Birçok kaynağa sahip biz yetişkinler için bile zorlayıcı günler geçirdiğimiz şu zamanlarda; acaba çocuklarımız neler hissediyorlar ve onların bu hisleri iç dünyalarında nasıl yankılanıyor?
“Pandemi” kelimesinin anlam ve içeriğinin farkındalar mı? Yoksa her zamanki gibi sadece bizim gözlerimize ve beden dilimize bakarak mı yollarını çizip anlam üretmeye çalışıyorlar?
Tam bu noktada sıkı takipçisi olduğum Dr.Gabor Mate’nin şu anlatımına yer vermek isterim;
“1944 yılında, Yahudi bir ailede, Macaristan-Budapeşte’de doğmuşum; Almanların, Macaristan’ı işgalinden hemen önce. Doğu Avrupa’daki Yahudilere ne olduğunu bilirsiniz. Almanlar Budapeşte’ye girdiğinde iki aylıkmışım. İşgalin ertesi günü, annem çocuk doktorunu arayarak şöyle söyler; “lütfen gelip Gabor’a bakabilir misiniz? Sürekli ağlıyor.” Çocuk doktoru şu cevabı verir, ”Tabii, gelip çocuğa bakayım ama şunu söyleyeyim, benim Yahudi bebeklerin hepsi ağlıyor!!”
Peki, niçin? Bebeklerin; Hitler, soykırım ve savaştan haberi mi vardı? Elbette ki yoktu. Ama huzursuzluğu, dehşeti ve annelerimizin sıkıntısını algılıyorduk. Ve işte bir çocuğun beynini bunlar biçimlendirir. Ve tabii ki o zaman bundan aldığım mesaj, dünyanın beni istemediği idi çünkü annem mutlu değildi ve beni istemiyor olmalıydı”
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, iletişim için henüz konuşma becerisi gelişmemiş çocuklar bakım verenlerinin ifadelerini okumakta özel bir yeteneğe sahiptirler. Okudukları bu ifadelerin iz düşümleri beyinlerini şekillendirirken hayatla ilgili ilk şemalarının da oluşmasına katkı sağlar. Yani dünyayı anlamdırırken kullandıkları ilk şemalar “dünya tehlikeli bir yer, burada güvende değilim, istenmiyorum vb” olabilir şu dönemde.
Peki yetişkinlikte bu şemaları nasıl deneyimliyoruz? Belki de bunu bir EMDR[i] terapisti olarak seans odamın içinden cevaplayabilirim: 30’lu yaşlarında oldukça bakımlı genç bir kadın olan danışanım, kariyeri ve gelişimi için yaptığı tüm yatırımlara rağmen; çalıştığı her iş yerinde sorun yaşamaktan ve ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürememekten yakınırken tüm çabalarına karşın bunların bir türlü düzelmemesinden şikayet ediyor. Ardı ardına sıraladığı her cümlede şaşkınlığını ve anlamsızlığın verdiği kaygıyı kocaman gözleri ile ve heyecan içinde anlatmaya çabalıyor bana. Haftalar boyu yaptığımız seanslarda beraberce inceliyoruz bebekliğini, erken çocukluğunu, hayatının en erken yıllarını. En nihayetinde yakalıyoruz ilk şemalarının etkisi altında hayatı yorumlamaya çabaladığını; annesinin danışanım bebekken hissettiği “istenmiyorum, sevilmiyorum” düşüncelerinin kendisine nasıl geçtiğini fark etmesi ve elbette en önemlisi tüm bu bilişlerin aslında kendisine ait olmaması ve fakat tüm hayatı boyunca sanki kendi bilişleriymişçesine bunları gerçekleştirmeye ve oldurmaya çabalayan tutumlarının farkına varması. Tıpkı sökülmeye başlayan bir kazak gibiydi. Çektikçe çözülen ve yanlış örülmüş desenin yok olması gibi idi. Ve elbette sökülen yanlış desenin yerine yenisini örmek için verilen çaba ve mücadele ve hayranlık uyandıracak derecedeki gayreti benim için unutulmazdı.
Tüm bunları zihninizde birleştirdiğinizde siz de benimle ve Dr.Mate ile aynı şeyleri düşünebilir veya fikirlerimize katılabilirsiniz. Ve belki de bu yaş çocuklar için yapılması gereken ilk düzenlemenin biz yetişkinlerin kendi kaygı ve endişelerimizi fark ederek sakinleşme ve güvende hissetme durumuna geçiş yapmaya çalışmamız gerektiği konusunda hem fikir olabilirsiniz.
Peki, konuşarak iletişim kurabilen çocuklar için durum nasıl? Sanırım burada kısacık da olsa insan yavrusunun gelişim aşamalarından söz açmak gerekebilir. Bir yetişkin seviyesinde sözlü ve yazılı iletişim becerisini kullanabilmek ancak ergenlik dönemine gelindiğinde mümkün olabiliyor. Yani yaklaşık olarak 11-12 yaşlar. Bundan önce daha çok somut işlemleme dönemi dediğimiz; düşünme süreçlerinin çocuk tarafından ancak gözlenebilen gerçek olaylar ve nesneler üzerinden yürütüldüğünü biliyoruz. Peki bu ne demek? Çocuklar 11 yaş öncesinde dili etkin olarak kullanabilmelerine rağmen “vatan, millet, tanrı, mikrop, virüs, ayıp, günah” gibi kavramları anlayamazlar. Anlamayı çok çok isteseler dahi bunu işleyecek nörolojik ağları henüz devrede değildir. O zaman ergenlik öncesi yaştaki çocuklarımıza içinde olduğumuz bu durumu nasıl anlatabiliriz, sorusu önem kazanıyor.
Soyut kavramları ve durumları anlamlandıramayan çocukların ihtiyacına bu süreçte en çok cevap verebilecek yöntemler; hikayeleştirme, resim ve oyundur. Ebeveynler olarak yaratıcılığımızı kullanarak süreci oyunlarla onlara anlatabiliriz. Kısacık bir örnek olarak; miniğin eline süreceğiniz bir boya ve boyanın su ve sabunla yıkanarak temizlenmesi sonrası yapacağınız açıklama ve temizlikten sonra soracağınız hisleri, sadece birkaç dakikanızı alacak harika bir öğretici oyun etkinliği olabilir. Şu günlerde bir çok meslektaşım kendi Instagram hesaplarından harika metaforik hikayeler yayınlıyorlar. Bunlardan da faydalanabilirsiniz. Ya da sadece oturup çocuğunuzla süreç hakkında duygularını çizebileceği resim etkinlikleri yapabilirsiniz. Bunların hangisinden faydalanırsanız faydalanın en nihayetinde sizde ve çocuğunuzda gelişecek olumlu anlayışlar olacak. Çabalarınız karşısında çocuğunuz “değerliyim, seviliyorum, ilgileniliyorum, güvendeyim” anlayışlarını geliştirip içselleştirirken siz de “bakım verebiliyorum, sorumluluklarımı yerine getirebiliyorum, beraberce üstesinden gelebiliriz” gibi anlayışlar geliştirebilirsiniz ve en önemlisi tüm bu olumlu anlayışlar içinizdeki güvenlik hissine katkıda bulunur.
Meslekte geçirdiğim yılların bana verdiği yetkiye dayanarak birkaç öneri ile yazıma son vermek isterim J
- Çocuklar üzülmesin, korkmasın diye önünde duyguları gizlemek, çocuklara sadece “duygularını gizlemesini ve acısını içinde yaşamasını” öğretir.
- Çarpıtmaları önlemek ve durumu doğru anlamasını sağlamak için çocuğun soru sorması cesaretlendirilmelidir.
- Çocuk her ne sorarsa sorsun cevap verilmelidir. “ben de mi öleceğim” gibi ebeveyni zorlayan sorular olsa bile geçiştirilmeden, soruya uygun, kısa ve net cevaplar verilmelidir.
- Direk göz teması ve anlayan gözlerle bakmak, daha güvende hissettirecektir
- Yaşamın sürdürülmesi için çocukların gelişim seviyelerine göre günlük rutinlerinin korunması gereklidir. Çocukların ihtiyaçları her zaman önceliklidir.
Ve son olarak bu akut dönemde çocuklar için yapılabileceklerin özeti;
- Çocuklarla daha fazla, kaliteli zaman geçirme
- Gerginliklerini azaltmak için oyun alanları hazırlama
- Gerginliklerinden kurtulabilmeleri için resim vb tekniklerin kullanılması
- Daha büyük çocuklarla detaylı konuşma. Duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri için onları destekleme, cesaretlendirme
Onları desteklediğinizden, onların yanında olduğunuzdan, güvende olduklarından emin olmalarını sağlayın.
Sağlıkla yürüyeceğimiz hayat yolunda tekrar karşılaşmak umuduyla...
Ped. Psk. Elif Küçükmotor
[i] Editörün notu: EMDR - Eye Movement Desensitization and Reprocessing (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) 1987’de Dr. Francine Shapiro’nun göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini keşfetmesiyle başlayan güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır.