Cuma, 02 Kasım 2018 20:34

Akıllı Akıl Yolları

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

“Aklın yolu nerden geçer? Bizim ordan. Yok bizim ordan. Sizin ora nere? Peki sizin ora nere? Allah bilir. Ama nerden de geçse aklın yolu birdir di mi? Hadi yaa... bin’dir bin. Yok yaa? Sen ne bilirsin ki? Sen mi bilicen peki? Yok baban bilicek. Hadi yap da görelim o zaman. Enayi miyim? Önce sen yap. Neyi yapıcam be neyi yapıcam? Bildiğini. Sana mı sormuşlar benim bildiğimi? Sanki kendi çok bilir gibi... Bana bak sen benim kim olduğumu biliyon mu? Kimsin be? Kimsin be? Feriştahı olsan ne yazar? Ne yazar peki? Yazmaz. Yazsa..? Yaza yaza yaz gelir...”

İsterseniz bu geyikçe soruları ve cevapları bir sayfa boyu uzatabilirim. Bu ülkede yapılan birçok iş böyle mantıksız bir soru cevap tekerlemesine uyarlanabilir. Örnek mi? Örnek çook. Bir tek örnek yeter nasılsa. Hangisini isterdiniz? Yok, sizin cevabınızı duymam ben. Kendim seçmeliyim. Seçeyim bari.

“Hökümat meselesi olsun mu? Olmaz. İş mi alacan başına? Okullar olsun? Aabi bana mı kalmış... Melmeket meselesi olsun? Bak ben ona karışmam, herkesin melmeketi kendine. Azınlık meselesi olsun? Şşt! Sus kız biri duyacak? Cemaattan konuşalım? Olmaaz! Zülfiyarlarr..! O papazla ilgili konuşalım mı? Amanın tövbe... O konu çok tehlikeli. Sağlık falan? O Allah’a kalmış yaa... İyi... Trafikten konuşalım o zaman. Hah! O olur bak. Suya sabuna dokanmaz. İş miş hallolmaz ama, isteyen ahkam neyim keser.”

Yukarıdaki üslup ve imla hataları bilinçlidir. Onlar benim sözlerim değil. Ben şimdi giriyorum. Neredeydik? Örneklerde. Hangi örnekte mutabık kalındıydı? Hah, trafik örneğinde. İyi. Seçtim bir tane. Siz neye isterseniz uyarlayın. Üstelik caddelerde çapraz çapraz park etmiş arabaların yanına bir sıra daha çektiren ve de dört sırayı tek sıraya düşürüp trafiği düğümleyen, sözde resmi, üniformalı parkçılardan da söz etmeyeceğim. O konuda da zülfiyarlar var. Daha basit bu...

Efendim, geçen gün evde otururken, dışarıdan müthiş bir trafik karmaşası, bir karambol, bir bağrışma dikkatimi çekti. Aslında biliyorsunuz cadde burası, karmaşası da gürültüsü de bitmez. Otobüsü kamyonu, taksisi, tırı, bilumum irili ufaklı araç bizim oradan vızır vızır geçer. Ya da düğüm olur durur. Her iki halde de gürültü hiç bitmez. Hele maazallah bir de ambülans takılmışsa yandınız. Sinir de olsam aldırmamaya alıştım. Ama bu seferki sesler, sanki kaza olmuş gibi...

Dayanamayıp pencereden baktım. Bakmaz olaydım ki... Evet. Evimden az ileride, bir belediye otobüsü bir taksiye yandan bindirmiş. Belli, o koca heyula haliyle sollamaya kalkmış. Eh sağ yanda da park etmiş araçlar var, malum. Taksi ortada. Otobüs hafif çapraz kalmış. Ööylece bekliyorlar. Zabıt tutulacak herhalde... Aklım ermez. Tutulsa ne olur? Belediye otobüsünü haksız çıkarmak mümkün mü?

Neyse efendim, arkada tüm araçlar, taa Şişli meydanına kadar (evim Osmanbey’de) yekpare bir kilit oluşturmuşlar. Aslında otobüsün sol yanında bir taksinin, teğet geçebileceği kadar bir yer var, telaş etmeseler sığacaklar. Amaa... ne oldu dersiniz? Taksiler dururken, koskoca bir otobüs, arkadan birden şahlanarak, o sol yandaki daracık yerden geçmeye kalktı.

Sol yandan kaldırıma çıktı. Yarısı kaldırımda ama, sağ yanı beklemekte olan diğer otobüse sürtünerek gıcırdıyor. Feryatlar arasında biraz o şekilde gıcırdayarak ilerledi, derken efendim kaldırımın kenarındaki gariban ağaca takıldı kaldı. Ve anında, birkaç işgüzar ortaya atılıp, ağacı kırmaya karar verdiler. El ele verip hep beraber asılarak ağacı sola doğru çekmeye başladılar. Nasıl haince asılmaya başladılar biliyor musunuz? Oysa ağacın sırf ince dallarıydı otobüse sürünen, asıl engel ağacın çevresine belediyenin, sözde ağacı korumak için koyduğu, üzerinde “Ağaç sevgiyle büyür” yazan demirlerdi. Ama olsun. Ağacı kırmak bulunan en akıllıca akıl yolu oldu.

Ben penceremde, “Hay bakmaz olaydım” diye diye, içim titreyerek izlerken üç adam “Kıramadınız ulan şu k...umun ağacını” tahrikiyle galeyana gelerek vahşi bir gayretle kanırtıp duruyorlardı genç ağacı. Bir çatırtı duydum. Deli gibi “Allah belanızı versin!” diye bağırdım. Duymadılar tabii. O kadar bağrışıyorlar ki... Nereden duyacaklar? Duysalar ne yapacaklar? Pek pek, her şeyi unutup “Sen kime bela okuyorsun ulan?” diye hırslarını benden alacaklar.

Otobüs binbir güçlükle oradan geçti. Ağacı kırmayı başaramadılar. Duyulan o çatırtı, malum demirin otobüsün bir yerlerini çatırdatmasıymış. Oh olsun! Canım ağaç, iyi dayandı valla. Arkadan gelen diğer otobüsler artık o riski göze alamayıp, az gerideki dörtyolağzından sola döndüler vesaire vesaire...

Bir ağaç için, sinirlerim bozuldu, elim ayağım boşaldı. Benim gibilere akıllı gözüyle bakmıyorlar onlar gibiler. Ki çoğunluktalar. Siz de mi üzüldünüz ağaca? Hah siz de pek akıllı sayılmazsınız öyleyse. Çözümler için yürütülen bu kaba saba akılların yolları bize göre değil. Boşuna bu uğraşlar, boşuna bu çabalar...

Yetti değil mi küçücük bir örnek? Ay durun bir örnek daha vereyim. Birkaç ay önce yan sokaktan geçerken, yol kenarı ağaççıklarından birinin, hafifçe yola doğru uzanmış olan bir dalının kırılmış olduğu çarptı gözüme. Kırılmıştı ama kopmamıştı, sallanıyordu. Alışverişten dönüyordum elimde poşetler vardı. Cız etti içim. Hep eder. Bu da bir tür takıntı mı artık bilmem. Dayanamadım, elimdeki poşetlerden birinin içindekileri diğerine aktardım, dalı kaldırıp kırıldığı yere doğru yapıştırdım, o poşetle sıkı sıkı bağladım. Oradan her geçtiğimde de yokladım. Bir iki hafta sonra dal, yerine bir güzel yapışmıştı. Söktüm çıkardım naylonu ve de pek keyiflendim. Sonra ne oldu dersiniz? Geçen akşam çöp kamyonu, iki dalı birden kırdı. Ben de enayiliğimle kaldım. Bu örneğin akıl yollarıyla ilgisi yok, ağaçtan söz ederken geldi aklıma. Ama her ikisinin de her konuda olduğu gibi ülke duyarsızlığıyla ilgisi var.

Hal böyleyken, ne desem boş... Değmez kardeşim değmez. Böyle şeylere kafayı takmamak lazım. Kendime diyorum bunu ama siz de pay çıkarabilirsiniz. Bakın bu hafta beş sevdiğim insanın daha ölüm haberini aldım. Batuhan, Takuhi, Garo, Verjin ve Ara Güler. Üstelik üçünün cenazesi aynı gün. İyice acılıyım. Yine ölümden yazmak istemedim de o yüzden bu takıntılara takılmam. Aslında ülkemizde aklın yolu; bir değil; bin.

 

Son değişiklik Cumartesi, 03 Kasım 2018 21:48
Yorum yapmak için oturum açın