Yıllar öncesinin basınında Adalarla ilgili haberlerin izini sürmeye devam ediyoruz. 1935 yılının Haziran ayında Adalarla ilgili pek çok haber ve makalenin yayınlandığı görülüyor. Bunlar arasında ilginç bularak seçtiklerimizi aşağıda okuyacaksınız. Yıllar öncesinde de Adalar’ın yaşadığı hızlı değişimden söz eden yazılar öne çıkıyor. Nizamettin Nazif’in yazısının bugün de konuşulan konulara ne kadar yakın olduğuna siz de katılacak mısınız bakalım?
HÖRGÜÇLERDE SAKLI SIRLAR
Büyükada Ve Heybeli ...
Heybeliye gittim.
İskeleden, ileride bir otelin önüne kadar uzayan asfalt yokuşta iki adımda bir;
Bir "Kiralık ev”,
Üç "Kiralık kat”,
Beş "kiralık oda” gözüme çarptı.
Büyük Ada da bundan pek farklı değil. Hele Kınalı ile Burgazın insan boşluğu bir kat daha göze vuruyor. Haftanın hangi gününde ve hangi saatinde uğrarsanız uğrayınız görürsünüz ki, bu güzel adaların iskelelerine çıkanlar ve iskelelerinde dolaşanlar hiç de büyük bir kalabalık yapamamaktadırlar. Denilebilir ki, Adalar bomboştur. Halbuki yazın göbeğindeyiz.
Acaba adalar eski güzelliklerini mi kaybettiler? Heybelide, Büyük Adada Kınalıda yaşamak pahalıya mı mal oluyor? Yoksa İstanbullulara daha tatlı, daha eğlenceli bir tatil mevsimi vaadeden yeni bir rakip mi türedi?
Büyükadanın büyük otellerinden birine girdim. On beş senede ne büyük değişiklikler olmuş!!
Bu otel rahatına en düşkün Amerikalı milyonere, etiketsiz kalınca havasız kalmış gibi olan bunalan İngiliz lorduna, Osmanlı Paşalanna ve taze miras yemiş toy İstanbul beyzadelerine kendisini hiç zorluk çekmeden beğendirebilen bir dinlenme ve... eğlenme yeridi.
On beş yıl önce şarklı bir hükümdar İstanbula uğramış ve burada oturmaktan hiç sıkılmamıştı. Züppeler iki cümle arasında bir onun adını söylemekten zevk duyarlardı ve bu züppelerin dilinden konuşan Osmanlı edipleri romanlarının, hikâyelerinin bazı sahnelerini bu otelde geçirterek monden gözükmeğe çabalarlardı.
Rabbim bu otel ne kılığa girmişti!
Yemek salonundaki yirmi otuz masanın içinde temiz bir örtüsü olan yok gibiydi. Bir zamanlar pek meşhur olan buzlu limonatalarını hatırlayarak buruşuk beyaz caketli yırtık gömlekli garsona seslendim:
- Bir limonata!
Ve yarım saat bekledim. Bana ne getirdi bu garson bilir misiniz?
Bir sade kahve.
Evet, bir sade kahve getirdi. Çatlak bir fincanın içinde kötü bir sade kahve.. Ve hayretle açılan gözlerimin suratına dikildiğini görünce gayet tabii bir tavırla;
- Limon bulduramadık efendim ... - dedi-
- Olabilir ... - dedim - Fakat limonata bulamayınca benim sade kahve istiyeceğimi nereden kestirdiniz? Sustu, ama ben susmadım:
- Haydi sade kahve içeyim. Behey gözümün nuru! Bunu bir temiz tabağın içinde ve çatlak olmayan bir fincanla getiremez miydin?
Bu son sorguma garson hazretlerinin nasıl bir hareketle cevap vermiş olduklarını tahmin edemezsiniz. İki eli iki büyük yengeç gibi kahve fincanını yakaladı, küfür eder gibi yüzüme baktı ve burnundan anlaşılmaz homurtular çıkararak yanımdan uzaklaştı.
Tabii, ben de burnumun iki deliğinden ve ağzımdan manaları pek iyi anlaşılan homurtular çıkararak yerimden kalktım. Fakat bereket versin küfür eder gibi bakarak ortalıkta tek surat göremeden boş bir salonu geçtim de nizamımı bozmadan Nizama çıkabildim.
Heybelinin de böyle gözde bir oteli vardır ve on sekiz yirmi yıl önce ne güzel bir dinlenme ve eğlenme yeriydi bu otel. İçeride temiz kılıklı sanatkârlar bir orkestranın yaylarını çekerlerdi. Beyaz keten elbiseler giymiş kadınlı erkekli bir kalabalık, buzlu bira şişelerile dolu masaların başında gülüşerek konuşurlardı ve terasında elele tutuşmuş gençlerin patenle kaydıkları görülürdü.
Sonra umumi harp gelip çatmıştı. İstanbul baştan başa bir kışlaya dönmüştü. Fakat Heybelinin bu oteline yaz, yine her gün koluna otuz kırk genç kadın takarak gelmiş ve buzlu bira şişeleri yine müşterisiz kalmamışlardı.
Büyük adadan dönüşte "bir de bu oteli göreyim” dedim. İyi ki, eski günlerini hatırlayarak erkenden gelmemişim. Zira aç kalacakmışım. Burada da karşıma kirli beyaz caketli bir garson çıktı ve ne istedimse; ellerini uğuşturarak:
- Yok beyim ... Yok beyim ... dedi.
Ve bu cevap bana kâfi geldiği için otelde niçin müşteri bulunmadığını kendisine sormağa lüzum görmedim.
Adalar Bizansın burunları kesilmiş ve erkekliklerinden mahrum edilmiş eski imparatorlarına, Eski imparatorlarının çocuklarına ve dünyaya küsmüş papaslara yatak oldukları günlerin lanetile damgalanmışa dönmüşlerdir.
Tarihin hortlayan acı hatıralanndan ürkmüş gibi neşe, genç lik ve hayat, Heybelinin hörgüç!erinden ve Büyükadanın dilinden elini eteğini çekip uzaklaşmağa hazırlanıyor.
Nizamaddin NAZiF
Tan, 18 Haziran 1935, Salı
KENDİ KENDİMİZE ÇATIYORUZ
Burgazla Kınalı
Son yıllarda Adaları güzelleştirmek için sosyeteler kuruldu. Ve epeyce de gözle görülür, elle tutulur çalışma eserleri ortaya konuldu.
Ancak, ne yazık ki bu güzelleştirme işi, Büyükada ile Heybeliden ileri gidemedi. Öteki adaları - Kınalı ile Burgaz - güzelleştirmek kimsenin hatırından geçmedi. Burgazın da Büyükada ve Heybeli gibi yeşil çamlıkları vardır. Oralarda da, öteki adalarda olduğu gibi yaşayanlar vardır. Marmaranın boynundaki inci gerdanlığın birer halkası olan bu iki adacık, bütün varlıklarını yalnız tabiattan mı almalıdırlar? Onların da güzelleşmeğe ihtiyaçları yok mudur? Büyükada ve Heybeliye gösterilen bağlılık, sorsak ki bu iki adadan niçin esirgeniyor?
Düşünmeli ki, koskoca Burgazda belli başlı bir yol yoktur. Sonra, mesela, bu güzel adanın kıyılarında da bir plaj yapılamaz mı?
Halk, plaj olmadığı için açık ve kayalık yerlerde denize girmeğe mecbur oluyor. Hattâ, bu yüzden geçen sene, bir aile babası, kayalar arasında boğuldu gitti.
Adaların en güzel tepesi olan Burgaz tepesine bile çıkılacak yol bulamazsınız.
Belediye ve Adaları güzelleştirme sosyetesi, Burgazla Kınalının da birer ada olduklarını ne vakit kabul edecek? diye soruyoruz.
Salahaddin GÜNGÖR
Tan, 1 Haziran 1935, Cumartesi
KENDİ KENDİMİZE ÇATIYORUZ
Ucuz(!) Vapur Biletleri!
"Tan,, idaresinde çalışan genç bir yazar, dün bana şöyle dert yandı:
- Geçen Pazar bilet fiatlarındaki yüzde elli ucuzluktan istifade etmek için, sabah saat 8 de kalkan Adalar vapuruna yetişmek istedim.
Köprüye geldiğim zaman, saat sekize yirmi vardı. Hemen bilet verilen gişeye koştum. Fakat memur, çatık bir suratla:
- Tenzilatlı bilet buradan verilmez! dedi, kesti.
Bu sefer, öteki gişeye koştum. Tenzilatlı bilet, bu gişeden de verilmez; dediler.
En sonunda bilet verilen gişeyi buldum, bileti aldım.
Bileti aldım ama vapura giremedim. Çünkü hareketine daha bir çeyrek varken kapıları kapıyarak: - Vapur doldu! haberini verdiler.
- Peki, dedim, şimdi biletim ne olacak?
- Biz orasına karışmayız .... cevabını verdiler.
İster istemez ikinci vapuru bekledim. Yalnız bu arada nasılsa, acele ile, başka bilet almağı unutmuşum. Benimle birlikte ayni tedbirsizliği, bilerek bilmiyerek yapan otuz kırk kişi daha vardı.
Heybeliadaya çıkarken memurlar bizi yakaladılar. Bir cinayet işlemişiz gibi iskele üstünde posta edildik. Sorgulara çekildik. Ve nihayet bilet parasını vererek, kurtulduk.
Şimdi, müsaade edilirse soralım:
1 - Tenzilatlı bilet, vapur şirketlerinin halka bir sadakası mıdır ki, yolcuları gişeden gişeye koşturarak yoruyorlar?
2 - Dolmuş bir vapur için nasıl bilet kesiyorlar?
3 - Biletsiz seyahat eden bir yolcu, cinayet işlemiş mi sayılıyor?
4 - Mademki, tenzilatlı biletler bu kadar rağbet görüyor, sabahları Adalara, bir yerine iki vapur hareket ettirilse kıyamet mi kopar?
Salahaddin GÜNGÖR
Tan, 11 Haziran 1935, Salı
Ada Çamları Yangın Tehlikesi Geçirdi
Dün Heybeli ada çamları bir yangın tehlikesi geçirmiştir. Heybeli ada rühban mektebi altındaki çamlıktan saat (13) e doğru bir duman sütununun yükseldiği görülmüş, çok geçmeden duman alevle karışık olduğu halde bütün bu sahayı kaplamıştır. Bunun üzerinden, etraftan ateşi görenler, bir taraftan itfaiye, bir taraftan da Heybeli zabıtasına haber verilmiştir. Bu sırada şiddetli ve görülmemiş bir poyraz esiyordu. Adalılar hafif bir endişeye düştüler. Az sonra Heybeli komiseri Hasan Çetinel ve Heybeli itfaiye grubu yangın yerine gelmiş bulunuyordu. Derhal tertibat alındı. Bir taraftan da Büyükada itfaiyesine haber gönderilmişti. Az sonra Adalar kaymakamı Reşat ta yangın yerine gelmiş bulunuyordu. Bir çok gayret sarfedildikten sonra, ateş çamlara sirayet etmeden söndürüldü, neticede bir buçuk dönümlük bir sahada otlar kamilen yanmıştı. Bunun üzerine Büyükada itfaiyesine lüzum kalmadığından, gelmemesi için haber gönderildi.
Tam bu sırada idi ki, Büyükadada Yörük Ali plajının üst tarafındaki çamlıklardan da bir duman yükseldiği görülmüş, bu sefer Büyükada itfaiyesi yangın yerine koşmuştur. Burada da yine otların tutuştuğu anlaşılmıştır. Ateş büyümeden, çamlara sirayet etmeden söndürülmüştür.
Ada çamlarında dünkü yangının çıkmasına sebep olan iki kişi nezaret altına alınarak haklarında takibat yapılmağa başlanmıştır. Bunların et kızartmak üzere otlar üzerinde ateş yaktıkları anlaşılmıştır.
Dünkü tatili güzel bir şekilde geçirmek üzere Adalara gidenler hoş olmayan bir telaş ve heyecana düşmüşler, zevklerini kaçırmışlardır.
Ada çamları yangın yüzünden harap oluyor. Dün kendilerile görüştüğümüz Adalılar çamları kurtarmak için bazı tedbirler alınmasını istemektedirler. Kınalı Adanın çıplak bir tepe hali ne gelmesine sebep yangınlardır. Bu adanın çamlarını yangınlar harap etmiş ve bir daha yerine çam dikilmemiştir. Adalıların istedikleri tedbirler, çamlıkların muayyen yerlerinde yangın haber vermek için telefon tesisatı yapılması, çam bekçilerinin artırılması ve bunların zabıtaya bağlanması, bekçilere balta, testere gibi yangın vukuunda kullanılabilecek vasıtalar verilmesidir.
Tan, 17 Haziran 1935, Pazartesi
KENDİ KENDİMİZİ TENKİD
Adaların güzelleştirilmesi
Adaların güzelleştirilmesi için nereden para bulunacağını araştırırken bu işe aid bir yazımızda mevsimlik vapur biletlerine bu maksadla katılacak bir kuruşun her yıl bize büyücek bir yekûn verebileceğini söylemiştik.
Büyükadalı bir okuyucumuz bizim (mevsimlik vapur biletleri) sözümüzden bu işin yalnız Adada yazın vakit geçirmeğe gelenlere tahsis olunacağı manasını çıkarmış ve bunu doğru bulmamıştır. Bu okuyucumuz bize mektubunda diyor ki:
“- İleri sürdüğünüz tedbir gayet güzeldir, ve en başta biz Adalılar iştirak etmeliyiz. Eğer güzel Adalar bir de göz kamaştırıcı bir bayındırlıkla daha güzel kılınırlarsa bundan en çok oralarda emlak sahibi olan bizler faydalanacağız. Mülklerimizin değerleri artacak, kiralarımız ona göre çoğalacak. O halde Adaları cennete çevirecek bu işe niçin herkesten evvel biz Adalılar iştirak etmeyecekmişiz? Vapur biletlerine Adaları güzelleştirmek maksadile zammolunacak bir kuruş umumi yapılmalı, bütün yıla şamil olmalı ve bundan Adalarda oturan halk müstesna tutulmamalıdır. Biz hepimiz en çok kendi işimize yarayacak bu fedakarlığı seve seve yapmaya hazırız...”
Meseleyi bütün derinliğile candan kavrayan bu okurumuza teşekkür ederiz. İnşallah bu tedbiri omuzlamakta kendisine arkadaşlık edecek yurddaşlarımızın çoğaldığını görmekle bahtiyar oluruz!
Cumhuriyet, 29 Haziran 1935, Cumartesi
DENİZ İŞLERİ
Gazete satmak yasak mı?
Büyükadada oturan halktan ekserisi ilk ve ikinci vapurla İstanbula inerler ve gazetelerini de bu vapurda alırlar. Halbuki bize haber verildiğine göre vapur memurlarından birisi müvezzileri bilhassa ikinci vapurda gazete satmaktan menetmektedir. Vapurlarda nasıl su, kahve, naneşekeri satılıyorsa gazetenin de öyle, hatta onlara tercihan satılacağını bu memurun bilmesi icab eder ve ne halkı gazete okumaktan, ne de müvezzileri gazete satmaktan men’e hakkı olamaz.
Meseleyi ehemmiyetle Akay İdaresinin gözü önüne koyarız.
Cumhuriyet, 28 Haziran 1935, Cuma
Büyükadada dün yapılan çiçek savaşı güzel oldu
Müsabakaya mevsimin en nadide çiçeklerile süslenmiş 16 araba girdi, mükâfat kazananlar aldıkları paraları Hava Kurumuna verdiler
Adaları Güzelleştirme cemiyeti tarafından tertib edilen çiçek savaşı dün Büyükadada büyük bir neşe içinde yapılmıştır. Çiçek savaşı, halk arasında büyük bir alaka uyandırdığından sabahtan itibaren Büyükadaya giden vapurlarda her zamankinden daha fazla kalabalık görünüyor. Adada caddeler insan sellerile kaplanmış bulunuyordu.
Savaşa saat 18 de başlandı. Geçid resminden evvel hakem heyeti İsplandit otelinin ön kısmında hazırlanan mahalde yer almış bulunuyordu. Hakem heyeti Saliha Ruşen Eşrefle Başmuharririmiz Yunus Nadi, Orhan Seyfi, Ziraat Odası Umumi Kâtibi Lütfi, Ziraat direktörü Tahsin, Ressam Kenan, karikatürist Cemal Nadirden mürekkebdi.
İnce bir zevkle süslenen arabalar Kadıyoran caddesinin arkasından hareketle 23 nisan caddesini takiben hakem heyetinin bulunduğu yerden geçmeğe başlayınca bir alkış tufanı kopmuştur. En önde Galatasaray izcileri yürüyor, arkadan askeri bando ve Şehir bandosu geliyordu. Arabalar da takib ediyorlardı.
Savaşa giren ve mevsimin en nadide çiçeklerile süslenen 16 arabayı güzellikte birbirinden ayırdetmek çok güç oluyordu. Bilhassa birinciyi seçmek çok müşküldü. Hakemler, bu hususta bir karar verebilmek için geçid resmini iki defa daha tekrar ettirmek mecburiyetinde kaldılar.
Resmi geçide giren bir öküz arabası bilhassa dikkati celbediyordu. Bu araba çiçeklerle süslenmekle beraber daha fazla başaklara kuvvet verilmişti. Önüne Atatürkün bir resmi asılmış, içine ellerinde oraklar bulunan minimini Türk kızları yerleştirilmişti. Bu manzara, halkın çok hoşuna gitti. Arabadakiler coşkun alkışlarla karşılandılar.
Üçüncü defa yaptırılan geçid resminden sonra hakem heyeti şu karan verdi:
Birinciliği: Miho Seferoğlunun 16 numaralı arabası kazanmıştır. Bu araba çiçeklerden yapılmış bir tayyare şeklinde idi. Üzerinde de şu yazılar vardı: (Tayyare Kurumuna üye olunuz).
İkinciliği, çiçekçi Sabuncakisin arabası, üçüncülüğü: Yat Kulübün arabası. dördüncülüğü Akasya otelinin arabası beşinciliği de İsplandit otelinin arabası kazanmışlardır.
Birinciye 50 lira mükâfatla kırmızı bir bayrak, ikinciye 30 lira mükâfatla laciverd bir bayrak, üçüncüye 20 lira mükâfatla turuncu bir bayrak, dördüncüye yalnız eflatun bir bayrak, beşinciye pembe bir bayrak verilmiştir.
Birinci, ikinci ve üçüncülüğü kazanan yurddaşlar kazandıkları paraları Tayyare Kurumuna vermişlerdir.
Cumhuriyet, 24 Haziran 1935, Pazartesi
Kadıköyden Büyükadaya eski bir tünel varmış!
Sanayi müfettişi Danişin bahçesinde bir kemer bulundu, fakat hafriyat yarım kaldı
Burada doğup büyümüş olan bir Alman bundan iki sene evvel hükümete müracaat ederek, vaktile asarı antika ile meşgul olan bir şirket tarafından Ayasofyadan çalınan ve İstanbulun fethine yakın bir zamana kadarki bütün Bizans eserlerinin yerlerini ve planlarınıgösteren el yapısı bir kitabdan kendisinde bir plan bulunduğunu, Kadıköyünde Dörtyolağzındaki sanayi müfettişi Danişin evinin avlusunda toprak altında bir kemer ve bu kemerden Büyükadaya giden bir tünel mevcud olduğunu iddia ederek müsaade istemişti.
Belediye ve Müzeler idaresi de ev sahibinin muvafakatini almak suretile istediğini yapabilmekte serbest olduğunu söylemişti. Bu Alman o vakit sanayi müfettişi Danişe müracaat ederek hafriyat için müsaade almıştır. Bu tünelin Milâddan evvelki zamanlara aid olduğunu söyliyen Almana göre tünelin biraz ilerisindeki bir kubbe altında 12 heykel mevcudmuş, heykellerin her birinin altında birer dehliz varmış, bu dehlizlerin biri Büyükadaya, diğeri de Uzunçayıra gidiyormuş. Heykellerin en büyüğünün altında da küçük bir mahzen ve mahzendeki mermer sandık içinde de birisinde Büyk İskenderin tacının gömülü olduğu yeri gösterilen üç tanesi sarı diğer üçü beyaz olan altı ceylan derisi üzerine yaptılmış plânlar varmış... Almanın yapmakta olduğu taharriyattan maksad da bu plânı ele geçirmekmiş..
Bu imiş ve mişlerden sonra işin doğru tarafına gelelim: Evinde hafriyat yapılan sanayi müfettişi Danişle görüştük ve kendisi bize şunları anlattı:
«- Evet bundan iki sene evvel bir Alman gelerek hükümetten müsaade aldığını ve evimde hafriyat yapacağını söyledi, ben de evimin temellerine bir ziyan vermiyeceğini ve yapacağı hafriyatta hiçbir masrafa karışmıyacağımı söyledim. Nihayet hafriyata başladı. Bir müddet çalıştıktan sonra planda bulunan kemeri meydana çıkardı. Fakat parası bitmiş olmalı ki muvakkat bir zaman için işi tatil etti. Burada böyle bir tünelin mevcudiyetini ben evvelden biliyordum. Fakat zannetmiyorum ki hafriyat neticesinde Adaya kadar gidilebilsin. Çünkü Miladdan evvel yapıldığı iddia edilen bu tünel Kadıköyle Büyükadanın birleşik bulunduğu ve Marmara denizinin henüz teşekkül etmediği zamanlarda yapılmıştır ki ondan sonra yıkıntılar. çöküntüler olmuş ve Marmara denizi teşekkül etmiştir. Bu şerait dahilinde bu tünel vasıtasile bugün Kadıköyünden Adaya gitmek mümkün olamıyacaktır. Çünkü bu yerler bugün birçok değişikliklere maruz kalmıştır.»
Danişin bahçesindeki kemerin içine doğru Alman tarafından yapılan hafriyatta ancak 11 metro ileriye gidilebilmiştir. Dün bizim tarihçilerden yaptığımız tahkikat bu iddianın tamamen hayali değilse bile çok yanlış olduğunu göstermektedir. Bir defa eski tarihi hakikatler böyle bir tünelin vücudünü farzetmeğe müsaid değildir, sonra Kadıköyle Büyükada arası gibi kilometrolar tutan bir mesafeye o vakitlerde tünel açabilmenin imkansızlığı da meydandadır.
Cumhuriyet, 27 Haziran 1935, Perşembe
Heybeli plajı açıldı
Mehmet Sadıkın sahip olduğu toprak denize kadar inmektedir. Burada güzel bir plaj vücude getirilmiştir. Burada ayrıca bir de tenis kortu yapılmıştır. Plajın açılışı dün yapılmıştır. Adaları güzelleştirme cemiyeti tarafından ayın 23 ünde Büyükadada yapılacak çiçek savaşından sonra Heybeli plaj ve tenis kortunda da birçok eğlenceler tertip edilecektir.
Heybeliada büyük tur yolunun da betondan yapılması ilerilemistir. Bu yol, Rum Eytam mektebi tarafından Çam limanına kadar inmiştir. Heybeli rıhtımı da tamir edilerek bu alanın da betondan yapılmasına başlanmıştır. Heybeli iskelesinin de yapılması bir haftaya kadar bitecektir.
Tan, 11 Haziran 1935, Salı
Marmarada sis düdüğü
Zelzele yüzünden Marmara Hayırsız adasında yapılmakta iken yıkılan sis düdüğü binasının yeniden yapılması iki güne kadar bitecek ve tahlisiye genel direktörlüğü tarafından teslim alınacaktır. Aletler henüz yerine konmadığından düdük ancak iki ay sonra faaliyete geçebilecektir. Bundan başka tahlisiye yönetgesi tarafından muhtelif limanlarımıza konacak 6 fener de bugünlerde münakasaya konacaktır.
Tan, 11 Haziran 1935, Salı
Lûtfi Fikrinin Adadaki köşkleri
Büyük Adada Nizamda Ziyapaşa sokağında cem’an 7019 lira 50 kuruş kıymeti muhammeneli ve 5482 metre murabbaı saha üzerinde 4 parça bina, 1- mükemmel banyolu ve fevkalâde manzaralı esas köşk. 2- Bunun arkasında ufak bir köşk. 3- Geniş bahçe kenarında kolaylıkla bir köşk haline konabilir sağlam bir bina. 4- Kirada ayrıca güzel bir köşk. Ahır, bahçevan odası, su depoları, kışlık çiçek camekânlığı, çeşme,. Satış 8-7-935 pazartesi günü saat 14te Beyoğlu 4 cü Sulh Hukuk Mahkemesi salonundadır. Yüzde yedi buçuk teminat akçesi şartdır. (12683)
Tan, 29 Haziran 1935, Cumartesi
Küçük Haberler
Heybeliada sanatoryomunda yeni teşkilât bugünden itibaren faaliyete geçiyor. Şimdiye kadar 125 hasta alınırken bugünden itibaren yatak adedi 150 ye çıkmış bulunmaktadır. Sanatoryomun daha ziyade genişletilmesi için Sağlık direktörlüğü bazı teşebbüsler yapmaktadır.
Tan, 1 Haziran 1935, Cumartesi
BÜYÜKADA YAT KULÜBÜ Memurluğunden :
Büyükada Yat Klübünün bütün teşkilatı tamamlanmış olduğundan 20-6-935 perşembe günü açılacağı sayın klüb bağlılarına bildirilir.
Tan, 18 Haziran 1935, Salı