Geçen gün, başıma ilginç bir şey geldi, herkesin başına gelebilir diye boyuna paylaşıyorum. Bana göre sabahın körü bir saatte yani daha afyonum patlamamış ve tüm kaknemliğim üzerimdeyken, telefonum çaldı. Daha doğrusu telefon ziliyle uyandım. Sersem sepenek ancak “Efendim” diyebildim. “Ben baş komiser Orhan, kimle görüşüyorum?” diyen bir adam. Cevabım otomatik, dil alışmış: “Siz kimi arıyorsunuz?” Telefon numaramı söylüyor “Bu hattın sahibini” diyor. “Benim buyurun” diyorum, adımı soruyor. Söyleyiveriyorum pat diye, boş bulunuyor insan, hem daha uyanmamışım, Allah’tan adam anlamıyor, Bercuhi’yi tek seferde anlamak kolay mı? Tekrar soruyor, bu defa hafiften işkillenip “Madem numaramı biliyorsunuz, adımı nasıl bilmiyorsunuz?” diyorum, bir de sizli bizli konuşuyorum… Salak ben, niye uzatırım ki? O anda birden dank ediyor, uyanıyorum ve ilk anki ‘komiser’ kavramının yarattığı ürküntü geçiyor, mizah yanım da benimle uyanıyor ve de içimdeki ses “Kapatsana, kapatsana” dediği halde dilimi tutamıyorum “Bu baş komiserler de nedense hep Orhan oluyorlar” deyiveriyorum.
‘Kanıt’ adlı eski bir dizi var pek bir meraklı olduğum ve geceleri geç vakit bol bol tekrarları yayınlanan, oradaki baş komiserin adı. Adam, şaşkınlığı belli, tam “Siz ne demek istiyorsunuz?” demek üzereyken nihayet artık kapatıyorum. Hem “Vay canına, az daha ben de yiyordum” diye düşünüyor hem de kendi kendime gülüyorum. Derken yine çalıyor telefon, bakıyorum, aynı numara. Artık telefonlarda numaralar görülüyor, malum… Ama emin olun geri ararsanız ulaşamıyorsunuz. “Hanımefendi neden kapatıyorsunuz?” diyor. Israra bakın hele. Artık sinirim tepemde “Kapatıyorum ulan (affedersiniz) gel de tutukla” diyorum, “Lütfen terbiyenizi…” diye başladığı cümleyi ağzına tıkıp “Sen o milleti ‘Polisim’ diye kandırıp soygun yapanlardan değil misin?” derken, pat, o kapatıyor.
O kadar dolandırıcılık olayı duyuluyor, o kadar; polis hiçbir zaman insanı evinden telefonla aramaz diye uyarılıyoruz, o kadar herkesin cep telefonuna “Kendini polis diye tanıtan telefonlara inanmayın” diye mesajlar geliyor. Buna rağmen nasıl oluyor da insanları bu yolla soymaya devam edebiliyorlar, nasıl yutar insan? Değil mi? Yutmadım tabii yutmadım ama o ilk anki ani heyecanımı ve de adımı söyleyivermemi hazmedemiyorum hâlâ.
Neyse benim de böyle bir deneyimim oldu, bitti deyip üzerinde bile durmaya niyetim yokken, birkaç gün sonra “Şu numaralı hattın sahibiyle görüşmek istiyorum” diye söze başlayarak yine aramazlar mı? Bu ne kararlılık yahu… Aynı adam, eminim, sesini tanıdım ve çok hafif Karadeniz şivesini. “Aaa baş komiser Orhan yine mi sen?” deyiverdim. Öyle şaşırdı ki önce ne diyeceğini bilemedi. Sonra da “Yoksa sizi baş komiser Orhan diye biri mi aradı?” diye geveledi. Kapat işte kapat. Yok, çenemi tutamam ki. “Hadi be sesini tanıdım, ilkinde tutturamayınca bir daha deneyeyim dedin değil mi? Memlekette herkesi beyinsiz bellediniz be” der demez kapattı ve de bir daha aramadı. Nasıl macera? Bir ben eksiktim, böylece tamamlandı. Evimin soyulduğu yetmemişti…
Derken efendim, bu olaydan da birkaç gün sonra aynı pis numara kardeşime de yapılıyor. Benim malum telefon maceramı biliyor tabii, anlatmışım, hazırlıklı, ayrıca o benden biraz daha uyanık olabilir. En baştan bir an bile tereddüt etmiyor, hem dalga geçiyor hem meseleyi kökten hallediyor. Klasik kendini tanıtma; Ben baş komiser bilmem kim. Sonra klasik soru; “Bu hattın sahibi siz misiniz?” devamı; “Adınızı alabilir miyim?” İşte zurnanın zırt dediği yer. Cevaba dikkat edin. “Buyurun amirim, ben; polis memuru bilmem kim, nasıl yardımcı olabilirim?” Nasıl ama? Gerçekten bayıldım buna. Sonuç? Tabii ki karşı taraf telefonu çat diye kapatıyor. İşte bu kadar...
Bir çare de sert bir ifadeyle, hafiften kabadayı bir tavırla, üstü açılmamış küfürler savurmak olabiliyormuş. Aklınızda bulunsun. Bu erkekler için geçerli, kadınlar ağızlarını bozdular mı başka anlamlar çıkarılabiliyor ve konuşma gereksiz uzuyor, hatta kapatsan da defalarca yeniden arıyorlar. Sanırım en önemlisi asla kanmamak. Yıllar önce bir kere daha gelmişti başıma, o zaman daha bu kadar ayyuka çıkmamıştı bu dolandırıcılık şekli. En başta polisten gelen bir arama olduğuna neredeyse inanmıştım. Hatta hafiften tırsmıştım da. Malum, polisle işi olmaktan kimse hoşlanmaz bu ülkede. Birtakım belgeler getireceklerini söyleyip adresimi sorduklarında nasıl olduysa akıl edip, o günlerde yanı başımda bulunan karakola getirmelerini, komiserini falan tanıdığımdan bana ulaştırabileceğini hatta isterlerse orada buluşabileceğimizi söylemiştim. Tabii ki hemen kapatmışlardı.
Açıkça bir cep telefonundan arıyorlar, numarayı tespit edip geri aradığında ya hiç açılmıyor ya da “Böyle bir numara yok” cevabı geliyor. Filmlerde görüyoruz ya tek seferlik ‘kullan at’ telefonlar var artık. Yaşasın teknoloji… Ne kadar kolay oldu artık her şey değil mi? Hele kötüye kullanmaya niyetliysen. Neredeyse eski hırsızlıklara bile nostalji yapacağız valla. Benim asıl anlayamadığım, insanların kanıp da paralarını çöpe falan atacak kadar nasıl korkutuldukları. Çünkü böyle bir saçmalığı insana ancak korku yaptırır.
Aman dostlar, lütfen dikkatli olun, kanmayın ve de asla “Bana olmaz” demeyin. Para için ne cinayetler işleniyor baksanıza. Haydi, size bir soru sorayım. Bir ülkede hırsızlığın bu kadar tavan yapmasının nedeni ne olabilir?