Personel genç, çoğu doğulu, asgari ücretle vardiyalı çalışıyorlar. Güler yüzlü iyi niyetliler, yaşlılarla bir arada uzun süreli çalışmak kolay iş değil.
Yaşlının sağlığı iyiyse, zihni açık ise herkes ona karşı çok iyi, zihni bulanık olunca, sağlık bozulunca her şey birden zorlaşıyor. Personelden bir şey istemek kolay değil, o zaman yaşlı için çaresizlik zor zamanlar başlıyor. Yaşlı yakınlarının ilgisi önemli oluyor.
Rahmetli annemin beyin damarlarında kireçlenmeden ötürü son 2-yıl konuşma zorluğu oluştu, sorulara kısa cevaplar veriyordu, herkes durumunu demans zannetti, ama büyük ihtimal her şeyi duyuyor görüyor anlıyor ama konuşamıyordu.
Yaşlıların huzurevinde hayatları kolay değil, unutulmuş olanların durumu daha zor.
Hayat başlıyor bitiyor, öyle böyle zaman akıp gidiyor, geriye dönüş yok.
Yaratanın verdiği bu güzel hediyeyi sağlıklı mutlu en iyi şekilde geçirmek lazım.
Prinkipo, 5-Mayıs 2019