Adalar’da yaz sorunlarıyla başladı.
Dokuz günlük bayram tatili, Ramazan günlerinin asudeliğini alıp götürdü. İnanılmaz bir kalabalık, özellikle de tarifeli seferlerinin ücretsiz olduğu üç günde, başta Büyükada olmak üzere Adalar’da basmadık yer bırakmadı.
İçindeki hiç kimsenin mutlu olamayacağı onbinlerle ifade edilen kaotik bir kalabalığın, bir uçtan ötekine amaçsız salınımıydı olan biten.
Her akşam geride tüm sokakları kaplayan çöplerden başka bir şey kalmıyordu.
Adalılar evlerine çekilmiş, çaresizdiler. Sabah ve akşam saatleri dışında başlarını çıkarmıyorlardı dışarıya.
Marketlerde tüm raflar boşalmıştı.
Kuralsızlık sonuna kadar egemendi. Tarifeler, liste fiyatları yerine keyfe kalmış rakamlar talep ediliyordu. Tutturabildiğine...
Tatil haftası bitti de, biraz da havaların yardımıyla yeniden sükun egemen oldu.
Biraz nefes
Okullar tatil olana kadar bir nefes alımı zaman.
Ya sonra?
Yıllardır aynı şeyleri konuşmaktan bir hal olduk.
Aynı sıkıntıları dile getirmekten. Onca toplantı, onca arama, onca atölye, onca saha araştırması, onca insanın zamanı ve emeği pahasına üretilen çözüm önerileri, bugüne kadar hep bir başka bahara ertelendi. İcradan sorumlu tüm birimler topu birbirine atmaktan başka bir şey yapmadılar. Gerekçeler ya da yetki problemleri, yapılanların, yapılması gerekenlerin önüne geçti.
Şimdi de ertelemenin, gerekçelerin adı 23 Haziran.
23 Haziran önemli gerçekten de. İstanbul için, Adalar için, hatta Türkiye için.
“Her şey” bir anda “güzel olacak” mı bilemiyorum.
Özellikle Adalar için kuşku duyuyorum.
Adalar Kent Konseyi Genel Kurul sürecinde yaşananları izledikçe, kuşkularım artıyor.
Adalar’ın devasa sorunlarının elbirliğiyle çözümünü bir tarafa bırakıyorum. Kent Konseyi gibi gönüllülüğün egemen olması gereken bir kurumsal yapıda, dünyaya bakışları arasında derin farklılıkları olmayan, kendilerine demokratım diyen insanların bile bir araya gelip sorun çözmek için konuşamadıkları, ilkeler ilkeler deyip her şeyi sonuna kadar kişiselleştirdikleri, kendilerine, kimliklerine, gruplarına yapılmasını hazmedemedikleri her şeyin başkalarına yapılmasını mübah saydıkları ya da en azından ses çıkarmadıkları, karşısında gördüklerini itibarsızlaştırmak için sapla samanın birbirine karıştırmaktan geri durmadıkları 2-3 aylık süreci yaşayınca, umudum azalıyor.
Dokuz günlük bayram tatilinde olduğu gibi, başımı dışarı çıkarmak gelmiyor içimden.
Her şeye rağmen, iyi yazlar...