Nihayet açıldık... Hem de ne açılma, resmen fışkırma. Sanki millet yıllardır kafeslere kilitlenmişti de açılır açılmaz herkes ok gibi fırladı. Hani gazlı içeceklerin ağzını parmağınla kapatırsın, sallar sallar bırakırsın ya, tam öyle fışkırdılar. Sanki hastalık falan kalmamış, dünya pirüpak olmuş. Yahu size çıkın ama yine de dikkati elden bırakmayın denmedi mi? Ne bu böyle? Maskeler yeni moda bir aksesuar gibi kolda, herkes sokakta. Siz bu yazıyı okuyana kadar durum ne hal alır bilmem ama şimdilik gördüğüm bu.
“Sanki tam kapanma varken pek mi uyuluyordu kurallara?” diyeceksiniz. Dediniz değil mi? Market poşetini kapan ortalıkta değil miydi? Karşıki apartmanın kapıcısı, normal servis süresi bitince, takıyordu koluna içinde üç tane ekmek bulunan poşeti, atıyordu kendini dışarı. İki hafta gezdirdi o poşeti sokaklarda. Çok komik valla, o poşet herhalde portmantoda ceket, hırka falanmış gibi duruyor, giyinip çıkarken çanta gibi asıyor koluna fırlıyor dışarı. Onlar sokağa çıkma ekmeği, yasak kalkınca hem taş kesilmiş hem küflenmiş ekmekleri ıslatıp kuşlara veriyor iyi mi? Bir de kasılarak anlatmış bizimkine, o da bana anlattı.
“Yahu korkmuyor mu bu? Hem kimi kandırdım sanıyor?” deyince de “Abla ben de söyledim ama ‘amaaan acı patlıcanı kırağı çalmaz korkma, bana bi şey olmaz’ dedi” demez mi? İşde bu ‘bana bi şey olmaz’ teranesi var ya, o bitirecek bizi. Ben hep söylerim, yine söyleyeceğim; en büyük illet cehalet. Biz ülkecek bu cehaletin üstesinden gelemezsek, burnumuz b...ktan kurtulmayacak. Harf yerine nokta koyunca kelime pislikten kurtuldu gördünüz mü? TV’deki bipleme gibi J
Benim evin yakınında bir dolu market var, bi çıkıp dolansam yarım saatte evi doldururum. Gerçi bizim Mustafa beni hiç ihmal etmez, her gün yoklar, her istediğimi alır sağ olsun ama bazen kapıcıya aldıramayacağın şeyler de oluyor, ayrıca onun eline para vermek lazım, oysa ben çıkarsam kartla temassız falan ödeme şansım var. Geçen gün şöyle en yakınımdaki markete bir gideyim dedim, amanın demez olaydım. Vallahi öyle tıkış tıkıştı ki içeri bile giremedim. Ne oluyor yahu? Zaten tam kapanma dediklerinde de bütün marketler açık değil miydi? Millet füturuzca, yakında kıtlık olacakmışçasına, istediği gibi alışverişini yapıyordu. Şimdi neden bu marketlere hücum? Zaten marketi bahane edip sokaklarda değiller miydi? Bir kere Kurtuluş caddesi ister kapanma olsun ister açılma hiç boşalmadı, orada yaşayanlar için hiçbir şey fark etmiyor. Ki o yöre adeta bir gırtlak cenneti... Bir ben miyim yahu bu işi ciddiye alan?
Ya kapanma süresince marketlerdeki yiyecek dışı şeyleri alma yasağına ne demeli? Markete giriyorsun, o itiş kakışa razı geliyorsun, patatesini, domatesini vs alabiliyorsun, diş fırçası alamıyorsun mesela, ya da tuvalet kâğıdı falan... O reyonlar yasaklı. Bunun mantığını anlayan var mı? Hiçbir şey yapmayın, her şey yasak, yalnızca bol bol tıkının yani, bir o serbest. Eczaneler bile kapalıydı valla.
Ah ya o Beşiktaş şampiyon oldu diye olanlara ne demeli? Üstelik sözde daha yasak vardı. Resmen çılgın gibi fışkırdılar. Benim evin önünden gece geç vakitlere kadar, bağıra çağıra, korna çala çala akın akın geçtiler. Arabalara tıkış tıkış doluşmuş, yarı bellerine kadar camlardan sarkmış kıyametler kopararak, silahlar patlatarak saatlerce dolandılar. Hani neredeydi yasak? Kimse hesap sormadı. Niye? Halbuki, o zaman içinde Kaş’ta yaşayan bir arkadaşımdan haber aldım, vallahi kulaklarıma inanamadım. Bunlar merkezden uzak ta ıssız tehna bir tepede oturuyorlar. İn cin top atar bir yer. O güzel havalarda kadın, kocası ve kız kardeşiyle, o evlerinin bulunduğu tepeden aşağıdaki sahile denize iniyorlar. Hava güzel, bu sessiz sakin yerde biraz uzun kalırız, karnımız acıkırsa boşuna bu tepeyi tırmanmayalım diyerek yanlarına birkaç sandviç, meyve falan da alıyorlar. Nasılsa kendilerinden başka kimse yok, güneşi batırmaya niyetliler.
Biraz sonra, jandarma kılıklı biri peydahlanıveriyor yanlarında. Manzara şöyle; kadın denizde yüzüyor, kızkardeş (maskeli) sahilde ayaklarını suya uzatmış oturuyor, koca da ta geride bir ağacın altında sandviç yiyor, yan yana bile değiller. Gelen görevli sokağa çıkma yasağını çiğnediniz diyerek 3500 lira istiyor. Bizimkiler itiraz ediyorlar “Kardeşim bak, biz tam şu tepemizde görünen evde oturuyoruz, burası sokak değil, etrafta kimsecikler yok” diyorlar. Bu sefer “Maskeniz yok” diyor adam. “Yahu biz zaten aynı evde oturuyoruz, karım denize girerken çıkardı, baldızım maskeli, ben de sandviç yiyorum” cevabına karşılık, bir takım kâğıtlar çıkaran görevli, “bunları imzalayacaksınız” derken bir yandan da altına yeni bir suç ekleyip duruyor. Yasağı ihlâl, maske, itiraz, memura itaatsizlik filan falan... Karı koca hafiften tırsmak üzereyken, baldız “Bu kâğıtlarda yazılanı öğrenmek istiyorum” diyor. Adam göstermiyor “ o zaman sen oku” diyorlar, cevap; “İşim yok da şimdi size liste mi okuyacam?” Sinirlenip adamı şikâyet edeceklerini söyleyince bu kez adam listeye bir de ‘memura hakaret’ yazıyor ve ceza oluyor 7500 lira. Haydi, kıyaslayın bunu şampiyonluk kutlamalarıyla.
Kınalı’da millet her gün sahildeydi, Allah’ın dağbaşında, hemen evlerinin dibinde adamların başına gelene bak. Günlerdir bir garip ülkede yaşıyoruz deyip duruyorum. Ayrıca neden hala 65 yaş üstüne toplu taşıma araçları yasak? Aşılı bile olsalar binemiyorlar. Peki, pes edip taksiye mi biniyorlar üç kuruşluk emekli maaşlarıyla? Hayır efendim. Çocuklarının kartını kullanıyorlar. Eee öyle başa böyle tıraş. Ay bir hile daha geldi aklıma, Kadıköy’de oturan biri hafta sonunu karşıda bir arkadaşının evinde geçirecek. Cuma öğleden sonrası için bu tarafta bulunan bir hastaneden randevu alıyor, Pazartesi sabahı için de karşı taraftan bir hastane randevusu ayarlıyor. Bir güzel gidiyor ve dönüyor. Beğendiniz mi?
Bakın ben dindar falan değilim ama her nimete şükreden bir insanım, bu aralar kendi sağlığımdan başka şükredecek hiçbir şey bulamıyordum. Ta ki ünlü sosyal paylaşım sitelerinden birinde ‘pes artık’ dedirtecek bir şey görene kadar. Hindistan’da bir hastane koğuşu, bütün yataklar dolu, hastalar kıvranıyor, tepelerindeki; pencere pervazı, yatak demiri, vantilatör, serum ayağı vs gibi her bir çıkıntıda maymunlar dolaşıyor. Oradan oraya atlıyorlar, hastaların yemeklerini aşırıyorlar, ilaçlarını yere saçıyorlar, hatta tepelerine çiş kaka yapıyorlar, insanlar battaniyelerini yüzlerine çekmekten başka bir şey yapamıyorlar, zaten avaz avaz bağırsalar da kimse aldırmıyor... Buyurun bakalım, işte size beterin beteri.
Aaah ah! Bu gün de benim doğum günüm. Tek başıma geçmişi düşünüp, malum mesajlara teşekkür etmekten başka hiçbir şey yapamadığım ikinci yıl... Vallahi yaşlanmakta olduğumu düşünmek bile ikinci planda kalıyor.