Salı, 31 Ocak 2017 20:58

Adalı Gezginler: Polonya - Ukrayna turu

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Auschwitz – Birkenau kampları Auschwitz – Birkenau kampları Fotoğraflar: Ayşegül - Nezih Bayraktar

aysegul nezih bayraktar x280Ayşegül-Nezih BayraktarRehberimiz Elizabeth Finzi eşliğinde toplanan grubumuz 12 Eylül 2016 Pazartesi sabahın erken saatlerinde Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan hareketle Ukrayna’nın Lviv şehrine varıyor. Havaalanında bizi bekleyen otobüsümüze binerek yolculuğumuza başlıyoruz. Önce şehir turu yapıyor, dönüşümüzde bir gece kalacağımız şehri kabaca tanımaya çalışıyoruz.

Polonya sınırından otobüsümüz ile geçişimiz oldukça uzun ve sıkıcı oluyor. Ukrayna, Polonya sınırında tüm arabalar çok sıkı aranıyor, hatta arabaların iç kısımları tornavida ile sökülüp bakılıyor. Otobüsteki tüm özel eşyalarımızı yanımıza alarak inmemiz söylendiğinde içeride unutulan üç karton sigara yüzünden sınırda saatlerce alıkoyuluyoruz; kurt köpekleri eşliğinde valizlerimiz tek tek açtırılıyor. Bu uygulama bize özel değil, iki ülke arasındaki bir durum. Lviv’den Krakow’a otobüsle seyahat etmemizin cezası bu sanırım, hâlbuki dönüşte ters yönde gümrük geçişimiz çok kolay oldu.

Sınırda bekleyişimiz sırasında Polonya hakkında epeyi dedikodu yapıyoruz. Ukrayna freeshopunun ucuzluğu karşısında şaşkına dönüyor, hakiki süt kaymağından yapılmış dondurmaları yiyor ve dönüp geri geleceğimiz bu güzel şehre sempati besliyoruz. İşin garibi bir zamanlar Lviv, Polonya’nın başşehri imiş.

Polonya Cumhuriyeti, Orta Avrupa’da bulunan ve Almanya’nın doğusunda, Rusya’nın kuzeybatısında ve Baltık Denizi’nin güneyinde bir ülkedir. Yüzölçümü olarak Avrupa’nın dokuzuncusudur. Ayrıca yaklaşık 38 milyonluk nüfusuyla da dünya sıralamasında 33.’dür. 2004 yılının Mayıs ayında Avrupa Birliği’ne (AB) üye olan Polonya’nın Avrupa Birliği ülkelerine olan ihracatında yaşanan artış ülkenin büyümesine katkıda bulunmuştur. Yaz ayları sıcak da olsa yağmurlu geçiyor Polonya’da. Kış aylarında ise Kasım ayında başlayan kar yağışı, Mart ayına kadar ülkeyi terk etmiyor. Polonya’da en güzel sıcağın hissedildiği ve güneşin görüldüğü aylar Haziran ve Temmuz.

Polonya’nın en ünlü sanatçısı, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış besteci ve piyanist Fredric Chopin’dir. Avrupa’nın en dindar ülkesi olduğu söylenmektedir. Polonyalıların %90’ı Katolik olduğunu söyler. 1978 yılının Ekim ayında, Krakow Piskoposu kardinal Karol Wojtyla, II. Jean Paul adı ile ‘Papa’ seçilmiştir. Wojtyla, yani II. Jean Paul 2005 yılında yaşlılığı nedeniyle ölmüştür.

lancut satosu x280Lancut ŞatosuNihayet sınırı geçip, Chopin’in noktrinleri eşliğinde Polonya topraklarına giriyoruz ve yaptığımız tüm dedikoduları unutuyoruz. Akşam yorgun argın demir kapı ile açılan bir korunun içinden geçip, odamıza yerleşiyoruz. Duvardaki şövalye ve kılıç dekorları eşliğinde yemeğimizi yiyip odamıza çekiliyoruz.

Ertesi sabah 13 Eylül Salı kuş cıvıltıları ile uyanıp pencereden baktığımızda kocaman ağaçları olan bir korunun içinde tarihi bir şatoda yattığımızı anlıyoruz. Kahvaltıdan sonra bir bölümünde kaldığımız Krasiczyn Palace (Sarayı) turu yapıyor, yerel rehberden bilgi alıyoruz. Daha sonra içinde devasa ağaçların yer aldığı harika bir korunun içindeki Lancut Şatosu’nu gezmeye gidiyoruz. Öğle yemeğini yerel bir lokantada yiyoruz.

wieliczka tuz madeni 280xWieliczka Tuz MadeniÖğleden sonra Wieliczka Tuz Madenini geziyoruz. Madenin derinliği 327 metre, içindeki tünellerin uzunluğu 300 km civarında. Ziyaretçilerin gezebildiği yol 3,5 km uzunluğunda. Rehberimiz eşliğinde yüzlerce basamak tahta merdivenden yerin altına iniyoruz. Bu bölgede insanların ve mitolojik karakterlerin heykelleri yer alıyor. Ünlü hükümdar Kazimir’in heykeli tuzdan ve çok etkileyici. Şamdanlarda kullanılan tuz, cam gibi görünecek şekilde oyulmuş. Ziyaretçi yolunun sonunda ise bir katedral var. Katedralin son akşam yemeğini betimleyen freskoları, Meryem Ana heykeli ve muhteşem kristal avizesi, duvarları, yer karoları, her şey tuzdan ve inanılmaz etkileyici. Madende bir de yeraltı gölü var. Ayrıca tahta şapeller ve tuz madenciliğinin tarihini anlatan bir müze, hediyelik eşya dükkânı, restoran, kafeler var. Burası Krakow kentinin altında tuzdan bir şehir. Tavanlar çok yüksek ve ferah, hiç sıkıntı duymuyorsunuz. Yürüyerek aşağı doğru inerken şaşkınlık içinde her detayı görmeye çalışıyorsunuz. Yukarı çıkışımız turistik modern asansör ile değil, işçilerin kullandığı tel kafesli bir asansör ile. Yeryüzüne çıkışımız oldukça zevkli ve heyecanlı oluyor.

Otobüsümüze binerek Krakow’a ulaşıyoruz. Akşam yemeğimiz klasik müzik eşliğinde şık bir Polonya lokantasında. Konaklama eski şehir merkezine çok yakın olan Pollera Hotel’de. Yorgunluğumuzu atıp gece şehir merkezine doğru bir yürüyüş yapıyor, büyüleyici eski meydan manzarasına karşı kahvemizi yudumluyoruz. Işıklandırılmış süslü faytonların nal seslerini dinliyoruz.

krakow eski meydan 280xKrakow Eski Meydan
meydan 280xMeydan
meydan cevresi 280xMeydan çevresi
 

Ertesi sabah kahvaltı sonrası yürüyerek Krakow şehir turu yapıyoruz. Tarihi kilise ve katedralleri görüyor, eski şehir meydanının bakımlı ve pek süslü faytonlarını seyre dalıyoruz. Adalar’da böyle bakımlı faytonlar görmek istiyorum demekten artık yorulduğum için sadece hayran hayran bakmakla yetiniyorum.

Şaşırtıcı dönüşlerle kenti dolaşan, “Vistul” nehri, inişli çıkışlı yollar; koca meydanların ve caddelerin yanı sıra daracık sokaklar ve köşeler, Krakov’u daha bir güzelleştiriyor.
“Krakov Pazar Meydanı” (Market Place), 200x200 metrekare boyutunda dev bir meydan. Avrupa’nın en büyük kent meydanıymış. Meydanın ortasında “Kumaşçılar Binası” denilen sarı bir bina var. İçinde birbirine benzeyen çok sayıda turistik mağaza bulunuyor. Vitrinlerde çoğunlukla kehribardan yapılmış kolye, bilezik ve yüzükler göze çarpıyor. Bu büyük meydanın ortasından bir de kule var. Bu, yıkılan belediye binasının kulesi. Meydanın çevresinde sevimli kahveler, değişik köşelerde sergilenen gösteriler ve konserler, uçuşan güvercinler, seyyar satıcılar, cıvıl cıvıl ve oldukça hareketli bir görünüm... Tarihi kapalı çarşıyı geziyor, hediyeliklerden alıyoruz. Öğle yemeğimizi yerel bir lokantada yiyoruz. Pazar Meydanı’nın kenarında bir kilise var. Her saat başı, çan yerine trompet sesleri geliyor bu kiliseden. Trompet, bir ortaçağ şarkısı çalıyor: “Hejnal marjacki”. Ama bu şarkı tam ortasında kesiliyor. Çünkü zamanında, bir Tatar savaşçı şarkının tam ortasında trompetçiyi oku ile öldürmüş... Krakov’un Florianska adlı caddesinin bitiminde bir kale burcu var.

auschwitz 02 280xAuschwitz – BirkenauÖğleden sonra Auschwitz-Birkenau kamplarına gidiyoruz ve çok ama çok üzülüyoruz...

Auschwitz-Birkenau, (1940-1945)Nazi Almanya’sı tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampı. UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunuyor.
Auschwitz I’in giriş kapısı ve ünlü slogan, “Arbeit macht frei” çeviri: “Çalışma insanı özgürleştirir.” yazıyor.
1. Dünya Savaşı sonunda Almanya’da yaşanan ekonomik bunalımın baş sorumlusu olarak gösterilen Yahudilerin en acımasız yöntemler kullanılarak toplu katliama maruz kaldıkları toplama kamplarının en meşhur olanı olan Auschwitz’de sadece Yahudiler değil, arı ırk yaratma hedefi peşinde koşan Nazi partisinin yok etmeyi planladığı on binlerce insan da bu kampta acı dolu günler yaşamış, şanslı olan çok küçük bir azınlık sağ olarak kurtulabilmeyi başarmıştır.

2. Dünya Savaşı’ndan önce Auschwitz, eski adıyla Oscwinchim, yarısı Yahudi olan 14 bin kişinin yaşadığı sakin bir kasabaydı. Auschwitz ismi, Holokost sürecinde kurban olanların ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı’ndaki Nazi dehşetinin sembolü olmuştur. Bu kamplarda, Yahudi, Roman, eşcinseller gibi Nazilerin düşman ilan ettikleri gruplar başta olmak üzere 6 milyon kişi öldürülmüştür.

1940 yılında kurulan ilk kamp Auschwitz I’de tüm kampların yönetim merkezi de bulunuyordu. Burada yaklaşık 70.000 Polonyalı entelektüel ve Sovyet savaş esiri hayatını kaybetmiştir.

Auschwitz II (Birkenau)

Auschwitz-Birkenau çalışma ve imha kampı olarak düzenlenmiştir ve 6 gaz odası ile 4 ölü yakma tesisini barındırır. Hemen gaz odasına gönderilmeyen yüzbinlerce tutuklu, tasavvur edilemeyecek kadar zor koşullar altında çalışmaya zorlanmış, işkence görmüş, soğukta bırakılmış, açlığa terkedilmiş, hastalıkları tedavi edilmemiş, tıbbi deneylerde kullanılmış ve sonunda da gaz odasında öldürülmüştür.

26 Eylül 1941’de Rudolf Höß, 100.000 Sovyet savaş esiri için bir çalışma kampı kurulması yönünde emir alır. Bu kamp Brzezinka’da (Birkenau) KZ Auschwitz I’in yaklaşık 3 km. uzağında kurulur. Naziler yöre halkını evlerini terk etmeye zorlar, inşaat malzemesi elde etmek üzere evleri yıkarlar.

Kamp yaklaşık 5 km² alana kurulmuştur. Bu geniş alan içinde farklı bölümleri olan kampın tamamı kuvvetli elektrik akımı verilmiş dikenli tellerle çevrilmiştir. Kamp gezimiz sırasında bu telleri görüyoruz.

Başlangıçta bu kampın, savaş esirlerinin ve tutukluların zorunlu olarak SS için çalışması amacıyla kurulduğu sanılıyordu. Kampın asıl işlevi birkaç ay sonra ortaya çıktı. 1941 sonlarında KZ Auschwitz I’de denemeleri yapılan Zyklon B adı verilen zehirli gazla 1942 yazında gaz odasında ölümler başlatıldı. Önce Sovyet komiserler ve çalışamayan tutuklular öldürüldüler. Kısa süre sonra da anne ve çocuklar ve diğer çalışamayacak kişiler kampa getirildiklerinde hemen ayıklanarak gaz odalarına gönderilmeye başlandı. Kamp gezimiz sırasında gaz odalarını görüyoruz.

Kampa ilk gelen misafirlerin öncelikle maddi değer taşıyan alyans, kolye gibi eşyaları toplanırdı. Giysi ve ayakkabıları da cephedeki askerlere gönderilirdi. Buraya gelen halka yanlarında en değerli eşyalarıyla gelmeleri söylenmişti. Çünkü onların buradan Kanada’ya gönderilecekleri, orada son derece refah bir yaşam sürecekleri anlatılıp kandırılarak, bu toplama kamplarına getirilmişlerdi. Kampa gelen esirler en ağır işlerde çalıştırılmış, artık dayanacak gücü olmayanlar ise ya devasa boyutlardaki fırınlarda yakılmış ya da gaz odalarında tavana asılı borulardan püskürtülen zyklon b gazıyla zehirlenerek öldürülmüşlerdi.

Kurbanlar kampa genellikle, hayvan taşımakta kullanılan vagonlardan oluşan trenlerle getiriliyor, Auschwitz Garı’na gelince doğrudan kampa götürülüyorlardı. 1944 yılında peronlar kampın içine kadar uzatılır. Bazen tamamı doğrudan gaz odalarına gönderiliyor, bazen de hasta, zayıf, yaşlı ve çalışamayacak durumda olanların ayıklanması süreci yaşanıyordu. Bu ayıklama işlemini genellikle, caniliği ile tanınan kamp doktoru Josef Mengele yönetmiştir.

Ayırma işlemi sonucunda hayatta kalanlar, kampın yakınındaki endüstri işletmelerinde çalışmak zorundaydılar. Bunlardan biri I.G. Farben firması için sentetik benzin ve sentetik kauçuk üreten bir tesisti.

Kampın özel bir alanı kadınlar bölümüydü. Kanada isminde bir başka alanda, Alman hükümetine iletilmek üzere, öldürülen tutukluların eşyaları toplanırdı; kıyafetler, ayakkabılar, bavullar ve insan saçlarından oluşan dağlarda, gözlük, oyuncak, yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher, para, hisse senedi, banka defterleri vs. bulunuyordu. Kamp gezimiz sırasında bunları görüyoruz.

Almanya ile savaşan Müttefikler, 31 Mayıs 1944’ten itibaren detaylı olarak tüm kampların havadan görüntülerini elde ederler. 2003 yılında Royal Air Force, Auschwitz üzerindeki casus uçuşlarından elde edilen, yanan ceset yığınlarının da görüldüğü ilk fotoğrafları yayımlamıştır. Kaçmayı başaran iki tutuklu Rudolf Vrba ve Alfred Wetzler, 1944 yazında kampın tam tarifini ve planlarını hazırlayarak Müttefiklere ulaştırırlar. Witold Pilecki gönüllü olarak esir konumunda kampa girerek, Batılı Müttefiklere birçok rapor gönderir. 13 Eylül 1944 tarihinde ABD bombardıman uçakları Auschwitz yakınlarındaki Buna-Werke isimli fabrikaya bir saldırı düzenler ve kayda değer bir zarar verir.

27 Ocak 1945’te General Pawel Kurotschkin komutasındaki Sovyet 60. Ordu Ukrayna cephesi birlikleri öğleden önce Auschwitz III Monowitz kampına gelirler. Orada bırakılmış yaklaşık 600 ila 850 tutukludan 200’ü tıbbi yardıma rağmen takip eden günlerde güçsüzlükten ölür.

Birlikler, 27 Ocak öğleden sonra ana kamp Auschwitz I ve Auschwitz-Birkenau kamplarına girerler. Birkenau’da 4.000’i kadın olmak üzere 5.800 güçsüz ve hasta tutuklu geride bırakılmıştır. Dezenfekte edilen barakalarda, enfeksiyonlu, eksik beslenmiş ve travmalı tutuklulara bakım yapılır.

Birkaç gün sonra dünya kamuoyu bu hunharca eylem konusunda bilgilendirilir. Kamplarda, SS’in geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45.000 çift ayakkabı ve 7 ton insan saçı bulunur. Kamp gezimiz sırasında bunları da görüyoruz. Uzun saçlı kadınların saçlarını da kesip daha sonra bu saçlardan keçe türünde kumaşlar yapmışlar. Kampta sadece insan saçından dokunmuş top top kumaşları da görüyoruz.

kazimierz yahudi lokantasi 280xKazimierz de Yahudi LokantasıAkşam yemeği, Klezmer band konseri (otantik Yahudi müziği) ve folkloru eşliğinde Kazimierz yani Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bölgede sıra sıra dizilmiş şık restoranların birinde yeniyor. Günün stresinden sonra duvarlarında onlarca tablo asılı, canlı müzik eşliğinde bu sıcacık ve renkli lokantada yenen yerel yemekler ilaç gibi geliyor doğrusu bizlere. Pollera Hotel’de ikinci gecemizi geçiriyoruz.

Polonya’da yediğimiz yemeklere gelince yahni ve balık çeşitleri, ünlü mantısı ve çorbası, pasta ve tatlı çeşitleriydi.

Eylül 15 - Perşembe, Sabah kahvaltısı sonrası yürüyerek Krakow şehir turuna devam ediyoruz. Vistula nehrine kuşbakışı bir tepenin üstünde bulunan St. Mary’s Bazilikası ve muhteşem Wawel Kraliyet Şatosu ziyaret ediyoruz. 8. Franciscan Church’ü görüyoruz. En önemli özelliği, Hz. İsa’nın kefeni olan TORİNO KEFENİ’ni görebileceğiniz yer olması. Papa’nın giysilerini de görüyoruz.

wawel satosu x280Wawel ŞatosuPolonyalılar “Wawel Şatosu” ile gurur duyuyor. Bu anıt grubu bir tepe üzerinde inşa edilmiş. Tepeye tırmanırken bir “mağara” görüyorsunuz. Bu bir canavar ini. Günün birinde Krak adlı kahraman bir prens çıkar ve bu canavarı öldürür. Bundan dolayıdır ki kent Krakov adını alır... Wawel Şatosu veya Sarayı, Avrupa’nın en önemli yapıları arasında yer alıyor. Şato, XVI. yüzyılda Kral Kazimir tarafından inşa edilmiş. Krallar burada taç giyermiş. İçinde ünlü besteci Chopin’in mezarı da bulunmaktadır. Mimari güzelliğinin yanı sıra içindeki mobilya, porselen ve devasa tablo görünümündeki altın ve gümüş iplikler ile dokunmuş ipek halılar göz kamaştırıyor. Halıların birinde Kara Mustafa Paşa’nın Viyana kuşatması sırasında yenilgisi betimlenmiş. Saraya ait Katedralin içinde de Paşa’nın atının üzengisi İsa Heykeli’nin ayakları altına atılmış, ezilme durumunda. Paşa Polonya’da pek sevilmiyor diye yorumladım.

Ülkeye karayolundan girişimiz zor da olsa çıkışımız kolay oluyor. Görkemli Leh imparatorluğunun varisi bu önemli Avrupa ülkesinin bir bölümünü iyi ki görmüşüz diyoruz.

lviv 280xLvivGeceleme ve akşam yemeği Lviv’de Atlas Otel’de. Akşam yemek sonrası otelden çıkıp biraz turluyoruz. Merkezde şık bir kafede oturup sohbet ediyoruz. Şehir nüfusunun çoğunu gençler oluşturuyor veya sokakta daha çok gençler dolaşıyor. Kafede birkaç Türk’e rastlayıp sohbet ediyoruz. Buraya Üniversite’ye gelmişler.

Eylül 16 - Cuma. Kahvaltı sonrası Lviv gezisi var. Lviv Ana tren İstasyonunu görüyor, şehir merkezi Rynok meydanında dolaşıyor. Lviv Opera ve Bale Tiyatrosu Lviv Üniversitesi, Padua Anthony Roma Katolik Kilisesi’ni görüyoruz. Rynok meydanı ve çevreleyen sokaklar klasik mimariye sahip binalar ve daracık sokaklar karakteristik dükkânlar ile çevrelenmiş. Lviv’in ünlü çikolatacısından harika çeşitte çikolatalar alıyor, minik kafesinde leziz sıcak çikolata içiyoruz. El işlemelerinin satıldığı pazarı geziyor, çok ucuz ama çok keyifli bir öğlen yemeği yiyoruz. Bir başka sefere bu sevimli ve güzel şehri ve Ukrayna’yı detaylıca gezmek üzere sözleşiyoruz.

Havaalanına transfer oluyor, anılarımızı yanımıza alıp, ülkemize doğru yol alıyoruz.

 

Son değişiklik Perşembe, 02 Şubat 2017 06:49
Yorum yapmak için oturum açın